sürpriz son severler için tavsiye edilebilecek bir film. gerçi ortalara doğruda anlayabilirsiniz ama ben anlamamıştım açıkcası. filmin geneli cenazelerle ilgilenen adamın evinde geçiyor ama kesinlikle izleyiciyi baymıyor.
n'oluyor ki simdi orada? ne diye bu cenazeci adam esrarli bakislar yayiyor etrafa. ne diye gereksiz yerlerde gerilim verilmis sahnelere? "hayattan sonra ölüleri diriltme özelliğine sahip bir cenaze kaldırıcısı ile hayat ve ölüm arasına sıkışmış bir genç kadının öyküsü"nü anlatıyormus. biz de diyoruz ölmüş olarak bilinen bir kiz ayna karsisinda nefesini verdiginde niye bugulaniyor ayna ve o adam niye bunu kizdan gizliyor? ... diyoruz, niye adam cesetlerin oldugu odadan her cikisinda oda isisini dusuruyor ve her cikisinda o vucut fonksiyonlarini durdurucu, nabizi neredeyse durmus hale getiren igneyi yapiyor? bu adam iyi mi kotu mu?
trafik kazasi geciren kiz olmedigi yonunde direnmeye devam ediyor, kacmaya kalkisiyor ve en sonunda cenaze kaldiricimiz onu ozgur birakmak istiyor. ancak kiz disardaki hayattan korkarak mutlu oldugunu dile getirip cekiliyor. cenazeci; 'digerlerinden farkli oldugunu dusunmustum' diyor. o zaman bu adam belki de elinde olmadan oluleri diriltme yetenegine sahip ama yapmasi gereken onlari mezara gomulmeye hazirlamak.* her olu geldiginde oldugune inanmiyor, adamsa ayni rutinde 'hepiniz aynisiniz' diyerek isine devam ediyor. bu adam onlara sans tanimak istiyor mu istemiyor mu? adamin amaci ne azizim?
tamam, cok gizemli bir film ancak bir o kadar da algilanmasi guc bir film. sozde sana ipuclari vererek baglantilari kurmani sagliyor, yine de birbirine baglanamayacak kadar kopuk ve akici olmayan bir senaryoya sahip. bu da onu vasat kiliyor. bize bir sey anlatmak istiyor ama ne oldugu bile belirsiz. izlenmeli; sadece iyi olanlara onem verilmemeli. vasat olmasina karsin nasil olabilirdi-yi dusunmek bile bir seyler katiyor. senaryo bize ne anlatmak istiyor? bunu dusunup kendimizce bir yerlere koyuyoruz ama asil dogru olan ne, acikta bir sey yok... yoruma acik olmasi belki biraz guzel kilan; olmamis dediklerimizin belki de en basarilisi diyerek baglamayi deniyoruz. *
filmin afişine ve hikayesine baktığınızda gerilim filmidir. gerilim filmi gibi düşünüp izleyecekler için hayal kırıklığı yaratabilir. tarz olarak gizemli bir dram filmi olarak tanımlayabilirim. bir de benim izlediğim divx in sonunda radiohead'in exit music şarkısı çalıyordu. filmin sonuna cuk oturmuş. eğer orjinalinde yoksa, o şarkıyı oraya ekleyen adama saygı duydum. *
filmde geçen bir kaç diyalog için bile izlenebilir.
--spoiler--
anna öldüğünü kabul etmez ve;
anna taylor:ama nefes alıyorum hala yaşıyor olabilirim.
eliot deacon:siz insanlar yok musunuz nefes alıp işeyip sıçtığınız için kendinizi yaşıyor mu sanıyorsunuz? hayatınız yaşamaya değermiş gibi bir türlü bırakmıyorsunuz. senin hayatın yaşamaya değer miydi anna söyle! belki de çok uzun zaman önce ölmüşsündür.
anna taylor: çok pişmanlığım var pişmanlıktan başka bir şeyim yok başka bir hayat istiyordum
eliot deacon: o zaman neden değiştirecek bir şey yapmadın?
anna taylor:denedim ama hiç bir şey değişmedi. her gün uyandım duş aldım aynı trafikte işe gittim eve geldim uyudum yeniden uyandım hiç bir şey değişmedi.
eliot deacon: hayatında ne istiyordun?
anna taylor:mutlu olmak istiyordum.
eliot deacon:mutlu mu? hepiniz mutlu olmak istediğinizi söylüyorsunuz. ne anlama geliyor ki bu? hayattan ne istedin?
anna taylor:sevgi istedim
eliot deacon:sevgin vardı zaten. paul seni seviyordu.
anna talor: anlamıyorsun! sevmeyi istedim çok korkuyordum küçükken öğrendim ki birisini sevmek zarar görmek anlamına gelirmiş. ben de kimseyi sevmemeye karar verdim böylece zarar görmeyecektim. Paul'u kendimden uzaklaştırdım onu sevmediğimi düşündü.
eliot deacon:seviyor muydun?
anna taylor: o hayatımda sevdiğim tek kişiydi. ama bir türlü söyleyemedim. sonra da bana olan sevgisi söndü.
