ön yargıları, düşünmeden incelemeden kabulleri ve bir hukukçu olmak için her şeye her yönden bakılması gerektiğini kanıtlayan 12 adamın filmi. aynı mekanda geçen ve sadece diyaloğa dayalı filmler çok ilgimi çekmiştir her zaman. en sevdiğim fişmler de onlardır en sevmediklerim de. eğer bölye bir film çekmeye çalışıyorsanız ya bir şaheser yaratırsınız ki çok zordur zeka, yetenek, emek ... sürüyle şey ister ve bunların hepsini filmin içinde olan herkesten bekler. eğer bunları başaramazsanız da ortaya oldukça sevimsiz bir şey çıkarırsınız. 12 angry men başta 1957 olmasıyla ve hukukla alakalı olmasıyla gönlümü fethetmişti. ama film gerçekten çok zekice yazılmış çok yetenekli oyuncular tarafından ok iyi oynanmıştı. öncelikle doğal olması zaten başlı başına çok iyiydi film de havanın çok sıcak olduğundan bahsediliyordu ve herkes gerçekten terliyordu. ve oyunculuklar. cidden çok iyiydi ben şahsen kusur bulamadım.
--çok aşırı spoiler--
ortada bir inayet var ve önünüze birbirini destekleyen deliller geliyor. durup bakıyorsunuz ve sorgulamadan kabul ediyorsunuz.
babasını öldürdüğü iddia edilen bir çocuk var. öldürdüğü anda alt kata yaşayan 75 yaşındaki yaşlı adam kavga seslerini duyuyor biri "seni öldürücem" diye bağırıyor ve ardından biri yere düşüyor. yaşlı adam 15 sn. içerisinde kapıya gittiğini ve çocuğun kaçtığını gördüğünü söylüyor.
aynı anda caddenin karşısındaki dairede oturan kadın ise uyuyamadığı için camdan dışarı baktığını ve aradan geçen banliyö trenin son iki vagonunun camlarından çocuğu adamı öldürürken gördüğünü ve çocuğun bıçağı elinde aşağı doğru bir açıyla tuttuğunu gördüğünü söylüyor. ardından da hemen polisi arıyor.
gelelim çocuğa çocuksa cinayet işlendikten 3 saat sonra kendi ayağıyla eve geliyor evdeki dedektifler tarafından tutuklanıyor. babası yan odada yerde yatarken diğer odada sorguya çekiliyor. babasının göğsüne saplanan bıçağı satın aldığını kabul ediyor ama cebinden düşürdüğünü iddia ediyor. bıçağı aldıktan sonra eve hiç uğramadan sinemaya gittiğini söylüyor. hangi filme gittiği sorulduğundaysa hatırlayamıyor.
bütün deliller burada. çocuk suçlu mu? diye sorulduğunda çocuğumuz evet deriz. 12 adamdan 11i dedi. ama 1i bir şüphe olduğunu iddia etti. bir şüpheye rağmen 18 yaşındaki bir genci elektrikli sandalyeye oturtmanın kolay olmadığını söyledi.
ve 1 adam diğer 11 adamın düşüncelerini değiştirdi. çocuğun suçsuz olduğunu kanıtladı mı? hayır. ama delil yetersizliğini önyargıları yıkarak kanıtladı.
adam yaşlıydı, bir hiç gibi yaşamıştı, bir ayağı aksaktı ve 15 sn içinde yatak odasından koridoru geçerek kapıya ulaşması imkansızdı.
üstelik bir noktadan bir trenin geçmesi en az 10 sn. sürüyordu ve cinayet işlendiğinde kadının gördüğü göz önünde bulundurulduğunda tren geçiyordu. trenin çıkardığı gürültü nedeniyle adamın net bir şekilde "seni öldürücem" dendiğini duyması ve sesi ayırt etmesi pek de inandırıcı değildi.
bıçak aşağıya doğru bir açıyla sağlanmıştı ama çocuk serserilerin yaşadığı bir yerde yaşıyordu ve bıçak kullanmakta ustaydı ve bıçak kullanmakta usta olan hiç kimse bıçağı eline aşağıya doğru bir açıyla almazdı bu zaman kaybıydı.
çocuğun bıçağı aldığı yerde o bıçaktan bir tane daha olmadığı ve sapının işlemeli olduğu söylenmişti. yani cinayeti çocuğun işlediğine dair bir net kanıt daha. işte tam bu konuşulduğu anda henry fondanın bıçağın aynısından bir taneyi çıkarıp masaya saplaması en etkileyici sahnelerden biriydi. bıçaktan bir tane yoktu belki 10 tane daha vardı.
