Efendime söyleyeyim, iki grup olarak önce cocuk esirgeme kurumu kucukyali cocuk yuvasinin önünde buluşulmuştur. bir grup sigara sever arkadaş kapı önünde tellendikten sonra toplu halde içeri girilmiştir. unkapanı grubu ellerinde * büyük pazarlıklar sonunda aldıkları gitar ve bağlamalar ile gelmişlerdir. yasak merve'nin organize ettiği 4 kişilik yer yön bilmez grup ise bostancıdan tabu ve jenga ile gelmiştir. **
efenim yuva müdürü vasıtası ile önce erkek çocukların kaldığı bölüme ardından kız öğrencilerin kaldığı bölüme gidilmiştir. bir ara ufuk sa, fatal,melankolik, prince of darkness, karpuzkabugundan oluşan grup bilgisayar odasının oldugu bölüme girip bozuk bilgisayarları tamire uğraşmış. 4 mause tamirinden öteye geçememisizdir. ***
bu arada bizim ikinci güruh kız çocuklarının kaldıgı bölüme gitmişti bile. bir baktım mülayimin elinde atlas bir ögretim cabası , lavinya_jengalar la bişeyler kurcaliyor. bizi girişte biraz korkarak karşılayan kızlarla muhabbeti gayet iyi ısıtmışlardı. bizim de onlara eklenmemizle birlikte hayatımda unutamayacagım görüntüler ortaya çıktı.
onların oyuncağa ihtiyacı yoktu. sadece biraz ilgiydi aranan... hepsinde bir el tutma istegi sanki hiç gitmeyecekmişiz gibi davranmamızı istediklerinin açık bir kanıtıydı. saatlerce kucaklarımızdan inmedi yavrucaklar. ziyaret ettigimiz yaş grubu en ufagı 6 en büyügü 13yaşındaki çocuklardı ama yüreklerindeki sevgi açlığı , gidenlerin bir türlü tekrar gelmemesi ve en önemlisi bir şeyler paylaşma isteği yaşlarından çok çok büyüktü.
saatler 16,30'u gösterdiginde veda vakti gelmişti. defalarca öpülen yanaklar ve kocaman güleryüzler biraktılar bu bünyede. hepsi kucağımızda bir toplu resim çekindik. gitmeliydik. ve öyle yaptık.
kapıdan çıkarken herkes gözlerini birbirinden kaçırıyordu. zirveye katılan ve ismini telaffuz etmedigim kocaman yürekli güzel insanlara burdan selam olsun diyorum. yüreğinize sağlık. inşallah böyle hayır toplantılarının devamı olur.
içime oturan bir durumu açıkça belirtmek istiyorum. yoksa akşam uyuyamayacağım. lan * içmeye gidilse , efendime söyleyeyim mecidiyeköy'de maksat geyik zirvesi düzenlendiğinde 60 kişi geliyor, böyle hayır işlerinde +1 lerle 20 kişiyi zor denk getiriyoruz. bu kafayla gidersek işimiz zor. hayatın diğer yüzünü de görelim artık. saygılarımla.
kolumda ayşe'nin benim için çizgiği yıkamaya kıyamadığım gül resmi, içimde tarif edilmesi zor duygularla eve döndüğüm zirvedir.
küçükyalı'daki çocuk yuvasının iyi durumda olması ve çocukların tüm ihtiyaçlarının şartlar dahilinde en iyi şekilde karşılanıyor olması sevindiriciydi. ancak, bir çocuğun ihtiyaç duyabileceği en temel şeyin sevgi olduğu düşünüldüğünde, bu ihtiyacı karşılamanın kime düştüğünü tahmin etmek zor değil... yuvadaki çocukların yegane gereksinimleri bu.
çok temiz ve güzel arladaşlarla tanıştım bugün: tuğçe, seda, ayşe...
seda inmedi kucağımdan, tuğçe de mesafeliydi başta "küs müyüz" dedim, "tanımam etmem seni ne küseceğim" dedi. üzüldüm, ama sonra çabuk kaynaştık.
seda da "9 gün sonra doğumgünüm"dedi bana, "gelir misin?", hediye alma ama senin gelmen zaten hediye olur." kendi kendime düşündüm... seda daha 2'ye gidiyor! ama farkında hayatı, olanları, neden orada olduğunu...
