Çamur atanlar bilmez, bu adamlar onların ustaları, eski nesillerdir. Saygı duyun kardeşim. Hiçbiriniz bu adamlar gibi yazamıyorsunuz.
Sözlüğü zamanında sözlük yapmışların katıldığı zirve.
vedat özdemiroğlu'nun bu programda beni sevmediğini söylemesi hazindir. daha önce vösym'de adım ve soyadımı bence hoş olmayan bir biçimde kullanmıştı. ben de kendisine telefon açıp tepki göstermiştim. aradan yıllar geçmesine karşın, hala bunu unutmaması dumur bir vakadır. reklamlarda oynayıp, stand-up yaparak ününe ün katan bir yazarın, şimdiye değin yazıdan hiç bir şey kazanamamış birisini hedef alması karşısında şaşkınım.
gelen arkaşların bir kaç entry ile süper anlattıkları zirve.
stüdyoda her ne kadar arkadamdaki sarışın hatunla akraba olmama ramak kaldıysa da kendimi tuttuğum yandaki kıza fırça atarak dar alanda kısa paşlaşmlara sebep vermediğim. okan bayülgen'in sevişmeyin ''biz üzerlerine palto atanlarıda yakaladık rahat durun'' sözleri kulaklarımı çınlattı.
beyoğlunda işkembeciden sonra tophanede güzel dakikkaların yaşanması sağlanmıştır. her ne kadar 22 kişilik grubu ıssız cihangirin sokaklarında toplaheneye götürmeyi başarmışsam da kulaklarda hala çınlamaları hissediyorum. *
iyisiyle kötüsüyle mükkemel geçen bir gece bir zirve. yeni tanıdığım muhabebtlerine fazla nail olamadığım ve olduğum tüm yazar arkadaşlarıma saygılar benden...
bu arada meşhur olmuşum izmirden bile telefonlar yağdı be. *
hey siz yukarıdakiler.. katılımınız için çok teşekkürler..
bir klasik olarak asmaaltı'nda başlayıp diğer bir klasik olarak tophane'de son bulmuş zirve.. iyi ki gitmişiz diyoruz.. okancığım biraz erken bitirsede programı canı sagolsun.. aramızda bir iki saatin lafı olmaz..
not: +1'lerin de nickleri var ama ben bilmiyorum.. :)
not2: fotoğraf ve videoları bana gönderirseniz dağıtım işlemini ben yaparım..
programın sıkıcı geçtiği ama kendi aramızda inanılmaz güzel vakit geçirdiğimiz zirvedir.
başlık hazır sola gelmişken ciddi anlamda merak ettiğim konuya gelmek istiyorum sözlük;
şimdi yakınlarımız, bazı sözlük yazarları falan orda olacağımızı biliyorlar ya...
heh işte pür dikkat seyircileri izliyorlar "bizimki nerde ki" diye. öyle dikkat kesilmiş ki izleyicilere konuklar kimdi desen bilmezler o derece.
mesaj geliyor mesela "nerdesiniz, göremiyoruz" diye.
"ceza'nın arkasında" diye cevap yazınca eleman "aa ceza konukmuş lan" diyor.
o kadar yani...
(ceza'nın kıçıyla denk hizada olduğumuzdan sebep görünmememiz normaldi, ha sinem'in arkasında oturmuş olsak çekerdi kamera ama ceza'nın kıçı kameramanın pek ilgisini çekmemiş olsa gerek.)
neyse konumuz bu değil.
a kişisi arıyor diyor ki; kızımm ohaa, hep sizi çektii.
b kişisi arıyor diyok ki; e kızım, nerdeydiniz siz? pür dikkat izledik ama...
c kişisi arıyor diyor ki; bikaç kızıl kafa gördük ama sen miydin?
