eylül ler de ölmedik,
eylül ler de doğduk.
ne sizleri unuttuk,
ne kahpe eylülleri...
başta 80 öncesi ve sonrası 5000 tane evladını bu uğurda toprağa veren ülkücü hareket olmak üzere, vatansever sol görüşlü insanlara allahtan bir kez daha rahmet dilerim. 41 yıl değil 141 yıl geçse unutulmayacaksınız.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde silahlı kuvvetlerin yönetime üçüncü açık müdahalesi olan 12 Eylül Askeri Darbesi'nin üzerinden 41 yıl geçti. Türkiye’yi tamamen değiştiren müdahale sonrasında 650 bin kişi gözaltına alındı, 1 milyon 683 bin kişi fişlendi, 50 kişi idam edildi, 171 kişinin ‘işkenceden öldüğü’ belgelendi. Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı. 30 bin kişi siyasal sığınmacı olarak yurt dışına kaçmak zorunda kaldı. 388 bin kişiye pasaport verilmedi. Yargılanan gazeteciler toplam 3 bin 315 yıl 6 ay hapse mahkûm oldu. 300 gazeteci saldırıya uğrarken, 3 gazeteci silahla öldürüldü. 12 Eylül 1980-6 Kasım 1983 arasında gözaltında veya cezaevinde ölenlerin sayısı 183, açlık grevinde ölenlerin sayısı 5 olarak kayıtlara yansıdı.
Askeri darbenin hazırlıkları, Haziran 1980'den itibaren Genelkurmay Karargahı'nda yapılmaya başlandı. Kod adı "Bayrak Harekâtı" olan darbe, ilk olarak bütün ordu komutanlarına gönderilen emirle 11 Temmuz saat 04.00'te hayata geçirilmek istendi ancak 2 Temmuz'da Süleyman Demirel'in başbakanlığındaki hükümetin güvenoyu almasıyla plan ertelendi.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin emir-komuta zinciri içinde gerçekleştirilen son askeri darbesi olarak tarihe geçen 12 Eylül 1980 Darbesi'nin başladığı, cuma günü saat 03.59'da TRT radyosunun istiklal Marşı ve sonrasında anons yapılmadan, Harbiye Marşı'nın çalınmasıyla anlaşıldı.
Marşın bitiminde Genelkurmay ve Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Kenan Evren imzasıyla yayımlanan Milli Güvenlik Konseyi'nin bir numaralı bildirisi okunmaya başlandı. Bu bildiriyi 5 bildiri daha izledi. Milli Güvenlik Konseyi'nin bildirileri aracılığıyla, gözaltı süreleri 90 güne çıkarıldı. Adil yargılanma hakkı tamamen kaldırılarak Sıkıyönetim Komutanlıklarınca Sıkıyönetim Mahkemeleri kuruldu.
▪︎ Milli Güvenlik Konseyi'nin 1 numaralı bildirisi ...
" Yüce Türk Milleti;
Büyük Atatürk'ün bize emanet ettiği ülkesi ve milletiyle bu bütün olan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, son yıllarda, izlediğiniz gibi dış ve iç düşmanların tahriki ile, varlığına, rejimine ve bağımsızlığına yönelik fikri ve fiziki haince saldırılar içindedir.
Devlet, başlıca organlarıyla işlemez duruma getirilmiş, anayasal kuruluşlar tezat veya suskunluğa bürünmüş, siyasi partiler kısır çekişmeler ve uzlaşmaz tutumlarıyla devleti kurtaracak birlik ve beraberliği sağlayamamışlar ve lüzumlu tedbirleri almamışlardır. Böylece yıkıcı ve bölücü mihraklar faaliyetlerini alabildiğine arttırmışlar ve vatandaşların can ve mal güvenliği tehlikeye düşürülmüştür.
