Hikayesi,
"çanakkale boğazı, naraburnu açıkları; 4 nisan 1953. saat 02:15 jülide gülizar anlatıyor: "uzun ve yorgun bir seferden dönen dumlupınar denizaltısı, naraburnu açıklarında, isveç bandralı nabold şilebiyle çarpıştı... sessiz, soğuk ve karanlıktı gece... dumlupınar başından aldığı şiddetli darbeyle birkaç saniye içinde sulara gömüldü... gemideki 81 kişilik mürettebattan sağ kalan 22 kişi, geminin arka bölümündeki torpido dariresine sığındı. mahsur kalanların su yüzüne fırlattıkları telefon şamadırasıyla denizaltıyla temas kuruldu... sağ kalan 22 kişiyi kurtarmak için herkes seferber oldu.. bu arada oksijeni idareli kullanmaları için aşağıdakilere gerekmedikçe konuşmamaları, şarkı-türkü söylememeleri, sigara içmemeleri söylendi ancak saatler süren kurtarma çalışmalarının sonunda, umutların tükendiği anda; karanlıkta bekleyen 22 kişiye her şey yine aynı sözcüklerle anlatıldı: konuşabilirler, türkü söyleyebilirler, hatta sigara bile içebilirlerdi... şamandradaki telefon hattının öbür ucundan tüm türkiye, denizaltıda tevekkülle ölüme yatmanın hüzünlü ama başı dik türküsünü dinledi."
(#37429845)
Neredeyse her ayrı kişiden seslendirilişi de güzel bir türkü olmakla beraber varsayılan hikayesi de farklı bir hüzün bırakıyor.
her dinleyişimde hiç göremediğim büyükbabama rahmet okumama vesile olan bir türkü. dumlupınar denizaltısı faciasıyla özdeşleşmiştir kendisi. (bkz: dumlupınar denizaltısı)
Gözlerimi kapatıyorum. Hangi şarkı, ne tür duygular verip bir yere götürüyor şeklinde zihnimde gezintiye çıkıyorum.
https://youtu.be/MYb75keodoc
Güneşli, ılık bir ege gününde yokuş aşağı olan sokakta yankılanıyor. Duyanlarda hafif göğüs kabartısı. Kadınlar uçuşan elbiseler içinde, erkeklerin başında şapka var. Kaldırımlar taştan, oyuntulu ve üstünde gezinmek hoş.
"çanakkale boğazı.. naraburnu açıkları... 4 nisan 1953...saat 02:15 jülide gülizar anlatıyor: "uzun ve yorgun bir seferden dönen dumlupınar denizaltısı, naraburnu açıklarında, isveç bandralı nabold şilebiyle çarpıştı... sessiz, soğuk ve karanlıktı gece... dumlupınar başından aldığı şiddetli darbeyle birkaç saniye içinde sulara gömüldü... gemideki 81 kişilik mürettebattan sağ kalan 22 kişi, geminin arka bölümündeki torpido dariresine sığındı. mahsur kalanların su yüzüne fırlattıkları telefon şamadırasıyla denizaltıyla temas kuruldu... sağ kalan 22 kişiyi kurtarmak için herkes seferber oldu... bu arada oksijeni idareli kullanmaları için aşağıdakilere gerekmedikçe konuşmamları, şarkı-türkü söylememeleri, sigara içmememleri söylendi... ancak, saatler süren kurtarma çalışmalarının sonunda, umutların tükendiği anda, karanlıkta bekleyen 22 kişiye her şey yine aynı sözcüklerle anlatıldı: konuşabilirler, türkü söyleyebilirler, hatta cigara bile içebilirlerdi... şamandradaki telefon hattının öbür ucundan tüm türkiye, denizaltıda tevekkülle ölüme yatmanın hüzünlü ama başı dik türküsünü dinledi":
ah bir ataş ver cigaramı yakayım sen sallan gel ben boyuna bakayım uzun olur gemilerin direği
ah çatal olur efelerin yüreği yanık olur anaların yüreği vur ataşı gavur sinem
ko yansın arkadaşlar uykulardan uyansın
uzun olur gemilerin direği ah çatal olur efelerin yüreği yanık olur anaların yüreği."
Dumlupınar denizaltısını ve "vatan sağolsun" diyerek şehit olan askerlerimizi hatırlatan türkü. Sunay Akın'dan dinlemek lazım bunun hikayesini. Bi araştırın derim.