cem adrian'ın mükemmel söylediği türküdür. sesini duyduğunuz andan itibaren içinizi bir huzur ve hüzün kaplar, uzaklara dalarsınız... (bkz: neyse saçmaladım gene)
"1953 yılı 3 Nisan'ı 4 Nisan'a bağlayan gece, Dumlupınar denizaltısı Ege'de katıldığı NATO tatbikatından geri dönüş yolunda, Çanakkale Boğazı'ndan içeriye giriyordu. Sisli ve rüzgarlı gecede su üstü seyri yapan denizaltının rotası Gölcük'teki Denizaltı Komutanlığı ana üssüydü. Dumlupınar; manevralar boyunca iki gün sualtında kalmış, üstün başarı gösteren gemi personeli yerli yabancı tüm komutanların takdirini kazanmıştı. Yorgun, ama bir o kadar da gururlu 86 denizci, kendilerine yeni bir görev verilinceye kadar sevgilileri olan denizden ve gemilerinden ayrılıp, eşlerine, ailelerine kavuşmanın heyecanı içerisindeydiler. Ne varki saatler 02:15'i gösterdiği sırada, Çanakkale Boğazı'ndaki Nara Burnu dönülürken, Türk denizaltıcılık tarihinin en acı kazası yaşandı. Dumlupınar, isveç bandıralı yük gemisi Naboland ile Boğazın orta yerinde çarpıştı.
Dumlupınar'ın parçalanan baş bodoslamasından hücum eden karanlık sular, baş üstü dikilen koca denizaltıyı 81 denizciyle birlikte birkaç dakika içinde yutuverdi. Zıpkın yemiş bir balina gibi acı dolu sesler çıkaran Dumlupınar son dalışını yaparken, çarpışma sırasında nöbet tuttukları köprü üstünden denize düşen 5 denizci
hayatta kalmayı başardı...
Gemide kalan 81 kişilik mürettebattan sağ kalan 22 kişi, geminin arka bölümündeki torpido dairesine sığındı. Mahsur kalanların su yüzüne fırlattıkları telefon şamandırasıyla gemi ile irtibat sağlandı.
Sağ kalan 22 kişiyi kurtarmak için herkes seferber oldu.
Bu arada oksijeni idareli kullanmaları için, gereksiz yere konuşmamaları, şarkı türkü söylememeleri ve sigara içmemeleri konusunda uyarılar yapıldı.
Ancak saatler süren kurtarma çalışmalarının sonunda, umutların tükendiği anda karanlıkta bekleyen 22 kişiye, her şey yine aynı sözcüklerle anlatıldı; konuşabilirler, türkü söyleyebilirler ve hatta sigara bile içebilirler.
şamandıradaki telefon hattının öbür ucundan, tüm Türkiye, denizaltıda tevekkülle ölüme yapılan hüzünlü ama başı dik türküsünü dinledi.
Ah bir ataş ver cigaramı yakayım
Sen sallan gel ben boyuna bakayım
Uzun olur gemilerin direği
Ah çatal olur efelerin yüreği
Yanık olur anaların yüreği
Vur ataşı gavur sinem ko yansın
Arkadaşlar uykulardan uyansın
Uzun olur gemilerin direği
Ah çatal olur efelerin yüreği
Yanık olur anaların yüreği
Çanakkale Boğazı, Nağra Burnu açıkları
4 Nisan 1953, Saat 02:15"
her duyduğumda ağladığım şarkıdır... kolay değil...
"şamandıradaki telefon hattının öbür ucundan, tüm Türkiye, denizaltıda tevekkülle ölüme yapılan hüzünlü ama başı dik türküsünü dinledi."
en büyük korkularımdan biri boğularak ölmektir... ama bu erler bunu önemsemez hale gelmişler...
durduk yere adamın ağzına eden türkülerdendir.
hele bir de böyle ağırdan bir zeybek tutturursun bu türkü eşliğinde ki sorma gitsin.
ondan sonra ölsen de mundar olmazsın, o derece.
gece gece pardon sabah sabah benim de dilime dolandı.
nerden dolandı bu diye düşünürken sol frame de olduğunu farkettim. eminim şu an online 124 kişi de içinden bunu söylüyor. sol frame in büyüsü müdür nedir... * tanım:efelerin marşı
durup dururken dilinize dolanır, sebebi belirsiz . sebeplenirsiniz sonra, bi cigara olsa ...
edit: dedenin sigara içişi gelir aklına, efelenecek gibi ama yorgunda kalkacak hali yok oturduğu yerden, elini dizine koymuş ama bacakları yarım açık bileği içe doğru dönük cigarasını bir ağzına götürüyor sonra elini şakağına dayıyor şakaktan dumanlar tüter gibi .
denizaltinda olen 81 sehide agittir, dinledikce yurek parcalar, sanki o sehitler icin bir kez daha aglanir.
su siralar karakol baskinlarinda 17ser 17ser olen sehitler icin ise yalnizca hep ayni boş "bizi yıldıramazlar" turkususun soylenmesi ise belki bu turkuden daha fazla kahreder insani.
o zamanlar vatan icin olenlerin degeri varmis sanki, turkuler ile olumsuzlestiriliyorlarmis en azindan. oysa simdilerde...
(bkz: yozlasmak)