şimdi farklı açılardan çeken kameralar var,tamam.
tamam olmasına tamam da her eve farklı açının görüntüsünü vermiyolar ya. bizimi kandırıyolar ki izledik diye?
ben zaten "abi çekme ailem beni ankara'da biliyor" modunda saklanmaya çalıştım ama bağyanları en öne oturttukları için el mahkum anneye msj attım "anne ihihi kanal d'yi açın, özlemişsinizdir. ihihih"
neyse görünmek görünmemek dert değildi zaten, o ekran başında ki yakınların beklentisiydi.
gerisini arkadaşlar anlatmış zaten, benim sadece bu konuya değinesim geldi.
öperin.
"ben de katıldım ki ! ben de ! ben de !!!" zirvesidir.
evet sözlük, pek afişe edilmemiş olsam da ben de katıldım bu zirveye. katılmaz olaydım ! hep o fatal insanının suçu ! vallaha hala bacaklarım ağrıyo.*
böyle evimde tembel tembel oturuyorum cumartesi günü itibariyle, bir telefon:
fatal: hadi olm neredesin ? ! herkes geldi seni bekliyoruz ! beyaz etli prens: tamam tamam. çıktım şimdi* birazdan geliyorum.
hain fatal ! saf ve temiz duygularımla oynamış. bir gittim bir masanın etrafına oturmuş 3-5 kişinin dışında kimsecikler yok. halbuki ben o kadar acele etmişim ki yemek yemeyi bile unutmuşum. neyse...
yeterli çoğunluğa ulaşılmasıyla "haydi, gazamız mübarek olsun !" diyerekten kanal d binasının yolunu tuttuk.
beklenildiği üzere kanal d binasının önünde bir kalabalık, bir izdiham. o ara minibüsümüzün içinde saipsiz'in "arkayı beşliyelim ! hanım sen de çocuğu kucağına al !" şeklindeki anonsları duyuldu ki itiraf ediyorum ben baya bi güldüm. baya güldüm yani.
neyse sözlük, bir şekilde kanal d binasına girip stüdyoda yerlerimizi aldık ki ben o aralar hala yemek yememiştim, işte o ara okan bayülgen göründü. nan ne sempatik ne karizmatik adammış o öyle. çirkin falan diyolar, külliyen yalan. afedersin bizim de yerimiz hemen okan bayülgenin kıçının dibindeydi zaten. ben de bütün program boyunca mal mal adamı seyrettim. "ben de büyüyünce böyle olucam" falan dedim.
program boyunca tüm sözlük yazarları baya bi eğlendi. ben biraz yaşlanmış mıyım ne ? bacaklarım falan ağrıdı. zaten açtım, hastaydım, uykusuzdum. ne yalan söyleyeyim program bitse de evime gitsem demedim değil ki öyle de yaptım. hatta taksime dönüşte de yolda hafiften uyuklamışım. taksim meydanında sözlük ahalisinden sessizce kopup evime döndüm uyudum...
hanam sabah sözlüğü bir açtım ki ne göreyim. sabahlara kadar istanbul sokaklarında sürtülmüş. o an biraz kıskandım sözlük. keşke "erkenden eve dönmeseydim." dedim.
neyse sözlük; sözün özü güzel zirveydi. herkesler çok eğlenmiş. ben de eğlendim galiba. başta sözlük zirvelerinin tecrübeli organizatörü fatal olmak üzere tüm katılımcılara teşekkür eder, gözlerinden öperim.
zirvenin bi ara aranan adamı olmu$um da haberim yokmu$ meğer.*
zaten önceki mini bulu$ma eylemine yeti$emeyeceğimi ancak ve ancak hareket saatinde yanlarında bulunabileceğimi belirttiğimden mütevellit* bulu$ma mekânına* 19.30 gibi intikal ettim.*
içtimadan sonra vasıtamızıda bulup yollandık stüdyo istikametine. saipsiz tarafından herkes tek tek afi$te edildi yolculuk sırasında, $antaj malzemesi olarak kullanılabilir bilmiyorum.
