din ile bile öğretilemeyeceğini bugün yaşadığımız dünya ile anlamış olmamız lazım. hele ki din ile müslümanlık kastedilyorsa tecavüz, ensest, töre cinayetleri gibi ahlaksızlık örnekleri müslüman ülkelerde sıklıkla görülüyor. ha başı açık gezmek, sevgili edinmek, içki içmek ahlaksızlıksa bişey diyemem tabiiii . ayrıca ahlak demişken sormadan edemiycem. kime göre ahlak neye göre ahlak?
Ahlak, bir canlı türünün topluluk halinde yaşamasıyla ortaya çıkabilecek bir olgudur. Topluluk halinde yaşayan canlılarda az ya da çok ahlak ilkesine rastlanır. Mesala, vampir yarasaların bazı türleri. Bu türde o gece avlanabilen canlı kanın bir kısmını sindirmez, sonradan besinin (kanın) bir kısmını avlanamayan diğer bireylere verir. Yapılan gözlemlerde kanı paylaşmayan bireylerin toplum içinden dışlandığı görülmüştür. Yarasaların bir dini var mıdır?
insanlarda ahlak topluluk halinde yaşamayla başlamıştır, zamanın ve çevrenin etkilerine göre değişir. Yani, sabit bir ahlak anlayışı bile yok. 1500 yıl önce kölelik ahlak dışı sayılmıyordu, şimdi sayılıyor. insanların besine ihtiyaçları oldukları bir dönemde domuz günah sayıldı ama kölelik sayılmadı! 1500 yıl önce köleliği günah saymayan bir dinin ahlakı var, bir de şimdi köleliğin ahlaka aykırı olup olmadığını bile tartışmayan çok daha çağdaş bir toplumun ahlakı var. Bu bağlamda ahlakın kaynağı din asla değildir.
Bir de "ahlak sadece din ile insanlara öğretilebilir" diyenlere sormak lazım: Eğer tanrıya inanmasaydınız, önünüze çıkanı öldürüp, mallarına el koyup, bir de tecavüz mü edecektiniz? Sizi durduran Allah korkusu mu?
Dinle ancak insanlığın daha ileri bir ahlak anlayışına geçiş yapması engellenir veya yavaşlatılır.
doğru, yerinde bir önerme. nitekim bir insan bir Yaratıcı'ya inanıyorsa, bu insan mutlaka doğruları bir yaratıcının koyduğu ve yarattığı kanısı ve inancı içerisindedir. yok eğer bir yaratıcı'ya inanmıyorsanız (ki o zaman işiniz zor, vicdanınızın referanslarını nereden alacağınız konusu belirsiz) o zaman kendi kıt aklınızla, doğru yaratmaya ve ahlak sınırları çizmeye başlayacaksınız. e o zaman herkes kendine bir ahlak anlyışı ve bir sınır çizecek. hiç kimse ortak noktada buluşamayacak. "ben sex yaparım benim ahlak anlayışım bu", "ben eroin içerim, bana bunda sakınca yok" ve saire envai ahlak anlayışı ortaya çıkacaktır ve insanlar hüsrana uğrayacaklardır ki zaten insanlık hüsrandadır.
ahlak insanın içinden gelir. insan din gereği değil toplum içersinde yaşama gereği ahlaklı yaşar. ve şebnem ferahın güzel şarkısıyla noktamı koyuyorum NE AHLAK NE DE SEVGi GÖKTEN DÜNYAYA iNDi, iNSANLIK iSTEDi KEŞFETTi HEPSiNi...
Dinler yaşadığı yerin ahlakına, kültürüne göre etki altında kalır ama ahlak anlayışı konusunda insan zarar veren şeyler varsa da düzeltmeye çalışır. ilahi olmayan dinler de yaşandığı bölgenin ahlak anlayışı direk baskın konumdadır. burda ikisi arasında çok büyük bir bağ vardır sonucu ortaya çıkar.
Babil veya roma zamanındaki ahlak anlayışını, ortaçağ ingilizlerinin ahlak anlayışı ile, şu anki bizim ahlak anlayışımız arasında çok büyük farklılıklar vardır, değişimler olmuştur.
ilahi olan dinlerde ise evrensel ahlak anlayışı vardır ve günümüze kadar aslı değiştirilmiş olsun veya olmasın günümüze kadar gelmiştir.
