Eğer acılarınızı,size okyanusun en karanlığı kadar korkunç gelen gerçekleri severseniz, o halde mutsuz olmanız imkansız olur. Bir gün güneşin odanızdaki hüzmesine, bi gün ağaçtaki hardal yağrağa, bi gün sokak lambasına bile mutlu olursunuz. Acıları sevin.
ilk olarak mantıksızca olan bir şaşkınlıkla karşılarız. Ardından bu kabullenmeyip hırsımıza evrilir ve yavaşça göz yaşına yer bırakır. En sonunda zamanla birlikte alışkanlık halini alıp dilde çıkan yara gibi dostunuz olabilir. Fakat yavaş yavaş aksatıp uzaklaşacağınız bir dost olduğunu sizde kabullenemesenizde çok iyi bilirsiniz.
Tüm insanların ortak dilidir doğumumuzda öğreniriz hayatımız boyunca eşlik eder bize ve son olarak ölüm döşeğinde son sözünü söyler kimileri çok iyi öğrenmemizi sağlar bu dili lakin onlara teşekkür mü etmek lazım yoksa lanet mi bilinmez.
fiziksel acı ve ruhsal acı şeklinde ikiye ayırırım. fiziksel acıyı yaşamak istemli veya istemsiz şans veya kader tanımlarına göre gerçekleşebilir. ruhsal acı çeken birisi acı çekmekten hoşlanıyorsa veya hoşlanmıyorsa fiziksel acıyı kendisi oluşturacaktır yada yapacaktır.
Acı, perçin gibidir. Öyle birleştirir, kenetler ki kolay kolay hiçbir şey ayıramaz. Bu yüzdendir ki, acılarla birbirine yaklaşan insanların bağları çok daha sağlam ve yıkılmaz olur.
Ek olaraktan;
"asla aşk acısı çeken birine aşık olmayın. o kişi yaralıdır ve yara bandı olarak sizi kullanır."pablo neruda
bazen o kadar derindir ki ağlayamazsın bile. neyin sebep olduğunu düşünürsün, hatayı kendinde aramaya çalışırsın. çünkü tek çıkış yolun budur. sinirden avuç içini kanatana kadar sıkarsın, sonra o yaraların geçmesini beklersin. yaralar geçer ama içinde ki acı geçmez. hayat boyu bununla yaşarsın. doğruların değişir, karakterin değişir. böyle bir şeydir bazen.