kayıttı ottu boktu derken 21.00'dan sonra stüdyoya giri$ yaptık. 1 saat kadar bekletildikten sonra içeride minderi kapan karargahını kurdu güzelinden bi yere. güzel dediğimiz yer de okan'ın hemen arkası. ho$ yüzünden ne gördük ki arkasından medet umalım diye dü$ünürken sonradan farkettik ki aslında gayet iyi yere karargah kurmu$uz.
eskiden reklam aralarını uzun tutar, insanlara çe$itli ihtiyaçlarını kar$ılayacak zaman verirdi bu okan bayülgen ki$isi ama i$te eskiden. gönül sigara, çay, kahve içmek, hacet gidermek, sevi$mek falan isteyince maalesef artık beyaz show misali yerimize mıhlanmak zorunda kaldık.
program ba$lamadan önce okan bayülgen gene gelip ta$ak muhabbeti cinsinden bi konu$ma yaptı.* lakin bu sefer ben stüdyodaki reyhan isimli hatunu** pek bi geri planda gördüm. eskiden kendisi pek bi direktif verirdi seyirciye.** $imdi o i$leri tamamen okan kendi yapıyo neyse konuya dönersek;
program ba$ladı konuklar gelene kadar benim ve büyük bi çoğunluk adına tam bi muamma olu$turuyordu. ismail yk çıksa kesin birileri ölürdü benim ailemde dedim, allahtan çıkmadı.
$afak sezer: programda da aynı sinemadaki kararterini devam ettirdi. seyirciyle sık sık diyaloğa girerek arayı sıcak tuttu her daim. her ne kadar hareketleri bana samimi gelmese de ekran kar$ısında olmasından kaynaklı olarak gerek erkan ba$ındakilere, gerek seyirciye gerek konuklara kar$ı sürekli sıcak davranı$lar sergiledi. sözlüğün zall tarafından parayla yapılamayacak reklamını yaptı* yetinmedi bir daha yaptı.
ceza: kendisini özellikle dinlediğimi söyleyemem, çalarsa bulunduğum mekanda eyvallah derim katlanırım, lakin bir gerçek var ki dün gece program kendisi olmasa nah* yürürdü. funky c* ile birlikte resmen programın yükünü çektiler. okan rahat rahat sigara içebilsin diye imanı gevredi. bir de ne kadar sevmesem de $arkı söylerken birileri diğer konuklarla fotoğraf çektirmek adına ayaklanıp tabiri caizse ortalığın .mına koyarak kendisine büyük saygısızlık eylemi$tir.
`
sözümona yakı$ıklı oğlan: kim'dir nedir bilmiyorum ama salt reklam adına geldiği çok belliydi. ara ara$afak sezer`'in ortamı $enlendirme çabalarına bile buzdolabı kıvamında tepkiler vererek kendini iyice soğuttu. zaten geldiğinde de haz etmemi$tim, program boyu gördük ki hakkında yanılmamı$ım.
selena'daki hatun: ismini halen daha bilmiyorum, ara$tırma gayretinde de bulunmadım. lakin sevdiğim tarafı çocuk olduğunu kabul etmesi. zira hareketleri falan gayet ya$ındaydı. ho$ kendisi de seyirciyle pûr-i pak tutmaya çalı$tı arasını ve bu giri$imleri sırasında bazen maymun olmaktan kurtulamadı. hakkında hayırlısı.
ağır abla: oyuncu olduğunu program sayesinde öğrenmi$ bulundum bu hatunun. yalnız fotoğrafçı ecnebi ile girdikleri konu$ma esnasında götü kalkık bi edada, orada çevirmen bulunduğu halde sanki dost sohbetiymi$ gibi kanka muhabbetine girip ne televizyon ba$ındakilerin ne de stüdyodaki seyircilerin bi bok anlamamasını sağladığı için biraz kompleks sahibi olduğu kanaatindeyim kendisinin. geçtim çevirmeni adam yerine koymamasını da izleyen insanlar bi bok anlamadı. zaten stüdyo içine ses zor gelirken ne öyle "bakın ben ingilizce biliyorum, hemide takır takır konu$urum elin ecnebisiyle" edaları falan. cık olmamı$ yakı$tıramadık kendisine.