çocuk cinayeti işledikten sonra bıçaktaki parmak izlerini silecek kadar kendindeydi ama bıçağı oradan almayı akıl edemediği için bıçağı almak için geri döndü. bu da pek akıllıca değildi. üstelik cinayeti gördükten sonra çığlık atan kadını duymamış olması da ilginçti.
ve tüm bunlara rağmen cinayeti gören bir kadın vardı ve oldukça kendinden emindi. bu geçerli bir delildi. ama iyi bir gözlemcinin farkettiği bir şey vardı. kadının burnundaki izler ve kadının devamlı burnunu ovuşturması. kadın 45 yaşlarındaydı ama kendini daha genç gösterme çabasındayı ve bu yüzden de gözlük takmıyordu (çoğu kadın gibi * ) ve hiç kimse yatağa gözlükle girmezdi. yani kadının gözlüksüz bir şekilde bir tren camından çocuğu net bir şekilde görmesi hiç de akıllıca değildi.
sonuç olarak bir bütün haline geldiğinde net bir karar çıkarabilen bu kadar delile kanıp 18 yaşındaki bir çocuk belki de haksız bir şekilde öldürülebilirdi. nitekim kim bilir kaç kere öldürüldü de. ama iyi bir hukukçu iyi bir gözlemci olursanız önyargılarınızı yıkmayı başarabilirseniz ve eğer gerçekten vicdanınızın sesine kulak verirseniz adaleti sağlayabilirsiniz.
eski filmlere olan önyargılarımdan vazgeçerek izlemiş olduğum film. film sektörünün son 20 yılda büyük atılımlar yaptığı reddedilemez bir gerçek olsa da insanların yaşadığı duygular milyonlarca yıla ait. işte bu yüzden film masumiyet ve yargılama süreci hakkında çok iyi tahlillerde bulunuyor. açıkçası filmi izlerken o kadar olumlu eleştiri yapıyordum ki tekrar izleyeceğimden eminim. özellikle hukuk ile alakalı uğraş verenlere bu filmi öneriyorum ancak bu olay hukuksal boyuttan ziyade kişisel yargılamalarla da alakalı. lütfen izleyin, zaten bildiğiniz bir çok şeyi farkedeceksiniz.
devamını filmi izledikten sonra okumanız tavsiye edilir.
amerikan adaletindeki jüri sistemine pek olumlu bakmamakla birlikte, çok ikna olmasam da fikrimin değişebileceğini söyleyebilirim. filmde bahsi geçen çocuk belki gerçekten suçluydu, ancak görevi yargılamak olan kişilerin kaçırdığı bir çok ayrıntıyı hukukla adaletle alakası olmayan 12 kişi ortaya çıkardı. en başta hepsi, jürinin anlamsızlığını kanıtlayacak derecede tamamen ikna olmuş gibiydi, sadece birisi dışında. hepsi vicdanlıydı, sadece göremiyorlardı. bir insan hakkında hüküm vermek çok kolaydı çünkü. birinin bu konuda emin bile olmadan şüpheli yaklaşımı olayların seyrini değiştirmeye yetti. beni en çok etkileyen sahnelerden birisi de şapkalı herifin sırf tartışmanın daha uzun sürmemesi için fikrini değiştirmesi ve ona gelen tepkiydi. birinin suçlu olması veya suçsuzluğu işte bu kadar basitti yani. bunun dışında aslında fark etmesek dahi içimizdeki vicdan olgusunun bizi doğrulara götüreceğini gösterdi bu film.
jüri sistemi hakkında tam olarak olumlu düşünmemem ise fikrini değiştiren o mimardan pek bulunmadığını zannetmem ve büyük davalarda jürinin tehdit edilebileceğidir. hele türkiye'de olduğunu düşünün. davanın büyük olmasına da gerek yok. davalının mutlak surette amcaoğlu yada dayıoğlu bu jürinin işini görebilir. vesselam, iyi filmdi. önyargılar konusunda beni daha derin düşünmeye sevketti. o yıllarda böyle bir film çıkarabilen sektöre şapka çıkarıyorum.
sosyal psikoloji dersinde izlediğim beni benden alan mükemmel film. tek bir mekanda geçen ve tamamı diyaloglar üzerine geçen bir film olmasına rağmen kesinlikle izlediğim en iyi yapıtlardan biri. tüm oyuncular göreceli olarak iyi performans sergilemelerine rağmen henry fonda öyle efsane oynamıştır ki yeni nesil aktörlerden neden hazzetmediğimi anladım.
türkçe dublajını orijinal dublajından daha fazla beğendiğim filmdir. Müthiş bir kadrosu vardır. (bkz: 12 Mükemmel Adam).Bir de Yönetmenin ilk filmiymiş. Henry Fonda'nın ilk ve tek yapımcılık eseridir.
maliyeti ne kadar az çok merak ediyorum, 12 adamla ve tek bir odada geçen daha güzel bir film yapılamaz kesinlikle. Ayrıca filmin verdiği çok güzel mesajlar vardır.