Atatürkçülük yerine irticai ve diğer sapık ideolojik fikirler üretilerek, sistemli bir şekilde ve haince, ilkokullardan üniversitelere kadar eğitim kuruluşları, idare sistemi, yargı organları, iç güvenlik teşkilatı, işçi kuruluşları, siyasi partiler ve nihayet yurdumuzun en masum köşelerindeki yurttaşlarımız dahi saldırı ve baskı altında tutularak bölünme ve iç harbin eşiğine getirilmişlerdir. Kısaca devlet güçsüz bırakılmış ve acze düşürülmüştür.
Aziz Türk Milleti:
işte bu ortam içinde Türk Silahlı Kuvvetleri, iç Hizmet Kanunu'nun verdiği Türkiye Cumhuriyeti'ni kollama ve koruma görevini yüce Türk Milleti adına emir ve komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararını almış ve ülke yönetimine bütünüyle el koymuştur.
Girişilen harekatın amacı, ülke bütünlüğünü korumak, milli birlik ve beraberliği sağlamak, muhtemel bir iç savaşı ve kardeş kavgasını önlemek, devlet otoritesini ve varlığını yeniden tesis etmek ve demokratik düzenin işlemesine mani olan sebepleri ortadan kaldırmaktır.
Parlamento ve Hükümet feshedilmiştir. Parlamento üyelerinin dokunulmazlığı kaldırılmıştır.
Bütün yurtta sıkıyönetim ilan edilmiştir.
Yurt dışına çıkışlar yasaklanmıştır.
Vatandaşların can ve mal güvenliğini süratle sağlamak bakımından saat 05.00'den itibaren ikinci bir emre kadar sokağa çıkma yasağı konulmuştur.
Bu kollama ve koruma harekatı hakkında teferruatlı açıklama bugün saat 13.00'deki Türkiye Radyoları ve Televizyonun haber bülteninde tarafımdan yapılacaktır. Vatandaşların sükunet içinde radyo ve televizyonları başında yayınlanacak bildirileri izlemelerini ve bunlara tam uymalarını ve bağrından çıkan Türk Silahlı Kuvvetleri'ne güvenmelerini beklerim."
bütün siyasi liderlere kısa süreli hapis ve siyaset yasağı getirilmesine, solcu ve ülkücülerin idam edlilmesine rağmen nasıl oluyorsa siyasal islamcıların herkesten çok ağladığı ve mağdur olduğu darbe.
tamam darbe kotudur cok kisi magdur olmustur ama kimse nedense 12 eylul oncesi yasanan olaylarin, katliamlarin, her gun onlarca kisinin catismalarda olmesine sebep olanlara, milleti birbirine kirdiranlara birsey demiyor.
her olay kendi donemi ve sartlarinda konusulacaksa bana gore yerinde yapilan eylemdir.
iki açıdan bakmak gerek. ilki ve çok acı olanı içlerinde benim öğretmenim de olan birçok yurduna aşık birey resmen yok edildi darbeden sonra..
Ancak mevcut durumun sürdürülmesi veya bir tarafın diğerine güç yettirmesi imkansızdı müdahale olmadan ve artık günlük hayat diye bir şey kalmamıştı işe gidemiyorsun okula gidemiyorsun dükkan açamıyorsun VS vs..Bilmiyorum...
Ancak görünen o ki günümüzde yaşıyor idrak ediyoruz yurttaş sol bilince bir ülkenin her zaman ihtiyacı olacakmış keşke tamamen yok edilmese imiş..valla nasreddin hoca fıkrası gibi sen de haklısın sen de sen de Kenan Evren de...
Bütün reflekselerimizin alınıp, Türkiye’deki solu bitiren gündür.
70 sonrası içten hainleştirilen, eline silah verilen sağcısı, solcusu dönemin de gazıyla kutuplaştırılmış insanların hazin sonuydu.
Yahudilere, siyahilere başlatılan ırçılık ayağı maalasef bizde de sağ-sol olarak vuku buldu.
Çok insan öldü, kayıp cesetler binlerce..
80 darbesi sonrası hapishanelerde uygulanan işkencelerin haddi hesabı yok. O dönemde bedenen sakat kalan o kadar çok kişi var ki..