ebru ya$ar: sanırım programa sadece ceza'nın $arkı söylemekten anası ağlamasın diye çağırılmı$ kendisi. gerçi bi ara telefonla yayına bağlanan hatun çatır çatır hesap sordu yamulmuyorsam kendisine ama onun dı$ında $arkı söylerken ortalıkta disko topu gibi dolandı durdu. pek bi yorumum yok kendisine.
alp: soyadını hatırlamadığım tıfıl. o da reklam kontenjanından programa davet edilmi$ besbelliydi. kendisiyle pek bi diyaloğa girilmemesinden zaten programın ilerleyen saatlerinde sıkıldığı pek bi belli oluyordu. ara ara seyircilerle falan muhabbet etti. hadi bitse de gitsek havasındaydı.
`
fotoğrafçı ecnebi`: $imdi bu adam pek bi güzel i$ yapıyor dünya çapında besbelli de. yanlı$ zamanda i$tirak etmi$ bulundu programa. çünkü gerek konuklardan, gerek stüdyodaki seyircilerin azman'lığından mütevellit, ne derdini anlatabildi, ne de anlatılanlardan doğru dürüst biz bi bok anlayabildik. velhasıl yazık oldu adama.
vedat özdemiroğlu: $ukelâ adam vesselam. 2 dakkada gönlümüzü aldı.* fazla geyiğe girmeden, belki de katılan konuklar içerisinde en samimi olanıydı. hatıra bi karikatürde çiziktirdi 2 dakkada. sevdik kendisini.* lan jale: biri bu hatuna giyinmeyi, hadi diyelim giyindi oturup kalkmayı öğretmeli. ho$ bulunduğum konumdan gayet güzel röntgenlenebildiğini yanımdaki tanımadığım eleman sayesinde geç de olsa öğrendim ama* bi erkek olarak bu hatunun görüntüsü gördükten sonra ben erkekliğimden utandım resmen. programa i$tiraki sanırım erkeklerin ona kilitlenip fazla ta$kınlığa sebebiyet vermemesi olsa gerek. yoksa tavandaki spotlar daha dekoratif duruyordu stüdyoda.
genel olarak program: okan bayülgen'in daha önceki programlarına i$tirak eden birisi olarak bu sefer stüdyodaki seyircilerin andavallığından (isteyen alınıp eksileyebilir hiç umurumda değil ama gerçek bu malesef ki) ben o kadar sürdüğüne $a$ırdım açıkçası. $imdi kitlenin arasında biz de bulunduğumuz için kendi götümüzü kaldıracak da değilim. ho$ bizim ahalli de bir süre durumu korumaya çalı$mı$ bir süre, baktılar ki ortam ali babanın çiftliğine dönmü$ çoktan. onlar da koyverdi gitti. uludağsözlük olarak arkamızda bulunan tema vakfı ve uludağ üniversitesi tayfasından epey bi muzdarip olduk. zaten kıt kanaat duyulan yayın sesi stüdyo içine gelmezken, dır dır dır dır bik bik bik bik mahalle karısı edasıyla hababam çene. her$eyin anında kritiğini bağıra bağıra yapma ihtiyacı bi bok duymamamıza sebep oldu. keza gerek aralarda gerek performans esnasında sahneye atlayan tipleri olaya hiç katmıyorum bile. emocan'la ta$ak geçildi ve açıkçası sevindim. ho$ canlı canlı ta$ak geçilen insanların daha bi yüzsüz olduğuna hep $ahit olmu$tum, bu programda da durum deği$medi. illa ki programcıya yada konuğa bi laf sokayım edası. nasılsa bi daha gelemeyecek oraya ya, ne skim huylu bi milletiz halen çözemedim ben. nihayette okan bayülgen'de bu tip durumların alıp ba$ını yürümesi itibariyle programı ba$ta da söylediği gibi erken bitirdi. normalde bu tip andavallıklar ba$gösterdiğinde reyhan devreye girip seyirciyi koordine ederdi. artık o da bıktı heralde ki vazgeçti bu i$lerden. zaten okan'ında pek skinde olmadı. e böyle bi seyirci kitlesine böyle vasat geçen bi program bile fazlaydı açıkçası.