Değiştirilmemiş bir kaynaktan ahlak eğitimi şüphesiz diğer yöntemlere göre daha kolaydır ve daha kalıcı eğitim verilir.
Müslümanlıkta ehlibeyt yaşantısı(ahlakı) örnek vermek doğrudur ve zamanında öyle bir eğitim yapılmıştır ki * bu ahlak anlayışı daha sonradan inanışından kopmuş ailelerde bile ahlak kurallarının öğretiminde etkisi halen devam etmektedir.
özünde yanlış bir önermedir bu önerme ile ateistler ahlaksız mıdır sorunsalı ortaya çıkar ki yok öyle bişey.ayrıca her toplumun kendine ait kültürü vardır o kültürde kamusal alanda öpüşmek veya sevişmek ahlaksızlık değildir, bizim toplumumuzda ahlaksızlık olarak nitelendirilir ama ne hikmetse gayet sıklıkla rastlamak mümkündür.
(bkz: taksim)
ancak şöyle bişey vardır;
insan özünde kendine yapılmasını istemediğini başkasına yapmazsa ahlaklı bir toplum yaratılmış olur. dolayısı ile yazılanlar kadar karmaşık bişey değildir.
özetle;
bırakın insanlar kendi hayatlarını yaşasınlar...
oldumu...
(bkz: ben yaptım oldu)
- insanlara korku vererek, kalıcı hiç bir şey öğretilemez.
kaldı ki,
dinsel inançların kuvvetli olduğu toplumlar, vicdani istismara en açık toplumlardır zira, tüm dogmaların ortak özelliği; insanlarda akıldan çok, en insani duygularının bulunduğu vicdana hitap etmeleridir.
bir vicdansız çıkar ve binlerce vicdan sahibi insanı kandırarak, şahsi çıkarlarını gözetir. bu yüzden de ahlaki bozuklukların had safhada yaşandığı görülür. hele ki bu vicdansız, bizzat din adamının kendisi ise seyreyleyin! o toplumdaki ahlaki zafiyeti.
root of all evil isimli belgeselde bu konu ile ilgili çok hoş bir sahne vardır. hristiyanlığın sıkı bir savunucusu ile sohbet etmektedir richard dawkins. adam "din olmasaydı insanlara ahlakı öğretemezdik" der. şunu sorar dawkins "yani siz, din olmasa idi şimdi hırsızlık yapacağınızı, sokakta kadınlara tecavüz edeceğinizi mi söylüyorsunuz?"
adam kilitlenir kalır.
ahlak ve din ilişkisi yüzyıllardır felsefenin çalışma alanlarından birisidir. şu kadarını söyleyeyim, "ahlak ancak din ile öğretilebilir" ifadesi çok primitif kalmış bir iddia. o tartışmada çoook yol alındı.
ancak vicdan yoksunu insanlar, kendilerini yargılayacak bir tanrıya ihtiyaç duyarlar. bu sebepledir ki ahlak ve dini tek bir kavram gibi algılayarak, ateistlerin kendilerini dizginleyemeyecek kötülük budalası insanlar olduğunu düşünürler. oysa ki gerçek erdem, cehennem korkusuyla, tüccar zihniyetiyle yapılan iyilik değil, vicdan sahibi olmaktır.
elleri kolları dinle bağlanmış insanların "adam öldürmüyor" olması erdem değildir kısacası. ki birgün ellerindeki ipler koptuğunda bu baskının sonucu karşısına çıkan ilk insanı öldürmesiyle ortaya çıkar. etki her zaman tepki üretir. bastırılmış toplumlar, suç oranı en yüksek toplumlardır. suudi arabistan buna çok güzel bir örnek.