--spoiler--
ölü temizleyicisi putperest insanları ölmediği halde ölüme yenik düşürmeye çalışıyor. sebebi de küçük yaşta annesinin ölmesi. tüm nefretini diğer insanlara kusuyor.
o değil işlediği cinayetler bir yana, yanına aldığı çocuğuda kendisine benzetecek. orospu çocuğu.
diyeceklerim bu kadar.
imam ve belediyenin cenaze ekiplerine saygı duyun amk. bizim doktorlarımız bile en azından morga koyuyor. orada yeniden hayata dönenler oluyor.
türkçe ismi diriliş, gayet güzel bir gerilim filmi, bursa-ankara arası otobüs yolculuklarında izlemişliğim vardır. filmin konusu kısaca şöyle;
anna genç bir öğretmen, trafik kazası yapıyor sonrada olaylar gelişiyor işte, adam sürekli sen öldün diyor, kızcağız ölmedim diyor vs vs ayrıca christina ricci ablamızın çırılçıplak olduğu sahnelerde var filmde, ölüm çok detaylı işlenmiş çok fazla korkunç değil ama izledikçe geriliyor insan, ses efektleri falan güzel ama o kadar izledim kız gerçekten öldü mü? yoksa o ferif kızı zorla mı öldürdü orasını anlamadım. sonunda kızın boynuna şırıngayı soktu işi bitirdi, güzel güzel izlemenizi öneririm.
naif, minimalist ama aynı zamanda varoluşçu bir ricky gervais draması. the office'i de dahil ederek söyleyebilirim ki bence bugüne kadar yazdığı en kusursuz iş. aşk evliliği yapan erkekler izlemesinler, salya sümük ağlıyor, o histerinin arasında kahkaha atıyorsunuz.
not: life of brian dahil olmak üzere ince göndermeleri daha da lezzet katıyor her şeye.
Bir adamın, karısı öldükten sonra hayata tutunmaya çalışmasını anlatan dizi denilebilir. Güzel ve izlenilebilir bir dizi ama insana bir şey katmaz tabii. Öyle işte, boş, insana bir şey katmayan dizilerden. Zaman öldürmeye birebir.
Yaklaşık yarımar saatten 6 bölüm şeklinde çekilmiş bir netflix mini dizisidir. (bkz: rick gervais) mükemmel iş çıkarmıştır. Zaten kemik kadrosu ile çekmiş olduğu bu mini dizide (bkz: derek) tadı almak mümkündür ki hayata bakış açısıyla, beni daha fazla içine almıştır.
Bir trafik kazası sonucu çok sevdiği eşini kaybeden karakterimiz, hayatın anlamsız olduğunu düşünür. Çevresine kötü davranmaya başlar ve intihara meyillidir. Bunun üzerine olaylar ve felsefe gelişir.
Şirin bir kasabada, hoş mekanlarda çekilmiş dümdüz bir dizi. Teknik detaylar anlamında çok bir etkileyiciliği yok. Birbirini tekrar eden olay örgüsü, 1-2 tanesi hariç yuvarlak uçlu karakterler, düz bir tempo. Bunlara rağmen son yıllarda en çok sevdiğim dizilerden biri oldu diyebilirim.
Bana göre bu diziyi bu kadar güzel yapan, anlatılan her şey. Ricky Gervais harika gözlemleri, yorumları, çıkarımlarıyla yine şovunu yapmış. Tek farkı sahnede oturup saatlerce anlatacağı şeyleri farklı karakterlere, mekanlara yedirerek anlatımı zenginleştirmiş. Yoksa koca dizi bir monolog olsa, olurmuş.
Zaten Gervais de stand-up'larında da değindiği birkaç espriyi görsel olarak anlatma şansı yakalamış, gerçek hayattaki sevgilisini anmış (kendisi hayatta tabii, ama esin kaynağı o olmuş yani şakacı, matrak bir ilişkileri olması açısından) ve kendisi için de tatmin edici olduğunu düşündüğüm bir iş ortaya çıkarmış.
Karakterler düz dedim ama oyunculukların da hakkını vermem lazım, gerçekten böyle küçük, sıradan rolleri akıcı oynayabilen oyunculara saygım büyük. Abartılı bir oyunculuk gerektiren, histerik, marjinal karakterlerle parlamak nispeten kolay ama sıradan bir evsizi, yerel bir gazetenin müdürünü, kasabanın insanlarını gerçekçi yansıtmak büyük iş, bu anlamda da özel bir dizi bence After Life.
Değindiği konuyla ilgili düşüncelerimi de başka bir zamanda editlemek üzere bu entrymi sonlandırıyorum.