ha ben kendi adıma eğlendim mi, sonuna kadar, makaranın kralı döndü aralarda. takır takır sözlüğün reklamını yaptık. herhangi bi vandalizm örneği sergilemediği için de katılan tüm arkada$lara te$ekkür etmek isterim.
program sonrası cümbür cemaat taksim'e döndük. fatal'ın kararsız kalması üzerine döndük çorbacı yollarına. hafif yollu bir sohbetin ardından çoğunluk tophane istikametine doğru yol aldı. günün yorgunluğu ve gecenin uykusuzluğuna yenik dü$memek adına ben home home sweet home diyerek olay yerini terk-i diyar eyledim.
tanıdığım, tanı$tığım, ve tanı$madığım gelen gelmeyen herkese keyifli zamanlar geçirdiğimiz için te$ekkürler.*
bir kısım sözlük yazarlarıyla sabah 9.30 a kadar uzattığımız zirve.
giriş gelişmeyi herkes anlatmış zaten, bi de ben anlatmayım demeyeceğim. anlatacağım, herkesin gözlemi kendine kardeşim.
en başından başlayacak olursam;
fatal'ın stüdyoya gidiş saati 19 demesiyle, sınavdan çıkıp kendimi taksime nasıl atacağımı şaşırdım. bir de gittik ki, muhabbet koyu. hiç kalkmaya hazırlanan bir grup yok karşımızda.* taa 20 ye doğru kalkıldı mekandan,ben boşuna stres yapmış oldum. ama iyi oldu bir yandan yoksa geç gider o muhabbeti kaçırırdım.
sonra stüdyoya gittik. minderini kapan attı kendini yere. bir kısım sözlük yazarının bayıldığı pınar hanım ' kızları ön tarafa alalım ' dedi. kızlar öne geçti, ben kartal penchesiyle ikinci sırada oturuyordum. ön sırada da beyaz etli prens oturuyordu. sarışın bir abla geldi. bi bana, bi beyaz etli prense, bi yanımdaki kartal penchesine bakıp, 'siz ikiniz birlikte misiniz?' diye sordu. evet deyince ikiniz birden öne geçin o zaman dedi. kartal penchesi beni sattı, tek başıma geçtim öne oturdum deli bozgun dolu dizginin yanına. oturmaz olaydım! - oturmaz olaydım deyince sanki yanımdakinden memnun olmamışım gibi olmuş.ben dans olayını kastederek demiştim, arkada rahat rahat otururdum öyle aksiyonlar olmazdı manasında. yanlış anlaşılma olmasın-
ilerleyen saatlerde ben amaçsızca telefona bakarken kafamı çevirmemle şafak sezer'i karşımda görmem bir oldu. -şimdi nickini söylemek istemiyorum baş harfi kartal penchesi- soffy havalandı,şafak sezer'i bekletti öyle ayakta falan demiş. yok öyle bişey! görmedim. öyle boş boş geziyor sanıyordum ben onu.bu konuya da açıklık getireyim burdan.
sonra program biraz daha ilerledi. bir yandan deli bozgun dolu dizginle dedikodu yapıp, bir yandan kartal penchesine laf yetiştirirken, önüme bir döndüm ki.. aman allah'ım! yok böyle bir güzellik! -hayır, sinem kobal'dan bahsetmiyorum, ne yapayım ben sinem'i?!- o an aşık oldum sözlük. bu da itirafım olsun. kime mi? alp kırşan'a! televizyonda falan da iyi çocuk, hoş çocuk diyorduk da 2 metre yakından bakınca -abartmadan söyleyeceğim- tek kelimeyle; büyüleyici! o nasıl tatlı bir surattır, o nasıl tatlı bir gülüştür öyle. programın geri kalanında ona yoğunlaştım ben. bilmiyorum ne oldu, ne bitti.
