80'lerde çocuk olmak barış mançoyla büyümek ve yakın tarihte çıkacak olan nirvana' ya yetişmektir. birey daha ne isteyebilir ki. hipilik akımı ve buna karşı savaş açan ağır abilerimiz de vardır bu dönemde.
leblebi tozunun içinden çıkan uyduruk oyuncaklara sevinebiliyor olmak. bazılarını leblebi tozuyla yutmak.
sadece bir tv kanalı ile yetinirken, birden ikinci ve üçüncü kanalların, sonra da özel kanalların peydah oluvermesi ile heyecanlanıp, yılbaşı akşamlarını iple çekmek ve bu bekleyişten bile haz alabilmek.
80lerde çocuk olmak Heidi'yi izlemek için okuldan koşarak dönmekti, mahalledekilerin pencerelerinden başladığını görünce eve nasıl gittiğini bilmemektir. Voltran oluşturmaktır 80 lerde çocuk olmak asla benzerinin bir daha yaşanamayacağı yıllardır.
(bkz: susam sokağı) izlemek;
- kırpık'ın ayaklarını merak etmek,
- minikkuş gelecek diye kapının çalmasını beklemek,
- annenin "bak onları sen yemezsen gelip kurabiye canavarı yiyecek" demesiyle kurabiye canavarını görebilmek için tabaktakilere hiç dokunmamak,
- sokağın sonundaki bakkalın önünde tahsin amcanın iskemle oturuyor olmasını hayal etmek,
- edi-büdü'yü en yakın arkadaş tasavvur etmek,
- anne-babanın izlediği haber bültenlerinden kurbağacık'ın röportajlarından birinin çıkacağını sanıp sessizce haberleri izlemek,
en şanslı çocukluk dönemini geçirmektir. neden mi? çünkü alanlarında gelmiş geçmiş en iyi adamları idol olarak belirleyerek büyümektir.
(bkz: michael jackson)
(bkz: michael jordan)
(bkz: diego armando maradona)