Kenan evren de elbette bir cuntaydı, menderes döneminde içeriye sızan ajanların 20 senelik bir hediyesiydi 70 döneminde yaşananlar.. el birliğiyle güzelim memleketin içine ettiler.
80 darbesi sonrası amerikanlaşmayı iyi analiz etmek gerekiyor..
Küresel anlamda ki etkisi ise sovyetlerin soğuk savaşı kaybetmesi ve çökmesidir. Soğuk savaşın en kanlı cepheleri türkiye ve afganistan cephesidir. Türkiye'de 12 mart 1971 den 12 eylül 1980 e kadar düşük ölçekli bir iç savaş yaşanmıştır. Gerçekte ise yaşananlar küresel ölçekli bir ideolojik savaştır. 12 eylül harekatı ile insiyatifi ve silahlı gücü ele geçiren sağ ideoloji sovyet yayılmacılığını güney cephesinde durdurarak ortadoğu ve iran'ı sovyet tehtidinden kurtarmıştır. Bunun üzerine sovyetler afganistan üzerinden pakistan'ı zorlayarak iran üzerinden ortadoğu'ya sarkmak istemişler bu plana ise ne güçleri ne de paraları yetmiş batıp gitmişlerdir. Bu yüzden bizim çocuklar başardı cümlesinin anlamı çok büyüktür.
mahalle ölçeğinde: şahsen çok memnunum, teşekkür ederim. okul çıkışı dangalak bir çatışmanın ortasında kalıp, dangalak bir kurşunla ölme ihtimalim bitmiş oldu. neden öldüğümü bile anlayamadan gidecektim.
ülke ölçeğinde: 12 eylüle gelen süreç içinde ülkenin ağzına sıçılmıştı. bit kadar beyni olan herkes mevcut durumun sürdürülemez olduğunu çok iyi biliyordu. hiçbir zaman bitmeyecek bir iç savaş çatışmasıydı. hiçbir taraf karşısındakine asla üstün gelemeyecekti.
ülkücü polis devrimci polisi, devrimci asker ülkücü askeri, ülkücü yargıç devrimci yargıçı ne kadar tasfiye ederse etsin olay bitmeyecekti.
küresel ölçekte: nato kazandı, sovyetler kaybetti.
o günlere yetişmiş birisi olarak söyleyeyim birinci elden...
anne tarafım tip'li amcalarım ülkücüydü... sokakta soracak olurlarsa mesleğini başka söylemem tembih edilen babam ecevit chp'lisi polisti.
o dönem tüm dünya öyleydi sadece türkiye değil. latin amerikasından asyaya kadar.
sokaklar, caddeler, kimi yerde köyler... sağcı solcu diye ayrılmıştı. kendi gözlerinle şahit oluyordun kavgalara, silah seslerine vs.
evet... bir müdahale lazımdı.
evet ilk anda herkes bir taraftan oh dedi ama aynı anda ne yapacağını şaşırdı aileler. sobalarda kitap yakmalar... neyin suç kimin suçlu olduğunu bilememeler... buldozer gibi bir asker kafasıyla mantığı ile girişti her şeye asker. bu yüzden ilk başta askerin korkusu terörün korkusunu geçmişti. öncesinde iyi kötü ortama alışmış, iyi kötü bir etik de vardı insanlarda da... askeri kestiremiyordun.
o yüzden kurunun yanında çok yaş da yandı.
daha birleştirici olabilirdi asker belkide. bu kadar sert olmayabilirdi. ama dedim ya mentalite asker mentalitesiydi. yoksa ne olursa olsun bir kaç sene sonra seçimlere gidilmesi falan en azından darbeyi amerikan desteklisi olsa da iyi niyetle yaptıklarının göstergesiydi. latin amerikadaki gibi yıllarca sürmedi.
cumhuriyet tarihinin en keskin virajlarından birinin alındığı, sosyolojik manada en sarsıcı gelişmelerin vuku bulduğu, kendisinden sonraki sürece de toplumsal yaşamın her anlamında şekil veren tarih... sağcısıyla solcusuyla (doğru veya yanlış da olsa) ideolojileri için çarpışan, mücadele eden bir jenerasyonun üzerinden buldozer gibi geçmiş olan askeri darbenin tarihi.