çıkarken sarıldık sımsıkı, "ne zaman geleceksin" diye sordu ayşe, "merak etme" dedim, "özletmeyeceğim kendimi..."
ve çocukların daha saat 4 olmadı ki itirazlarına rağmen(!) çıktık yuvadan çebimizde çocukların msn adresleri, yuvanın telefon numarası ve çocukların isimleri: ayşe, tuğçe, seda, ayşegül, hasret...
-*armağan abi siz ne zaman gidiyorsunuz?
cevap yok
-*abi hiç gitmeyin, burda kalın.
yine cevap yok *
başka bir diyalog;
-abi siz nerede oturuyosunuz?
-buradan uzak bağcılar'da
-aaa benim annem de orada oturuyor
bir şey soramadım...
ayrıca bütün kızlarla bilek güreşi yapmış ve hepsine tek tek yenilmişimdir, hatta bi ara abartarak
melan&armyy vs ayşegül şeklinde bilek güreşi yaptık.
zirve hakkında yorum yapmama gerek yok, her şey ortada.
günün sonunda elimdekiler; üzüntü, sevinç ve gözlerimi her kapadığımda bana bakarak gülen yüzler.
(bkz: 2x yasina gelip hala oyun oynamak) bugun bunu yaptık...
dünya'nın sadece bizden ibaret olmadığını evimiz de içtiğimiz sıcacık çorbanın, güzel bir uykunun ve aile sevgisinin ne kadar değerli olduğunu anladık bugun...
o çucukların tek ihtiyacı olan şey'in gülümsemenin, mutlu olmanın birazını verebildiğimiz için gelen tüm dostlarıma sonsuz teşekkürker...
edit: gelmeyenler * hafta sonu geyik zirvesi var gelirsimisiniz? hepinize laflarım var fakat fısıldıyorum.. duyuyormusunuz?
hayatımda kendimi insan olarak hissettiğim nadir anlardan birini yaşatan zirvedir.
öncelikle söylemeden edemeyeceğim bir kaç sözüm var onları söyledikten sonra zirvemizi anlatmaya koyulacağım. kimse şimdi çıkıp da insan olan şunu yapar bunu yapar demesin. öyle havadan atıp tutup, 2 tane köşe yazısı okuyup entry girmek kolaydır. önemli olan işi icraata dökebilmekte. eğer insansanız görevlerinizi yerine getirmelisiniz. o çocuklar aslında hepimizin çocukları, kardeşleri. gerçekten geçerli sebepleri olan arkadaşlar olduğunu biliyorum -ailede birinin hastalığı vs- ama gerçekten işlerim vardı diyenlerin bu konuda ne kadar ciddi olduğundan da şüpheliyim. kimse alınmasın diyeceğim ama alının kardeşim, alının ki birazcık daha duyarlı olabilin. içmeye gidip kendi keyfinize bakacağınıza birazcık da başkalarını mutlu etmenin tadına varın.
öncelikle zirveye sabahın en kör saatinde 3 saatlik uykuyla gittiğim için boş gözlerle bakıyordum o sevgiye aç gözlere. daha sonra dayanamadım aralarına katılıverdim. kendi aralarında büyük ve güçlü olanın diğerlerini ezebildiği bir yaşama sistemi kurmuşlar. bilirsiniz ki başkalarını ezme dürtüsü kendine güvensizliğin doğurduğu bir sonuçtur. o kadar sevgiye açlardı ki her an bir birlerine sataşıyorlardı. daha sonra bizlerle arkadaş olmayı öğrendiklerinde birbirlerine karşı da daha uysal davranmaya başladılar.