' aaaaalp evlen benleee!' diye bağıracaktım ama sözlüğün itibarını iki paralık etmeyim diye sustum, içime gömdüm aşkımı. yoksa ben yapardım yani, ne olacak ki sonuçta. her neyse.
program düşündüğümüzden erken bitince;taksim'e gittik. ara sokaklarda sürü halinde gezerek çorbacı bulduk. yiyip içtiğimiz bize kalsın, ordan tophaneye geçildi. -isim vermeyim baş harfi fatal- burdan çıkışta tophaneye yürüyeceğiz orda yapcaz bişeyler dedi, ama yürüyen kafilenin içinde göremedik kendisini.
-yanlış hatırlıyorsam düzeltin- kuntayı kinteleyen adam önderliğinde tophane'ye yürüdük. orda geçen muhabbetleri, yaşanan olayları anlatmayacağım. gelseydin abi, her şey de anlatılmaz ki!
gittik tophane'ye melankolik kurmuş ortamı, yapmış anlaşmaları. bize bir tek oturup muhabbet etmesi kalmış. e yaptık bizde muhabbetimizi. sabah 6 gibi, kalkarız birazdan dedi melankolik ve 7.30 a kadar - evet tam 1,5 saat- oyaladı beni. orda uyuyup kalacaktık az kalsın. zaten o saate kadar bizimle kalan bazı yazarların uyuklarken çekilmiş fotoğrafları mevcut melankolik de. benden söylemesi.artık şantaj aleti olarak mı kullanır, ne yapar bilemiyorum.
7.30 gibi ordan kalktık evlere dağıldık. tabi aynı istikamete gidenler,birlikte koyuldu yola. tophaneden eminönüne kadar 7-8 kişilik bir grupla yürüdük yine. eminönü'nde 2 fire vererek; melankolik, corpsebride, faati, faati'nin kız arkadaşı ve ben vapurla kadıköy'e geçtik. hadi kahvaltı yapalım fikri çıktı birinden. oturduk bir de kahvaltı yaptık. tesadüf eseri bineceğimiz otobüsler de denk geldi.9.30 gibi indim ben otobüsten bitti benim için zirve.
o değil de; saipsiz stüdyoya girmeyi beklerken 'normal insan sözlükte yazar olmaz' demişti. neden öyle düşünüyor ki, ne var ki sözlük yazarlığında diye düşünmüştüm. muhabbetim yoktu ondan soramadım neden öyle dediğini o zaman. sabah anladım ama. hangi normal insan gözünden uyku akarken, gülmekten dalağı şişmiş, asrın esprisi yapılsa dahi anca 'hah' diye tepki verecek haldeyken sırf muhabbeti kaçırmayım diye oturdukça oturur bir mekanda?
son olarak; bize bu güzel geceyi organize ederek geyiğin dibine vurmamızı sağlayan fatal'a teşekkür etmesem ayıp olur.
tema erezyonundan sonra bi lock'u gördüm, ondan da emin değilim. bir ara telefonuma baktım ve ardından gözüm ekrana ilişti, bi baktım elinde ''uludağ sözlük'' pankartıyla dolaşan biri var. aha dedim, biri adrenalin patlaması yaşadı; sahneye pankartla fırladı, az sonra joplayacaklar bunu. sonradan gördük ki, pankartı taşıyan okan bayulgen. o an nirvanaya ermişçesine sevindim işte.
ha bi de belirtmeden geçemeyeceğim; ceza'nın şarkısında kafa sallayan biri vardı lan, o neydi öyle. hayattan soğudum resmen.
neyse efendim; sonuçta eğlenceli bir zirve olup gülüp oynanılmıştır*, aralarında olmamaktan büyük hüzün duymuşumdur. ayrıca organizatör fatal'a da teşekkür etmeden geçmek haksızlık olacaktır.*
Saat 20:00 de taksimden kanal d binasına hareket edildi.