Kucuk kucucuk bi odadan bu kadar cok dersin cikmasi bu kadar cok seyin insan zihnine o 97 dakika boyunca insani hic sikmadan sokulmasi gercekten kolay bir is degildir ve bir o kadar da sasirticidir, henry fonda nin odaya cikarkanki son bakisi da bence bunu anlatmaktadir.
insan hayatının ne kadar önemli olduğunu, karar verirken ne kadar ince düşünmek gerektiğini ve önyargılarımızın gözlerimizi kör ettiğini gösteren şahane bir film.
juror 10: Bright? He's a common ignorant slob. He don't even speak good English.
Juror 11: *Doesn't* even speak good English.
------
juror 8:I'd like to ask you something: you don't believe the boy's story; how come you believe the woman's? She's one of 'them', too, isn't she?
------
Juror 3: Look, you voted guilty. What side are you on?
Juror11: I don't believe I have to be loyal to one side or the other. I'm simply asking questions
siyah-beyaz veya eski filmler olsun bunlara önyargılı olduğum zamanlardı. bu filmi abimin tavsiyesiyle izlemeye başladım ki bir iki dakika sonra sıkılıp kapattım. ama sonralardan izlediğim it's a wonderful life ve casablanca gibi filmler sayesinde bu önyargım kırıldı ve bu filmi de izleme listeme aldım. çok övülen bir film, bakalım nasıl bir tecrübe olacak.
çocuğun, babasına ''seni öldüreceğim'' demesinin, cinayeti işlediğinin bir kanıtı olarak söylenmesinin hemen ardından;
8 numaralı jüri üyesi* : o çocuğu yaşadığın şeyler yüzünden öldürmek istiyorsun değil mi? sen sadistsin.
3 numaralı jüri üyesi* : seni öldüreceğim!
8 numaralı jüri üyesi : beni gerçekten öldürmeyeceksin değil mi?
filmdeki en etkileyici sahne 9 a 3 suçsuz oylandıktan sonra 10 numaralı yaşlı jüri üyesinin havada uçuşan önyargılarla dolu hezeyanının başlaması ile masadaki herkesin kalkıp farklı yerlere gitmesidir.
Büyük bir bölümü tek mekan içerisinde çekilmiş, 350.000$ bütçeli 1957 yıl yapımı, baba cinayeti ile suçlanan bir erkek çocuğun, Amerikan toplumu içerisinden seçilmiş 12 jüri üyesinin (tamamı erkek), oy birliği ile (oy çokluğu geçerli değil) sanık hakkında sonuca ulaşmasını konu alan kesinlikle izlenmesi gerekli, Oscar ödüllü müthiş bir film.
Film; baba cinayeti ile suçlanan ve 12 jürinin bir odaya girip oylama sonucu 11 oya karşı 1 oy ile (oda 8. jüri üyesidir.) çocuğun suçlu ve idam edilmesi kararı sonrası karşıt jüri üyesinin konuşma ve tartışma isteği ile oy birliğine ulaşmak istemesi ve sonucunda diğer 11 üyenin oy haklarının nasıl etkilenebileceğini anlatan, kendi ön yargılarımızı da bize sorgulatabilen 96 dakikalık bir film.
Filmin tiyatro havasında gitmesi,jüri üyelerinin fikirlerinin değişimi ile ortamın ve hatta dışarıdaki havanın bile değişmesi izleyiciye keskin bir dokunuş sergilemesi, makul şüphe varlığının bir hayat kurtarabilecek olmasının irdelenmesi, filmdeki kişilerin adlarının bilinmemesi (sadece sonunda 2 kişi tanışır ve adları izleyici tarafından öğrenilir.) ve film bittiğinde de sonucunun ne olduğunun tam bilinmemesi filme ayrı bir sanat katmıştır.
Yönetmen: Sidney Lumet
Oyuncular:
1. Jüri Üyesi: Martin Balsam (asistan koç)
2. Jüri Üyesi: John Fiedler (banka memuru)
3. Jüri Üyesi: Lee Cobb (kurye şirketi sahibi)
4. Jüri Üyesi: E. G. Marshall (broker)
5. Jüri Üyesi: Jack Klugman (sanırım işsiz)
6. Jüri Üyesi: Edward Binns (boyacı)
7. Jüri Üyesi: Jack Warden (pazarlamacı)
8. Jüri Üyesi: Henry Fonda (mimar)
9. Jüri Üyesi: Joseph Sweeney (belli değil)
10. Jüri Üyesi:Ed Begley (iş adamı)
11. Jüri üyesi:George Vaskovec (saatçi)
12. Jüri Üyesi:Robert Webber (reklamcı)
filmin sonunda -bak hala geri dönme şansın var- sanık durumundaki çocuğun suçsuzluğu ispatlanamamaktadır. çocuk belki cidden babasını öldürmüştür. jüri "not guilty" kararı verir. fakat bu karar "deliller yetersiz" anlamında bir karardır.
--spoiler gibi ama değil gibi--