yorgunluktan tek başıma bir köşeye oturduğumda küçük bir kız elinde iple yanıma geldi sanki gözlerimden anlamıştı çocukluğumda bu oyunu oynadığımı. bir yandan oyun oynayıp bir yandan sohbet ediyorduk. bu oyunu ne kadar sevdiğinden bahsediyordu. bu kadar çok sevme nedeni de bu yurda ilk geldiğinde oynamayı öğprendiği ilk oyunmuş. kaç yaşında olduğunu ve kaç yaşında yurda geldiğini sordum. 9 yaşında yurda gelmiş, şimdi 11 yaşındaymış. bütün bunları konuşurken hala oyunumuza devam ediyorduk. daha sonrasında oyunu bırakıp sohbet ederken boynumdaki kolyelerin ne kadar güzel olduğundan bahsetti. kendisine verebileceğimi söyledim. aslında aylardır boynumdan bir kere bile çıkarmadığım, 3 yıldır ne giyersem ne yaparsam yapayım boynumda taşıdığım kolyemdi. hatırası olan bir kolyeydi ama o anda vermem gerektiğini hissettim ona. çok sevindi kolyeyi cebine koyarken "bunu hayatımın sonuna kadar saklayacağım" dedi o pırıl pırıl gözleriyle. daha sonra başkalarıyla da ilgilendikten sonra çıkışta vedalaşma vakti gelmişti. belime sarıldı sımsıkı ve "bir daha ne zaman geleceksin" dedi. yalan söyleyemezdim ama ben o gözlere. "benim evim çok uzakta canım ama gelmeye çalışacağım" dedim. "lütfen gel" dedi. ve işte o an gözüme bir şey kaçtı sanırım.
sevgiye bu derece aç kardeşlerimiz olduğunu bilirken sabaha kadar içip sıçıyoruz zirveleri yerine bunları tercih etsek diyeceğim ama kaç yazar bunu okuyup "hay allah ne yaptım ben" diyecek bilemiyorum tabi.
- sen evli misin abla?
- hayır canım?
- evlenme zaten, ben hiç evlenmeyeceğim. ama çocuğum olacak.
- neden evlenmeyeceksin ki, evlenmeden nasıl olacak çocuğun?
- annemi babamı öyle gördükten sonra evlenmem. çocuğu da yuvadan evlat edinicem.
- ....
söyleyecek çok şey yok aslında, böyle şeyleri anlatmakta pek etik sayılmaz. bugün sadece, üzerimde daha fazla sorumluluk hissettim, insani duygularıma daha çok sahip çıkmam gerektiğini anladım. içinde bir dünya barındıran gözlerde kendimi gördüm, üryan gülüşlerde kayboldum, derin izlerde hayatın acısını hissettim tekrar... daha bebek çağında kendi kaderiyle başbaşa bırakılmış yavrucakları görünce kendime lanet ettim. ''maaşım yetmiyor'', ''babamla kavga ettim'', yok ''kız arkadaşım beni terk etti'' gibi abalak gubalak şeyleri sıkıntı gibi görmenin ne kadar boş ve aptalca olduğunu öğrendim tazecik yüreklerden...
giderken onlarca defa boynuma sarılan ayşe gibi, annesiz, babasız bir hayata direnen hasret gibi hissediyorum bende şimdi. tekrar görüşeceğiz merak etmeyin, giderken sizi üzmemek için, hayvan gibi kendini kasan karpuz abiniz şimdi bırakıyor içindekileri, sizlere şu satırları yazarken. bir dahakine çok daha güzel balerin resimleri çizeceğim sizlere, dünyanın tüm renklerini taşımak isterdim tebessümlerinize sadece...
çay-simit zirvesine gelen 60 kişi, x mekanda içip sızıyoruz zirvesinde ki 45-50 kişi vs vs. hep böyle gider zirve istatistikleri. ama böyle toplumsal sağduyulu bir hayır olayında, +1'lerle beraber 20 kişiyi bile bulamayan sözlük, gerçekten çok içimi acıtmıştır. gelen ve emek veren herkesi saygıyla selamlar, haberi olupta, s..kinin keyfine gelmeyenleri kendi vicdanına havale ederim...
