Başka biriyle nişanlıyken "o evleniyormuş,ben artık karalar giyeceğim" diyen Fatma Hanım ile evlenmiş ve onun ölümünün yasını yaşamı boyunca üzerinde taşımıştır. Kadınları sevmiş ama tercih yapmakta her zaman zorlandığı için sevdiği kadınlarla evlendiğinde de başka kadınlarla birlikte olmaya devam etmiştir.Berlin'deki yeni görevine giderken gemide karşılaştığı bir Alman kızına bakıp "Ben bu kadar büyük ayakları olan kadınları yetiştiren bir memlekette yaşayamam" diyerek geri döndüğü rivayet edilir.2. evliliğini Londra'da tanıştığı ve kendinden 18 yaş küçük olan Nelly Claver ile yapmış olmasının en önemli sebebinin ilk eşi Fatma'ya olan benzerliği olduğu söylenir.Fakat kaderin garip bir cilvesi olarak ikinci karısını da tıpkı ilk eşi Fatma gibi veremden kaybeder.3 evliliğini Cemile adlı bir bayanla yapar ve bu evlilik sadece 20 gün sürer.68 yaşında ise 26 yaşında olan aslen Belçikalı Lüsiyen hanım ile evlenir.fakat aralarındaki yaş farkının karı koca ilişkisini bitirdiğini farkeden Aldülhak Hamit onu kendi elleriyle De Soranzo adlı bir dükle evlendirir.Lüsiyen'e olan sevgisinin onlarla beraber aynı evde bir süre daha yaşadığı şeklinde bir söylenti de vardır. Ama işin asıl ilginç tarafı Lüsiyen yeni eşiyle venedik'e yerleştikten sonra Hamit ile mektuplaşmaya devam etmiş ve yedi sen sonra Hamid'e geri dönmüştür.Ancak gerçekten seven birinin yapabileceği bir davranış olan sevdiği insanı başka biriyle evlendirme işi de bir bakıma karşılığını bulmuş olur.Geçirdiği gribin tekrarlaması sonucu Maçka'daki evinde ölmüş ve Zincirlikuyu mezarlığına defnedilmiştir.Belki de yadırgamayacağı ve kendini ait hissedebileceği bir yere...
Şiirde yaptığı biçim ve içerik yenilikleriyle eski edebiyatı bitiren kişi olarak bilinir.
Ayrıca kendisi hakkında anlatılan şu anektot meşhurdur:
Abdülhak hamit evinde bir şiiri üzerine çalışırken bir kafiye bulmaya çalışır. Tam bu sırada nafiye isimli hizmetçisi odaya girer ve şairin dikkatini dağıtır. Bunun üzerine şair-i azam'ın ağzından şu cümle dökülür:
Abdülhak Hamit Tarhan 5 Şubat 1851'de istanbul'da doğdu. Özel eğitim gördü. Rumelihisar Rüşdiyesi'ne kısa süre devam etti. 1863'te eğitim için Paris'e gitti. Dönüşünde istanbul'da Fransız mektebine başladı ve Babı Ali'de tercüme odasına girdi. Tahran Büyükelçiliği'ne atanan babasıyla birlikte iran'a gitti. Babasının 1867'de ölümü üzerine istanbul'a döndü. Maliye Mektubi ve Sadaret Kalemi'nde çalıştı. Ebüzziya Tevfik ve Recaizade Mahmud Ekrem'le tanıştı. Ardından diplomatlığa geçti. Uzunca bir süre yurtdışı görevlerde bulundu. 4 kere evlendi. Eşlerinin hepsi öldü. Mütareke yıllarında Viyana'ya gitti. Cumhuriyet'in ilanından sonra döndü. 1928'de istanbul Milletvekili seçildi ve ölünceye kadar milletvekili olarak kaldı. 12 Nisan 1937'de istanbul'da öldü. Mezarı Zincirlikuyu'da. Abdülhak Hamid, Tanzimat sonrası bütün edebi ve siyasi devirleri yaşamış bir şairdir. Tanzimat döneminde Batı etkilerini Türk şiiri ve tiyatrosuna getiren yazardır. Kendisine son zamanlarda Şair-i Azam (en büyük şair) unvanı verilmiştir.
ESERLERi :
Ölü (1886), Hacle (1886), Bir Sefilenin Hasbihali (1886), Bla'dan Bir Ses (1911), Validem (1913), ilham-ı Vatan (1918), Tayfalar Geçidi (1919), Ruhlar (1922), Garam (1923), içli Kız (1874), Sabrü Sebat (1875), Duhtr-i Hindu (1875), Nazife yahut Feda-yı Hamiyet (1876, 1919), Tarık yahut Endülüs Fethi (1879 - 1970), Eşber (1880, 1945), Zeynep (1908), Macera-yı Aşk (1910), ilhan (1913), Tarhan (1916), Finten (1918, 1964). ibn Musa (1919,1928), Yadigar-ı Harb (1919), Hakan (1935).
karısının ölümü üzerine makberi yazdıktan iki hafta sonra abdülhak hamiti fransada zenci hatunlarla birlikte iken gören arkadaşı: makberi boşuna yazmışsın o zaman hani yastaydın diye sitem etmiş. abdülhak hamit ise hazır cevaplığını konuşturup zenci hatunların siyah tenini göstererek: görmüyor musun yastayız işte demiştir.