kenan evren'in başkanlığında nejat tümer, tahsin şahinkaya, nurettin ersin ve sedat celasun'dan oluşan milli güvenlik konseyi, bu mezkur darbenin en tepedeki mimarlarıdır.
mehmet ali birand 12 eylül belgeseli adlı eserinde bu tarih için şöyle der; "o günden sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, hiçbir şey eskisi gibi yaşanmayacaktı."
bunun ne kadar doğru bir tespit olduğu yıllar geçtikçe daha da iyi anlaşıldı. çünkü o günden sonra artık bir çok şey "12 eylül öncesi/12 eylül sonrası" olarak anılmaya başlanacaktı, cumhuriyet ve demokrasi tarihinin adeta bir miladı olmuştu 12 eylül.
27 mayıs, 12 mart, 28 şubat, başarısız olan 15 temmuz... elbette bütün bu darbelerin veya girişimlerin kendi çapında büyük etkileri oldu ama bıraktığı enkaz, yarattığı sosyokültürel tahribat ve türkiye'nin günümüzdeki halâ devam etmekte olan bir kısım sorunlarının tohumlarının ekildiği darbe olması açısından 12 eylül, kuşkuya mahal yoktur ki, diğerlerinden çok daha derin izler bırakan, birçoklarına göre türk siyasi tarihinde etkileri açısından eşi benzeri olmayan bir darbedir.
bab-ı ali baskını süreciyle başlayan "demokrasiye es verme" furyasının bu en şiddetli örneğinin faturası; her ne kadar iyi niyetli ideolojik saiklerle de olsa ülkeyi anarşi ortamına sürükleyen, ya da daha güçlü ihtimalle provokatörler tarafından bu zemine sürüklenen genç kuşağa kesildi. onlarca genç idam edildi, binlerce faili meçhul ve kayıplar oluştu, yüzbinlerce kişiye dava açıldı, milyonlarca insan fişlendi.
o kuşak için söyleyebileceğim yegane şey, sağcısı veya solcusu ayırt etmeden söylüyorum, yazık oldu. belki anarşi veya şiddete bulaşmışlardı, bu yanlıştı ama kurunun yanında çok yaş da yandı. neticesi itibariyle, öyle veya böyle ülkesi ve daha iyi bir dünya için idealleri, umutları, azimleri olan o jenerasyon bir çırpıda yok edildi. ülkenin adeta yakın dönem genç ve taze belleği, hafızası silindi.
günümüzdeki kültürel ve ahlaki erozyonun başlıca sebeplerinden birinin o dönemdeki ara jenerasyonun bu şekilde yok edilmesi olduğunu düşünüyorum.
bugün itibariyle tam 40 yıl geçti ama onlarca 40 yıl da geçse bu darbe, etkileri ve yaşattığı acılar öyle zannediyorum ki unutulacak gibi değil.
Sen misin vatanını seven, milliyetçi olan, vatan haini komünistlere karşı mücadele eden, ülkücü olan denilerek; ülkücülere al sana işkence, al sana idam diyen askeri yönetimin başlama tarihi.
bundan tam 39 yıl önce 12 eylül 1980 de tsk yönetime el koydu. türkiyenin hem siyasi hem de sosyal yaşamı demokrasi ile birlikte askıya alındı.sık sık duyulan ölüm haberleri yerini Faili meçhullere bıraktı.
peki darbeye nasıl gidildi? hangi olaylar buna sebep oldu?
darbeye günler kala tam bir Kontrgerilla taktiği uygulandı. sağdan bir ismin öldürülmesine karşı soldan da bir isim katledildi. disk genel başkanı kemal türkler ile eski gümrük bakanı mhp genel başkan yardımcısı gün sazak peşpeşe cinayete kurban gittiler.
12 eylül 1980 sabahı türkiye' de demokresi 3. kez kesintiye uğradı.asker yönetime el koydu, meclis fes edildi, siyasi faliyetler durduruldu. tüm yurtta sıkı yönetim ve sokağa çıkma yasağı ilan edildi.