20:30 da kanal d binasının önüne demir atıldı. Yaklaşık 1-1,5 saat bekledikten sonra binaya girebildik bu arada sözlük yazarları tanıştı, kaynaştı. Stüdyoya girmemiz 22:00 yi buldu. Güzel denebilecek bir yere(okanın tam arkasına) Uludağ sözlük grubu olarak oturduk. Yayına daha 1 saat vardı. O arada resimler çekildi, pankartlar hazırlandı vs...
22:30 gibi okan geldi. Ufak bir konuşma yaptı. Konuşmanın özeti şuydu; herkesi alkışlayın, alkışlayın, alkışlayın. bu arada okan çelimsiz, harbiden ufak tefek bir adammış*
Derken 23:00 de okanın güzel açılış konuşmasıyla program başladı, Konuklar tek tek alındı.
Şafak sezer;
Aynı tv de göründüğü gibiydi, programda ara ara espri yaparak güldürdü, Uludağ sözlük pankartını birkaç kere eline alarak stüdyoda dolandı, kameralar o anı gösterdi mi bilmiyorum. Stüdyodakilerle hep içli dışlıydı, samimiydi.
Mehmet aslan;
Harbiden yakışıklı adammış ama giyimi rezalet. Kot pantolu ne öyle göbeğine kadar çekmişsin be kardeşim vallahi kıskandığımdan söylemiyorum, sawyer gibi adam, deve gibi bir şey ama giyim berbat!
Stüdyodaki kimseye pas vermedi, kızların resim çekinme tekliflerine bile burun kıvırdı, sevmedim bu adamı, çok havalı.
Ceza;
Programı hareketlendiren tek kişiydi. O da olmasaydı vasat olan program daha da diplere inecekti. Canlı performansı da iyiydi.
Lan jale;
Oturuşuyla, frikikleriyle, güzelliğiyle stüdyodakilere göz zevki yaşattı. Zaten hiç konuşmadı, konuşturulmadı. Ama birisinin ona mini etek giydiğinde sandalyeye nasıl oturması gerektiğini öğretmeli!
Sinem kobal;
Oynadığı dizilerden etkilenmiş olsa gerek hala çocuk gibi birisi. Hep böyle şirinlikler yapayım, oraya buraya sevimli görüneyim havasında bir tip. Biraz daha büyümesi lazım.
Irmak ünal;
Sağlam hatun, güzel hatun, ağır abla!
Vedat özdemiroğlu;
Uludağ sözlüğü bilen ve pankartımızı alıp Uludağ candır yazıp kameraya doğru gösteren karikatürist, yazar, çizer. Kendisini sevdiğimizi söyleyerek buradan selam ederiz
Program genel olarak vasat seviyede devam etti. Zaten okan yayın başlamadan programın seyrine göre, sizin elektriğinize göre sabaha kadar devam edebiliriz demişti. Ama olmadı. Okan stüdyodaki uğultuya kızdı da yayını erkenden bitirip, kimseye bir şey demeden gitti yoksa ebru yaşar'ın masadan kaldırıp arkadaki sandalyelere alırken onun trip yapması gibi şeylere bozuldu da mı erken bitirdi anlayamadık. Evet ara ara stüdyoda uğultu oluyordu ama program sıkıcı gidince herkes homurdanıyordu, zaten yerde oturanların bacakları kıçlarına kaçmış birde insanları sıkarsan, eğlendiremezsin olacağı buydu!
Saat 02:00 gibi konukların bile haberi olmadan program bitti, okan çekti gitti. Niye bu kadar erken bitti diye herkes birbirine bakıyordu.
Stüdyodan çıktık, arabaların buz tutmuş camlarını temizlendikten sonra taksime doğru yola koyulduk.
