afşar timuçin

    44.
  1. AKŞAMIN KURGUSU

    Gölgem ol ve beni izle
    Kimselerin bilmediği yerlere
    -Ne güzeldir ıslak kıyılar şimdi-
    Gülerek gidelim seninle

    Ben senin gölgen olayım
    Durarak koşarak hep arkanda
    Görülmedik yerlere savrulayım
    Her çekip gidişinde
    Ben hep senin yanında

    Ayaklarının izi
    Çorabının alacalı yeşili
    Kafandaki düşünce
    Yüreğindeki karasevda
    Düşlerindeki uzaklar özlemi
    Kim derlerse beni göster çekinme

    Hırçın uzak denizlere
    Açılmak istediğinde
    Bilerek isteyerek güvenerek
    Her zaman beni bağla yedeğine
    12 ...
  2. 45.
  3. BU BiZiM ŞiiRiMiZDiR

    Bir suyun akışına dalar gibi kalıyoruz
    O zaman gün sızıyor saçaklardan ince ince
    Biz birbirimizi karşılıksız sevmeye başlayınca
    Birlikte bir kirazı dişler gibi oluyoruz
    Uzun bir kervan gibiyiz güneşte ağır ağır
    Aydınlığı iki ayrı sevinç gibi yaşıyoruz
    iki ayrı sevinci bir bütünde eriterek
    Şurada otursak mı yürüsek mi biraz daha
    Ötelere uzanmadan köşeyi bile dönmeden
    Birkaç yüzyıl sonraki bir şiiri okur gibi
    En küçük bir kıpırtıda sonsuzluğa varıyoruz
    Üşütür gibi titreten buydu az önce bizi
    Şimdi denizin sesiyle rüzgar belki de aynı şey
    Bu senin saçların mı yoksa benim saçlarım mı
    Aramıza girmeye çalışan yaramaz bir esinti mi
    Uzun uzun düşünmeye başlamadan
    Bütün zamanları birden şimdiye damıtarak
    Bir kuşun kanadını öper gibi kalıyoruz.
    9 ...
  4. 46.
  5. akşam akşam gölge şiiriyle ezberime ortak olan şair, filozof...

    Benim bir canla sevip
    bin özlemle andığım,
    Bari gölgeni bırak bana
    Su çiçeklerinin en güzel yanları
    budur,
    Giderken gölgelerini verirler suya.
    Güz akşamları dal kıpırdamazken,
    Suda halkalanan gözleridir
    Sen de gölgeni bırak bana.
    Gönlümün bin güzelliğiyle inanıp
    sevdiğim,
    Güzelliğini burada ince ince aratma.
    Bir kıyıya, bir gün inen fırtına gibi
    Birdenbire bir şeyler bırak.
    Birşeyleri soğut,
    birşeyleri yak,
    Dağıt birşeyleri,
    birşeyleri kur.
    Kendini hiç yokmuşsun gibi aratma.
    6 ...
  6. 1.
  7. 1939 akhisar, manisa doğumludur.
    özellikle felsefe alanındaki çalışmalarıyla tanınan yazar ve şair.
    istanbul üniversitesi edebiyat fakültesi fransız dili ve edebiyatı bölümü'nde başladığı yükseköğrenimini 1967'de kanada'da montreal üniversitesi felsefe bölümü'nde tamamlamıştır. yakın geçmişte mimar sinan üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak çalışmıştır.
    2000 yılında ise kocaeli üniversitesi felsefe bölümünü kurmuştur. şu sıra ise çalışmalarına devam etse de rahatsızlığı sebebiyle bölüm başkanlığından ayrılmıştır. bilinen eserleri:
    *Düşünce Tarihi 1
    *Destanlar / Bütün Şiirleri 2
    *içimizdeki Deprem
    *Estetik
    *Düşünce Tarihi 2
    *Dünya Halk ve Demokrasi Şiirleri 1
    *Descartes'çı Bilgi Kuramının Temellendirilişi
    *Düşünce Tarihi 3
    *Akşam Türküleri
    *Destanlar
    5 ...
  8. 19.
  9. SENi DüşüNDüğüM TüRKü