12 eylül işkenceler, insan hakkı ihlalleri ve göz altında ölümler demekti.
darbenin ardından istanbul metris, ankara mamak ve diyarbakır ceza evleri acının ve işkencenin sembolü oldu.
12 eylülün bilançosu;
14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı.
650 bin kişi göz altına alındı.
230 bin kişi yargılandı.
7 bin kişi için idam cezası istendi.
517 kişi idam cezasına çarptırıldı.
50 kişi idam edildi.
bu idam edilenlerin içinde öyle biri var ki ne zaman adını duysam veya ona yazılmış şarkılardan birini dinlesem gözlerim yaşarır.
henüz 17 yaşındaydı,
Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği üyesi erdal eren.
aklıma ilk gelen Kenan Evren'in bir röportajındaki sözü;
"...bir sağdan bir soldan astık. ayrımcılık yapıyorlar demesinler diye..."
insan hayatının hiçbir değerinin olmadığı, faili meçhul cinayetlerin, gasp ve yağmanın kol gezdiği, siyasi otorite ve yerel yönetimlerin kendini de yönetemediği kaos dönemi.
öyle ki insana trajikomik geliyor dinlenilen hikayeler, yaşanılanlar.
Dönemin solcusu babam, okuduğu gazeteyi katlaya katlaya külotunun içine sokup eve gelir, evde perdeleri kapatıp ve dahi kapıları kilitleyip öyle okurmuş. sabah evden işe gidince akşam eve dönme garantisi olmayan bir zaman.
darbe ertesi abd istihbaratı "bizim çocuklar başardı" demiştir. şimdilerde farklı değil esasen. osmanlı'nın çocukları ile cia'in orospu çocukları sürekli bir pasif/soğuk savaş halinde.
kimin kimlerin yüzü suyu hürmetine bu devran dönüyor, nasıl bir imtihandır bu anadolunun üstünde bitmek bilmiyor, anlayamıyorum.
tüm imtihanların, dünyadaki sergilenen global tiyatronun ve dağıtılmış rollerin özeti;
musa'nın çocukları planlayor, isa'nin çocukları uyguluyor, muhammed'in çocukları zulüm görüp ölüyor.
tarihte hiç bir olay yoktur ki öncesinden ve sonrasından bağımsız değerlendirilebilsin. 12 eylül darbesi de öyle… ama, darbe günlerinden uzaklaşıp o yılları yaşamamış nesiller yetiştikçe darbe sonrası sürekli gündemde tutulmaya çalışılırken darbe öncesi gerçekleri neredeyse ve her nedense unutuldu gitti. halbuki o günlerin darbe üzerindeki etkisi ihmal edilemeyecek kadar büyüktür ve o günleri çocukluğunda yaşamış veya yetişemeyip sadece kitaplardan okumuş ya da çemberimde gül oya dizisinde izlemiş bugünkü gençliğin hayalinde yaratılan fotoğraftan çok daha farklıdır.
Türk ordusuna ve askerine ezelden alerjik mainstream solcu medyanın, devasa reklam kuvvetini de kullanarak sistematik olarak kötülediği, şeytanlaştırdığı, lanetlediği ve kamuoyunu bu yönde kanalize ettiği vaka.
Dünyada cok daha kötü örnekleri mevcuttur. (Örn; şili. Ki şilideki darbe de haklidır. Kimse demokrasiyle geldim diye devleti sosyalist diktatörlüğe çeviremeZ)
Halk arasında da gayet olumlu karşılanmıştır. Kenan evren 2010 yıli oncesine kadar universite öğrencileri tarafindan alkişlanıyordu. Gittiği her yerde atatürk gibi karşılanıyordu.
Ayrica oldukça abartılan pis kaka yönleri kadar çok olumlu yönleri de vardır. 1-Toplumu terorize eden radikal sol genellikle alevi kimlği üzerinden örgütlendigi için alevilere yönelik büyük pogromların önüne geçilmiştir.