Saat 03:00 gibi taksime dönüldü, çorba içildi, sıcak sıcak pideler yenildi. 04:00 gibi bizim ufak grup ayrıldı, diğer grup tophaneye gitti, sabah 7 ye kadar orada takılmışlar, eminim orası da iyi geçmiştir.
Sonuç olarak program çok iyi değildi ama biz amacımıza ulaştık. Uludağ sözlüğün reklamını elimizden geldiğince yaptık. şafak sezer'in, okan'ın Uludağ sözlük yazılı pankartımızı kameraların gözüne sokmasıyla daha da çok coştuk, gururlandık.
gittim gordum anlatıyorum.*
bi kere salonda cok ama cok fazla gurultu vardı, okan bununla nasıl basa cıkacagını gercekten bilemedi. kamera dondugu an sahneye atlayıp fotograf cekilenler mi dersin, yoksa program esnasında okana laf atanlar mı, neyse yine de eglendik.
en önde oturmamızdan mütevelli, baya keyifliydi bizim icin. gerci pankartı bastan sona kadar havada tutmaktan kollarım hala agrımıyor da degil hani. ama işe yaradı mı? kesinlikle!
ilk olarak hakkı devrim ile muhabbete girdik.* nedir bu uludag sozluk? sorusuna verdigim cevabı hatırlamıyorum, kelimeler bulamadım seni anlatmaya be sözlük!*
ardından safak sezer, halime acıyıp pankartı aldı elimden, turladı koca studyoyu. o yetmedi 2. defa aldı tekrarladı.*
sonra reklam arasında, okan'ın: "kac kişi geldiniz?" sorusuna, "30-40 arası" diye cevabı yapıstırmam ardından, okan elimden pankartı aldı ve kameraların gözüne gözüne soktu efendim.*
programın sonlarına dogru, hakkı devrim'in yerini vedat özdemiroglu almıs, benim muhtesem pankart kaldırma operasyonuma o da dayanamamıstır. önce pankartımın arkasına bir karikatur cizerek, "uludag can'dır" yazmış, ardından o da alıp göstermiştir herkese. sonra ki zamanlarda benim yine doymayıp pankartı sallamam üzerine: "kızım fanatiksin heralde sen" tepkisini verip koparmıstır bizi, evet.* ha gerci simdi vedat'ın mail adresi var mı bende ondan sonra? var tabi ki, kaçmaz.*
buradan yetkililere sesleniyorum, reklam ve pazarlama fahri müdürü olarak* zall artık yaparsın karmada 3-5 bişeyler, di mi?*
velhasıl kelam, bol bol reklam yaptıgımız, oncesinde ve sonrasında eglencenin tavan yaptıgı zirve olmustur, openzi anam.
orada bulunduğum halde uzaktan uzaktan bakınmakla yetindiğim ve sözlük yazarlarını görebildiğim zirvedir. program güzeldi fakat sesler tam olarak anlaşılamamıştı .
sözlüğün programa katıldığını ve zirve olduğunu bilmeyip, programı izlemeyen yazarların* yüzünü kızartan zirvedir. kendimi bir yazar olarak sorumsuz hissettim sözlük. bir daha olmayacak.
keşke bir yusırımız da çıkıp konuşmuş olsaydı ekranlardan uludağsözlüğün kalitesini herkese anlatabilseydi diye içlerde uktesi kalan zirve olmuştur. bu olmamasına rağmen televizyonda izlenilenler kadarıyla zirvenin başarılı geçtiği aşikardır.
diskoda ki uludağ sözlük buluşmasıdır. uludağ sözlük dövizleriyle renklenen anlam bulan , cezanın ebru yaşar ve sinem kobal a yerli plaka öğretmesiyle eğlencede tavan yapan bir program olmuştur. artı yayına telefonla bağlanan bir izleyici cezaya sagopa ile aranızda ki kavga nedendir diye sorunca cezanın renkten renge girmesini okan ın cevap verme telkniyle atlattığı program olmuştır.