    Benim bir canla sevip bin özlemle andığım,
    Bari gölgeni bırak bana
    Su çiçeklerinin en güzel yanları budur,
    Giderken gölgelerini verirler suya.
    Güz akşamları dal kıpırdamazken,
    Suda halkalanan gözleridir
    Sen de gölgeni bırak bana.
    Gönlümün bin güzelliğiyle inanıp sevdiğim,
    Güzelliğini burada ince ince aratma.
    Bir kıyıya, bir gün inen fırtına gibi
    Birdenbire bir şeyler bırak.
    Birşeyleri soğut, birşeyleri yak,
    Dağıt birşeyleri, birşeyleri kur.
    Kendini hiç yokmuşsun gibi bırakma
    Kafamın her yanıyla bir şeyler öğrendiğim,
    Sonsuza uzanan sevinç, güzele vurgun tasa
    En azından bin yılda arayıp bulduğum,
    Bana aşk şiirleri yazdırma artık
    Beni burada gölgen gibi bırakma.
    3 ...
  10. 29.
  11. haftalık olarak açık gazetede yazılarına devam etmekte olan ülkenin farklı beyinlerinden biri. yazılarına şu adresten ulaşılabilir. http://www.acikgazete.com/arsiv/yazarlar/afsar-timucin/

    --spoiler--
    gitme hep burada kal. bizimle kal bu kıyıda!
    --spoiler--
    3 ...
  12. 18.
  13. Hiçbir sanat yoktur ki sanatçı için özel bir duyarlılık, özel bir seziş, özel bir bakış biçimi gerektirmesin. Bunun bir başka anlamı şiir yazabilmek için şair olmanın, resim yapabilmek için ressam olmanın, tiyatro yapabilmek için tiyatrocu olmanın bir zorunluluk olduğudur, insanlar genelde sanatçıyı sanat yapmakta üst yetenekleri gelişmiş olan insan diye düşünmezler, doğuştan ya da başka bir yerden özel yetenekleri olan (özel yetenekleri zaten varolan) insan diye düşünürler. Sanatçı dünyaya hazır gelmiş bir kişi değildir, sanatçı olarak dünyaya düşmüş ya da gönderilmiş biri değildir. Bilincimiz eğilimlerimize göre gelişir, dünyayla ilişkilerimizin niteliğine göre gelişir. Şair olmak da böylesi bir gelişimin sonucudur. insanın önce kendini şair kılması gerekir. Şiir yazabilmek için şair olmak bir zorunluluktur. Şiir yazmak da şair olmak için zorunluluktur. Öyleyse şiir yaza yaza şair oluruz ve şair olduğumuz zaman ya da şair olduğumuz için şiir yazarız.

    Bu bize ustalığın özel bir duyarlılığa ulaşma olduğunu gösterir. Şair elinde şiir yazmak için olanaklar bulunduran insan değildir, tüm bilincini şiir yönünde oluşturmuş insandır. Bilincimiz bir şair bilinci olduğu zaman şiirimiz gerçek şiir olacaktır. Bunun bir başka anlamı şairliğin bir yaşam biçimi olduğudur. Şairliğin bir yaşam biçimi olması kişinin şairliğini ona buna kanıtlamak için çeşitli acaiplikler yapması, boynuna kırmızı fularlar takıp kendini kasa kasa yürümesi gibi işlemleri gerektirmez. Tersine, tüm gerçek sanatçılar gibi gerçek şairler de sıra insanlarıdırlar. Şair olmak herşeyden önce şairce algılayan olmak demektir, daha sonra şairce bileşimler yapan olmak demektir. Genelde sanılır ki şair bir anlam yakaladığı zaman onu ustalığıyla şiire dönüştürür. Hayır, hiç de öyle olmaz, şair bir anlamı şairce yakalar. Evet, önce fikir vardır, sonra bu fikirden çeşitli yaratma süreçleri boyunca gösterilen çabayla yapıt oluşur. Ancak bu şiir dışı bir fikrin şiire çevrilmesi, şiire dönüştürülmesi anlamına gelmez. Şimdi fikri bulduk, tamam, eh bunu biz ağır ağır şiire dönüştürelim, şairce söylemeye başlayım, ona şiir giydirelim, onu şiire uyarlı kılalım. Şairin, gerçek şairin yaşamında böyle bir deneyle karşılaşamazsınız.