2-türk aşırı sağının kadroları dağıtılmış, o günden bu yana da o günkü nitelikte toplanamamıştır.
1980 darbesi halkın gözünde kötü bir olay değildi demiştik, evet, taaaa ki liberal-sol-islamcı ittifakı onu tekrardan gündeme getirene dek. Solcu liberaller islamcilar tarafindan nasıl kerizlendiklerini 1980 ortamı simdikinden daha demokrattı diyerek dolaylı yoldan kabulleniyorlar zaten.
Ne diyordu bir alman menkibesi " biz o papazı teslim etmeyecektik".
sırf milliyetçi oldukları için, ülkücüleri idam eden ve işkence yapan vicdansız darbeciler, mezarında dik otura inşallah.
Ülkede darbeye sebebiyet veren lanet komünist teroristler de kahrolsun.
Türk siyasi tarihine 12 Eylül darbesi ile ilgili “Bizim çocuklar başardı” sözleriyle geçen eski Amerikan istihbarat Teşkilatı (CIA) ajanı Paul Henze hayatını kaybetti. Washington Post gazetesi, felç geçirdikten sonra 19 Mayıs’ta 86 yaşında hayata veda eden Henze’nin ölümünü dün yayımladığı bir portre ile duyurdu.
1974’te geldi
Henze, 1974 yılında Türkiye bürosunun başına getirildi. CHP ve Milli Selamet Partisi’nin koalisyon hükümetinin yönetimde olduğu dönemde Ankara’ya CIA büro şefi olarak geldi. Üç yıl burada çalışan Henze, bir dönem bakanlık da yapan eski CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek ve istihbaratçı Enver Altaylı ile arkadaşlığıyla tanınıyordu.
Başkan’a o haber verdi
Paul Henze, 1977 yılında Ankara’dan ayrılarak merkeze döndü. Beyaz Saray’da başkana danışmanlık yapmakla görevli Ulusal Güvenlik Konseyi’nde CIA temsilcisi olarak 1980 yılına kadar görev yaptı. 12 Eylül 1980’de ordu darbe yaptığında bu haberi dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter’a veren kişi de Paul Henze oldu. Henze, gazeteci Mehmet Ali Birand’a daha sonra verdiği bir mülakatta Carter’a “Bizim çocuklar başardı” diye haber verdiğini anlatmıştı.
Paul Henze, Türkiye’de Papa ikinci Jean Paul’e Mehmet Ali Ağca tarafından düzenlenen suikastle ilgili teorileriyle de tanınıyor. Paul Henze, 1981 yılındaki suikastten sonra yazdığı “Papa’yı öldürme planı” isimli kitapla Ağca’nın Bulgarlar tarafından desteklediği teorisini yazan ilk isimlerden biri olmuştu. Ancak ABD Senatosu’nda 1991’de yapılan oturumlarda Sovyetlerin olayda parmağı olduğu ile ilgili teorilerin teşkilat tarafından teşvik edildiği ortaya çıkmıştı. Paul Henze’nin Abdi ipekçi suikastinde rolü olduğu yönünde iddialar da bulunuyor.
Paul Henze 1924 yılında Minnesotta’da doğdu. ikinci Dünya Savaşı’nda üç yıl Avrupa’da savaşan Henze, Harvard Üniversitesi’nde Sovyet araştırmaları üzerine master yaptı. Paul Henze 1950-52 yıllarında Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nda, 1952-58 yıllarında da Almanya’da Radio Free Europe’da çalıştı.
Türkçe dahil 12 dil biliyordu
Daha sonra Ulusal Güvenlik Konseyi’nde birlikte çalıştığı Zbigniew Brzezinski ile de burada tanıştı. Henze hükümet görevlerinden ayrıldıktan sonra uzun yıllar Rand Corp isimli düşünce kuruluşu için analizler yaptı. Henze Türkçe, Rusça, Fransızca ve Almancayı akıcı bir şekilde konuşuyor, ispanyolca, Lehçe dahil 12 dil biliyordu. Henze’nin 6 çocuğu var.