şimdi bazı din tüccarları, cennet budalaları çıkıp, onlar dini yanlış anlamış diyecek olmasın. ben burada dinden değil baskıdan bahsediyorum. ceza hukuklarından bahsediyorum.
buna rağmen dünyada en yüksek fuhuş ve zina oranının arap ülkelerinde olmasından bahsediyorum.
illa ki bir şeyi savunacaksanız bunu savunun. insanların iddia etmedikleri şeyleri üzerlerinde yıkıp, bunları çürüterek bir yere varamazsınız.
islam dini ahmeti de bağlasa mehmeti de bağlasa, baskı herkesi bağlar. din de günümüz toplumları üzerinde yukarıda bahsettiğim nedenlerle bir baskı aracıdır. oysa ki gerçek eğitimli insan da pek ala vicdan muhasebesi yapabilir, kendini yargılaması için tanrılara muhtaç duruma düşmeyebilir.
ama bu kimin işine gelmez söyleyeyim. uyuyan, kendini ve çevresini değerlendiremeyen, yargılayamayan, ahlak adı altında kendisine ezberletilmiş yüz yıllık çarpıklıklara karşı çıkamayan, emeğinin karşılığını isteyemecek eziklikte bir toplumdan çıkarı olanların işine gelmez.
malesef o çok sevdiğiniz dininiz size değil bu insanlara fayda sağlar ancak.
rüşvet verdiğini açıklamaktan gurur duyan ve bunu ahlaksızlık olarak görmeyen ancak dini söylemlerle iktidar olan bir başbakana sahip ülkenin varlığıyla yerle bir olan önerme.
edit: ayrıca bu ülkede din uleması olan boktan bir gazetenin tecavüzcü yazarı da mevcuttur.
alternatif olarak, üye olunan cemeatin hocası tarafından üflenerek öğretilebilir, domuz bağı yöntemi ile öğretilebilir. din' de dayatma yoktur. allah'ın verdiği can'ı almak nasıl bir ahlaktır, yada başkalarını ahlak ile yargılamak.
Bunlar, Allah'a ve ahiret gününe iman eder, maruf olanı emreder,
münker olandan sakındırır ve hayırlarda yarışırlar. işte bunlar salih olanlardandır.
(Al-i imran Suresi, 114)
Allah, Kuran'ı insanlara yol gösterici olarak indirmiştir. Kuran ahlakının tam anlamıyla yaşanması ancak ayetlerin hepsinin birden uygulanması ile mümkündür.
Bu önemli gerçeğin farkına varamayan kimi insanlar, Kuran'ın bazı hükümlerini yerine getirmeye özen gösterirken, bazı hükümlerine gereken önemi vermezler. Söz gelimi bazı ibadetleri titizlikle yerine getirirken, Allah'ın Kuran'da tüm detaylarını verdiği güzel ahlakı yaşamaya aynı derecede özen göstermezler.
"Ben zaten Allah'a inanıyorum" demenin yeterli olacağını zannederler. Oysa Allah Kuran'da, "insanlar, 'iman ettik' diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?" (Ankebut Suresi, 2) ayetiyle insanları bu konuda uyarmıştır. Bu ayetten anlaşılmaktadır ki, bir insan, "ben iman ettim" dedikten sonraki hayatında, gerçekten Allah'ı razı etmek için yaşadığını, O'nun hoşgördüğü ahlakı uyguladığını fiili olarak da göstermelidir. Karşısına çıkan her türlü durumda Allah'ın hoşnut olacağını umdukları güzel ahlakı yaşamalı, aksi bir tavır sergilemekten de şiddetle kaçınmalıdır. işte gerçek dindar olmanın yolu budur. Kişinin samimiyeti, Allah'ın güzel gördüğü ahlakı yaşama konusundaki çabasıyla ölçülür.
Bu konuda, halk arasında oldukça yaygın olan bir yanlış anlayış vardır. Pek çok insan, güzel ahlak ve takvanın ancak Kuran'da örnek gösterilen peygamberler, sahabeler gibi üstün ahlaklı kişiler tarafından yaşanabileceğine inanır. Oysa Allah bu insanların örneklerini, diğer insanların da aynı tavır ve davranışları göstermeleri, aynı ahlakı sergilemeleri için vermiş ve tüm insanları Kuran'da bildirilen hükümlere uymaya, islam ahlakını eksiksiz olarak yaşamaya davet etmiştir.
insan, vicdanının sesini dinleyip, samimiyetten taviz vermediğinde, Kuran ahlakını Kuran'da örnek gösterilen salih müminler gibi en güzel şekliyle yaşayabilir