    Şairin tüm sezgileri, tüm algılayışları, tüm bakışı şaircedir. Esin gelip şiir bir taslak olarak kendini ortaya koyduğunda şiirsellik zaten belli bir ölçüde gerçekleşmiştir. Şair esinini şairce yaşamıştır, bu esin ona sözü şairce söyletmiştir. Ancak şair bundan sonra şiirini daha da şiir kılabilmek için çaba gösterecektir. Çünkü şair her ne kadar bir takım yetkinliklere, ustalık diyebileceğimiz kazanımlara ulaşmış kişi de olsa her şiirinde yeni bir yaratma çabasının içinde duyacaktır kendini. Şair olamamış bir kişinin uğraşa didine bir fikri biraz ya da biraz daha şiirsel kılabilmesi elbette olasıdır. Ancak şair nitelikleri kazanamamış bir kişinin ha deyince canını dişine takıp üst düzeyde bir şiirsel yaratıyı gerçekleştirebilmesi olası değildir. Ancak, böyle böyle şair olunduğu da doğrudur. Bunun için de en azından kişinin neyin şiir olup neyin şiir olmadığını bilecek kadar görgülü olması gerekir. Şiir olmayandan şiir olana doğru geçiş bir tür khaos'dan bir tür kosmos'a geçiş olduğuna göre kişinin en azından khaos'un nerede bitip tosmos'un nerede başladığını bilecek kadar bir duyarlılığı olması gerekir. Bu duyarlılık olmadığı zaman kişinin kendini çok yetkin şiirler yazan gerçek bir şiir ustası saymaması için hiçbir neden yoktur. Böyle bir kişi neyin şiir olduğunu neyin şiir olmadığını bilemediği için alt alta sıraladığı sözcüklerin bir şiir gücü ortaya koyduğunu sanabilir. Bu düşünmeyi bilmeyen kişinin bir iki kavramı yalapşap bir araya getirdiğinde büyük bir düşünce üretimini gerçekleştirdiği duygusuna kapılmasına benzer. Pek çok kişi üç kuruşluk bilgiyle bilgelikler üretmeye kalktığında ürününün niteliğini kavrayamamanın verdiği dağınıklıkla kendine hayran düşünür tipi çizebilmektedir. Şair olmadığını bilemeyen şair belki de dünyanın en zavallı insanıdır. Şiir piyasasında şair olmadan av yapmaya çıkmış insan bir ahlaksızdır, bir işbilirden başka bir şey değildir. Pekçok kişi para gücüne şair olur. Şair olmadığını bilmeyen şair ne kadar acınasıysa şair olmadığını bile bile şiir piyasasında av yapmaya çıkmış şair o ölçüde dayaklıktır. Ancak bu dayaklık adam şiirsiz şiirini para kuvvetine ya da başka bir şey kuvvetine pazarlamakta direndiği zaman tekkeyi bekleyen çorbayı içer yasasına göre hatta birinci sınıf şairler arasında yerini alacaktır. Bu yüzden adı şaire çıkmış, antolojilere geçmiş pekçok şair'in şair olmadığı ortadadır.

    insanlar zor bir işi gerçekleştirmektense onun sahtesini aceleyle yapıp ortaya koymayı yeğliyorlar. Gerçekten şair olmak zor iştir. Bir şair duyarlılığı kazanmak için canınızı dişinize takacaksınız, bu duyarlılığı kazanmaya başladığınızda da şair olmayan şairlerin öldürücü oklarından korunmaya çalışacaksınız. Gerçek sanatçı (ki çok az sayıdadır) gerçek olmayan sanatçılar yığınının öfkesini çekecektir. Sorun bir yetenek ya da deha sorunu olmaktan önce bir çaba sorunudur. Gelgelelim, hiç de tembellik kaldırmayacak bir alan olan sanat alanında daha çok tembeller iş tutarlar. Örneğin tiyatro hem kuramsal bilgiyi hem uygulama etkinliğini gerektiren bir sanat alanı olmakla tiyatrocuyu geniş çapta yükümlü kılar, öyle ki tiyatrocunun tiyatro düşünmekten başka bir işi olmaması gerekir. Zaten gerçek sanatçı tam anlamında adanmış kişidir. Tiyatro alanına baktığınızda orada tiyatronun ne olduğunu bilmeyen insanlarla karşılaşırsınız. Bu insanlar tiyatroyu rol kesmek olarak aldıklarından her çabalan acılı bir gülünçlüğü ortaya koyar. Bereket tiyatronun alıcıları da aynı düzeydedir de tiyatro yaratıcısıyla tiyatro izleyicisi arasındaki ilişkilerde pek sorun çıkmaz. Hatta düzey düşüklüğü bir avantaj olarak iş görebilir. Bu bütün sanatlar için geçerli bir durumdur. Şiir için de geçerlidir. Şairi tiyatrocuyla kafa kafaya vermiş olarak bir meyhane köşesinde hoşafa dönmüş bir biçimde bulabilirsiniz.