uzun yollardan geldigim ve acliktan (daha cok pintilikten) kadidi cikmis bir halde istirak ettigim zirvedir. evliya celebi misali cat orda cut burda olmam sebebi biraz bu zirvede bayagi yorgundum. ammavelakin samimi olmak gerekirse an itibari dagin basinda sebebim olsa da nedense bezginlik hissetmiyorum bugun. (belki de dun gece konuyla alakali olan tanrinin eseri adli filmden birazcik etkilendigim icin) cok uzun zamandir bu hayatin hayhuyu icinde kaybettigimiz bir seyleri bir nevi yakaladik bugun. gunumuzun dunyasi ,en sacma romantik adamin bile kabul edebilcegi sekilde, maddiyattir. bunu hepimiz biliyoruz. ama ne bileyim artik o vergi kacirmanin bir kılıfı olan organize yardimseverlik ve bagis isini ferdi olarak yapabilcegimizin bir göstergesidir bu zirve. gunumuzde her kavramin ici bosaltiyor. dilencilik bir esnaflıga dönustu -bunu hepiniz biliyorsunuz- ama buna ragmen yapilabilecek bir cok seyler var ve bugun bunu bir nevi yapabildiysek ne mutlu bize. evet dunyada bir zalimin eline zulmunu gören kisi eger bir sey yapmiyorsa ve tarafsizsa, o zalime yandas olur ister istemez. bizler hepimiz akıllı ,uslu, egitimli insANLARiZ. BiR SEYLER YAPABiLiRiZ BU KONUDA. AMA SUNU UNUTMAYiN KiKAHRAMAN DEGiLiZ. sadece elimizden geleni yapsak kafidir.
--spoiler--
bin millik yol bile bir adim atilaRAK BASLANiR
sözlükte yapılan en iyi organizasyonlardan birisiydi gelenlerin hepsinin yüreğine, ayaklarına sağlık ne kadar teşekkür etsem azdır.
işim vardı gelemedim diyenlere bir kaç sözüm olacak, bu tip organizasyonlar devam edecek ama sakın teşrif etmeyin işiniz o minik yüreklerden daha önemli o vicdansız yüreklerinizle gelipte kirletmeyin oralarıda. evet ağır konuşuyorum konuşacağım da. emin olun yuvaya gelen yazarların yüzde 90 ının ogün işleri vardı ama ertelediler, kendilerinden feragat edip teşrif ettiler, kimi 3 saatlik, kimi 5 saatlik, kimi hiç uyumadan ordaydı. reklam yapmıyorum biz gittik şukadar iyiyiz işte bilinçliyiz ayaklarında değilim yapmalıydık, yaptık ve daha çok yapacağız.
çocukların nekadar çok sevgiye ihtiyaç olduğunu gördük, bir çoğunun psikolojisi bozuk küçücük yaşta tranva geçirmişler. bir çoğunun abi/abla hiç gitmeyin burda kalın diğerleri gibi bizi yanlız bırakmaayın sözleri hala kulağımda, minik reyhan'ın bana sahiplenişi yanağıma kondurduğu öpücüklerin izleri hala duruyor ve şu lafları;
-ben büyüyünce doktor olucam ve babama bakıcam onun yaşlanmaması için elimden geleni yapıcam..
deyişini hiçbir zaman unutmayacağım.
"- beni ziyarete gelecek misin?
+ evet 1 ay sonra
-bir ay ne zaman , yarın mı?...
+ 30 gün sonra...
-ama o zaman hiç gelmezsin ki... " dedi yağmurcum . *
böyle olmayacağına inandırmak zaman aldı... işlerimden dolayı en kısa olan zamanın 1 ay sonrası olduğuna inandıramadım. çünkü söz veripte gelmeyenlere alışmışlar...
her biri ayrı bir güzellikte idiler. bıcır bıcır dılar ve gitme saatimiz yaklaştıkça odalarına çekip "-gittiğin yere beni de götürür müsün abla?" dediler... * ve hepsine bütün adres bilgilerimizi verdik tek tek. telefon kartları olunca arayacaklarmış bizi *
edit: misafir olarak katılan arkadaşımdan böyle bir zirveyi düzenledikleri için organizatörlere teşekkürlerini iletmemi istedi. **