hikayesi yönüyle ancak filmlerde görebileceğimiz bir konuya sahip. 11 adama karşı çıkabilmenin, onları ikna edebilmenin güçlüğünü görsek de bunu türkiye'de yapabilecek biri var mıdır da diye merak ederim. 1 kişinin sözü 10 milyon küsur kişiyi evde zor tutarken, o, 10 milyon içinden biri acaba diğerlerini ne kadar etkileyebilir.
Bir mekanda gecmesine ve sadece konusmalardan olusmasina ragmen insani hic sikmiyor. Izlenmesi gereken filmlerden biri. Buna benzer bi film olarak biri benden tavsiye istese bir onceki entryi gosteririm.
filmin 10 dakikası hariç tamamı tek bir odada geçmektedir.
hikayesi klasik ''iyi adam kötüleri ikna eder'' olsa da her karakterin psikolojileri çok ayrıntılı ve derin işlenmiş, bu yüzden ortaya gayet güzel bir iş çıkmıştır.
tek mekanda geçen filmlere verilecek en iyi örneklerden biri. amerikan adalet sisteminde jürinin önemini anlatan bireyin suç ve cezaya ne denli yakın olduğunu gösteren enteresan senaryolu bir filmdir. bir de filmin adını 'oniki kızgın adam' veya 'twelve angry men' olarak değiştirirsek başlıkta arada kalmaktan kurtulur.
Külah şeklinde bardaklar oldugunu görünce şaşırmama neden olan filmdir. O zamanlar öyleymiş demek ki.
"bu tür bir durumda kişisel yargıyı bir kenara bırakmak zordur. Nerde karşılaşırsanız karşılaşın ön yargı her şeyi her zaman görünmez kılar." diyerek çok doğru bir tespitte bulunmuştur 8. jüri üyesi.
Geçmişi karanlık, güvenilmez biri olduğu için ön yargıyla yaklaşılan ve elektrikli sandalyeye gönderilmek istenen 18 yaşındaki bir gencin mantıklı açıklamalar, yetersiz deliller ve objektif bakışla suçsuz bulunması konu ediliyor.
Verilmek istenen ana düşünce ise ön yargının, akıl ve mantığı kör ettiğidir.
film insanları 12 farklı karaktere bölüyor aynı zamanda. her şeyde bir komiklik arayanlar, don değiştirir gibi fikir değiştirenler, yaşlı ama bilge olanlar, gerçeğe değil inandığı şeye sımsıkı tutunanlar, algısı kapalı olanlar, çıkarcılar, boşverciler, şüpheciler, akılcılar...
Filmi seyrederken insan kendini ve çevresindekileri de sorguluyor doğal olarak. Her yerde bu tip kişilikler var. Ama bazen bir adam veya fikir tüm algımızı değiştirebiliyor. Hala güzel hala enteresan bir film.
Filmi katil kim diye merakla izlerken aslında çok çok farklı bir tema üzerine kurulu olduğunu anlayınca kendimden utanmıştım.
Harika bir filmdir. Oturun izleyin efendim.
12 tane dede var işte mahkeme salonu felan eyleniyolar. tavsiye etmiyom çok sıkıcı yarısında kapadım, ceysın statham filmi izliyom ben hani transporter felan var ya on numara ya alıyo bozukayı bam bam.
imdb'deki neredeyse bütün 1970 yapım yılı üzeri filmleri izledikten sonra bu ve bunun gibi bir kaç filmi sona bırakmıştım keyif vermez diye. film bittiğinde sigaramı tüttürüyodum o derece.
izlenilmesi gereken filmler listesinin en üst sıralarında olması gereken filmdir.
340,000 dolar bütçeyle çekilmiş, 13 nisan 1957 de gösterime çıkmıştır.
--spoiler--
filmde üzerinde durulması gereken nokta cinayet davasının çözümü değil insan önyargılarıdır. delillerin tek tek çürütülmesinden daha önemli olan şey, varoşlarda büyüdüğü, suçluların arasında yaşadığı için en baştan suçlu damgası yiyen çocuğun önce suçsuz olabileceğine daha sonra ise suçsuz olduğuna karar verilmesidir.
--spoiler--
film sayesinde dönemin amerikan yargı sistemi hakkında da bilgiler elde edilebilmekteyiz:
jüri 12 kişiden oluşmakta ve kararlar oy birliği ile alınmaktadır.
jüride hukuk mezunu kimseler bulunamaz.
karar alınmakta zorluk çekilirse jüri fesh edilir ve yeni bir jüri seçilir.
jüridekiler günlük 3* dolar ücret alır.
dönemin yasalarına göre insan öldürmenin cezası idamdır.
idam ise amerikada hala kullanılan elektrikli sandalye ile yapılıyor.
arkadaş tavsiyesi üzerine izlediğim çok güzel bir siyah-beyaz film. çoğu kişiye sıkıcı gelebilecek nitelikte ama kesinlikle izlenmesi gereken bir film.
her zaman görünene aldanmayın, çoğu zaman gördüğünüzün arkasında bilmediğiniz gerçekler yatar ve siz suçladığınızla kalırsınız temalı film. güzeldi, sanki tek planda çekilmiş gibiydi ve kurgu çok sağlamdı.
1957 yapımı, amerikan jüri sistemini eleştiren ama alttan alta önyargı konusu işleyen mükemmel ötesi film...
--spoiler--
Nereye giderseniz gidin önyargılarınız her zaman sizinle gelir. Henry Fonda'nın filmi özetleyecek nitelikteki bu cümlesi filmin temasını belirliyor. Filmde karakterlere isim vermek yerine, numara sisteminin kullanılması belli bir jüriyi değil, sistemdeki bütün jürilerin önlerindeki yargılamalara bu şekilde yaklaştığını bize göstermek istiyor.
Gencecik bir çocuğun idam edilmek üzere olması ve buna karar verecek olanların pek konuyla alakalı olmaması, kiminin akşama kız arkadşıyla yiyeceği yemeği, kiminin bowling maçını, kiminin futbol maçını düşünmesi, birileri için insan hayatının ne kadar değersiz olduğunu gösteriyor. Bu tiplere göre toplumun vicdanını rahatlatmak, adaletin sağlanmasından daha önemli bir konu olarak gözüküyor. Bu bir görev olarak görülüyor ve görevin bir an önce yerine getirilmesi için maddi gerçeğin araştırılması hiçe sayılıyor. Oysa toplumun vicdanının, adalet ile sağlanabileceği herkes tarafından gözden kaçırılıyor.
Bir kişi dışında... Henry Fonda abimiz olaya müdahale ediyor ve bu konunun tartışılmasını istiyor. Kendisinin isteği çoğunluk tarafından kabul görmese de, jüri üyelerini yavaş yavaş kendi tarafına çekmeye başlıyor. işte tam bu noktadan sonra artık önyargı denen meretin ne demek olduğunu ve nelere yol açabileceğini görüyoruz.
Zannedersem film tek kamerayla çekilmiş, bu da filme ayrı bir güzellik katıyor ve sanki o sırada oradaymışsınız hissi yaratıyor.
--spoiler--
Jüri sistemidir, kıldır, tüydür deyip atlanılmaması gereken bir film. Özellikle şu dönem Türkiye'sindeki adalet yapısını düşünecek olursak, önyargılarımız ve kendi mastürbasyonumuz uğrana kimlerin ne çileler çektiğini ve nasıl bir adalet anlayışına maruz kaldığını görebiliriz.