    Şair de öbür sanatçılar da güçlerini yalnızca ve yalnızca sanatlarına uyarlı kıldıkları, sanatın koşullan çerçevesinde geliştirdikleri bilinçlerinden alabilirler. Alkolün ya da entrikanın sağlayacağı güç kişiyi sanatçı yapmaya yetmeyecektir. Sanat alanında her zaman kötü satıcılar ve kötü alıcılar vardır. Bunlar yaratıcı düzeyinde de izleyici düzeyinde de bilincini estetik hazza ulaşma yönünde geliştirememiş kişilerdir. Sözde sanatçıların ürünlerini sözde izleyiciler tüketirler. Gerçek sanatçı da gerçek izleyici de az sayıdadır. Gerçek sanatçı kötü izleyiciye ters gelir. Gerçek izleyici de kötü sanatçıya ters gelir. Sanat alanında her yaratıcı kendi izleyicisini bulacaktır, kendine uygun izleyiciye kavuşacaktır. Sanatçıya göster izleyicini söyleyeyim ne olduğunu diyebiliriz. iyi sanat gerçek bir yetkin bilinçle gerçekleştirilmiş sanattır. Onu üretmek de tüketmek de zordur. Demek ki şairin ilk işi şair olmaya çalışmak olacaktır. Şiir yazmakla şair olmayı birbirine karıştırmayalım.
    3 ...
  14. 12.
  15. bilge insan, güzel kişilik, pamuk gibi... bilgili demiyorum dikkat, bilge insandır kendisi. eski zamanların alim dedikleri şeyden. aşkın kimyasını çözmüştür kanımca. (bkz: aşkın diyalektiği) ahan alta da bir şiirini yazayım bari;

    ağacin IkIndI türküsü

    açıklara çıkalım boğulmamak için
    günün kuytu yerleri şimdi harap
    Içimizde bir ezgi inceden inceye
    bizi kendimize bağlarken akşam olur
    karanlığı gümüş rengine boyar mehtap

    oturup uzun uzun konuşsaydık
    sevişmek nasıl olsa gene olur iyi kötü
    bir ıhlamur sıcaklığı yayılırken odamıza
    her şeyi ince ince düşünseydik
    ölümü kırgınlığı inceliği en başta
    bütün eksiklerimize gülüp geçerek

    belki de boşa geçti onca zaman
    bu da bir tür geçip gitme duygusudur
    ne güzel olurdu yeniden başlasak
    ne yapsan en başa dönülemiyor
    ne yapıp yapıp dalı unutmalı
    rüzgârla yere düşen sarı yaprak
    2 ...
  16. 2.
  17. 16.
  18. Şimdi belki benim gibi ölesiye yalnızsındır,
    Uçan kuşları gözlemektesindir tek başına
    Çamların yeşiline dalmış gitmiştir gözlerin,
    Radyo dinliyorsundur ya da susarak
    Bir kitabı okumaya çalışıyorsundur kim bilir.

    Sonsuz güzellikte bir aşk düşünüyor olabilirsin,
    Belki de anılarını deşiyorsun bir olmazı
    Bir açmazı derinden derine kurcalar gibi
    Bir kahve içmeyi bir elma yemeyi kurarak
    Saatine bakıyor olabilirsin uykulu gözlerle
    Çocukların oyununa dalmış gitmiş olabilirsin.

    Mahpus gibi tutsak gibi belki köle gibi,
    Yarını olmamak gibi bir duygu içindesindir.
    Belki de kendini bağışlamıyorsundur
    Benim hiç bilmediğim bir şeylerden ötürü
    Kırık tirenler gibi öylece kalakalmışsındır
    Kalkıp gidip çekirdek almayı düşünüyorsundur,
    Ya da uyumak istiyorsundur her şeyi unutmak için
    Belki sen de benim gibi ölesiye yalnızsındır.
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük