şu an kanal d kanalında gösterilen ilk defa denk geldiğim ve inanılmaz derecede beğendiğim film. kolay kolay film beğenmeyen biri olarak nedense mithat beyi acilen araştırma isteği doğmuştur ama önce filmi tam izlicem.
şu an kanal d kanalında gösterilen ilk defa denk geldiğim ve inanılmaz derecede beğendiğim film. kolay kolay film beğenmeyen biri olarak nedense mithat beyi acilen araştırma isteği doğmuştur ama önce filmi tam izlicem.
--spoiler--
mezar taşının üzerindeki arapça yazıları nasıl okuduğunu soran kıza küçükken ailesinin kendisini kuran kursuna yolladığını belirtip ardından da insanların gömülmesini değil yakılmasını doğru bulduğunu söylemesi, yarım asır önce yurt dışında elektronik mühendisliğini burslu tamamlayıp ailesinin kendisini mesleğiyle hiç alakası olmayan bir işe sokması idealleri doğrultusunda tam olarak ilerleyememiş biraz da baskı altında süregelen bir geçmişi anlatır.
bir iki saat bile kendisine vakit ayırmaya üşenen yiğeni, yaşlılıktan dolayı çevresinde kendisini pek kaale almayan insanlar vardır. koleksiyon tutkusu uğruna evliliğinden olmuştur. bir kaybedenin hikayesi. yine de hayatı sımsıkı tutunarak küçük ayrıntılarıyla yaşayan, kendi işini kendi görebilen bir yaşlı adamdır.
bir kapıcı olarak nejat işler fazla özgüveniyle rolünü pek yansıtamamış. başrolde oynayan amcanın ise ses tonu bir sinema filmi için kulak tırmalıyor. onun dışında film oyuncu zenginliği bakımından kaybetmiş.
eğlenceli bir film. hatta harikaydı denebilir. hatıralarını çöpe atmayan, koleksiyon işiyle az çok ilgilenmiş olanlar filmin etkisinde kalacaktır. diğerleri ise aksine bu yaşlı adama uyuz olacaklar. ta ki filmin sonuna kadar. filmin sonunda boynu bükük bir adam görecekler. bu adam o kadar çaresiz bir adam ki, yitirdiği koskoca tarihi ansiklopedi setinin öfkesini buluğu tek cilt ile dindirecek kadar.
--spoiler--
"illa bir mezar taşım olacak yani, o zaman benimkine doğum tarihi 1926 ölüm tarihi henüz belli değil. transistörü icat eden adam.. yazmalarını isterdim.*"
--spoiler--
Nejat işlerin oynadığı sanat filmlerinden biridir , Semih Kaplanoğlu nun yumurta'sında olduğu. Aldanıp izlenmemelidir , güzel kızlar ve sevişme sahneleri yok. Git şimdi Hollywood filmlerinden bul kendine.
pelin esmerin belgesel niteliğinde yazıp yönettiği, 2009 yapımı koşulsuz inanmanın hayatta kalmak adına bir terapi olduğunu aşılayan keyifli ve izlenilesi bir film.
mithat esmer ve nejat işler gibi iki karakterin oynadığı filmdir.
bana gerçekten ilginç gelmiştir, nejat işler kişiliği dışında bir rol oynamıştır, mithat esmer ise kendi hayatını...
filmde mithat esmer koleksiyonculuğu hobi olarak yapan yüksek lisans yapmış, kültürlü ama gayet de yaşlı bir kişidir, buna rağmen her işini kendi görür.
ta ki kapıcı ali rolünde oynayan nejat işler' e işi düşene kadar, evin depremde hasar raporu alması üzerine, evi boşaltması istenince ali( nejat işler) ' den yardım ister.
ali ilk başta kabul etmez, fakat sonradan bu iş ona çok zevkli gelir, yavaş yavaş istanbul' a alışır, kabuğundan çıkar.
kendisine apartmanın boşaltılmasından dolayı yeni bir iş arar.
bu arada mithat esmer' in koleksiyonu' nun bir kısmını bozmuştur, yani içinden birtakım eşyalar alıp, satmıştır, fakat koleksiyonu para uğruna takip eden yiğeni ömer de bu koleksiyonun peşindedir.
mithat esmer bir sabah uyanır ve aliyi görmeye gider fakat ali yerinde yoktur, masanın üzerinde iki şey vardır; koleksiyonun bir parçası olan vodka ve mithat beyin uzun zamandır arayıp bulamadığı, ali' nin kendisi için çaldığı istanbul ansiklopedisi' nin 11. cildi...
filmde beni en çok güldüren sahne ise; masadaki vodkanın ali' nin evinde vişne suyu olmaması üzerine, vişne hoşafıyla içilmesidir.
bütün apartman sakinleri deprem dolayısıyla binanın yıkılmasını isterken, iki kişi bu karara uymak istemez. apartman görevlisi ali ve koleksiyonculuğu obsesif bir hal almış olan mithat bey. film sakin ilerleyişi içerisinde, yaşamın bazı sosyal ve ekonomik baskılarının insan ahlakını ne derece etkileyemeye başladığının da küçük mesajlarını veriyor.
yaşlı bir insanın geçmiş anılarında yaşadığı buhranları çok iyi anlayabiliyorsunuz.
torun sevgisinin yerini eski gazeteler, dergiler, kitaplar almış.
haberlerde görmüyor muyuz kedi besleyen veya evini çöp eve çeviren yaşlıları.
tüm bunların kaynağı sevgisizlik.
filmin final sahnesini hiç beğenmedim.
gene de izlenmesi tavsiye edilir..
Filmdeki saatler çaktırmadan kapitalizmin dişlilerini temsil ediyordu sanki.Paranın ne kadarda insani değerleri yozlaştırdığını ve insanların ne kadarda hayattan uzak olduğunu ama Mithat beyin bir o kadarda hayatın içinde olduğunu anlatan film.
sevdim bu pelin esmer'i. umarım daha iyi filmleriyle karşımıza çıkmaya devam eder. mithat bey in koleksiyonu ile karısı arasında tercih yapmak zorunda kalması ve koleksiyonunu seçmesi sonrasında verdiğim tepki bile, filmin gerçekçiliği vermede ki başarısını bana göstermiştir:' ya hassiktir mithat bey lan olur mu lan ama' gibi. bu filmi izlerken adeta filmin içinde bir karaktere dönüşmüştüm. ama aksine kötü bir karakter olarak hissettim hep kendimi o filmde.
dün gece televizyonda izlediğimde sinema da seyrettiğimden nedense farklı geldi bu film..
tahmin ediyorum ki sinemanın ambiyansından kaynaklı bir durum bu.
gerçi film genel olarak yavaş bir film zaten ama dün gece seyrederken 'amma yavaşmış yahu' dedim kendi kendime..
Her biriktirdiği şeyden 2 tane alan takıntılı bir adamın hikayesi.
Çok sessiz ilerlese de izleyiciyi bir an bile filmden koparmayan film.
Ne enteresan insanlar var dedirten film de denebilir.
belediyeden gelen memurların mithat bey'in özel hayatına tecavüz etmelerinin canlandırıldığı sahne bence en güzel ve en sinir bozucu sahnesiydi. film fena değildi. orda bir adamın, tek başına, zamana karşı direnişine değiniliyor. ve istanbul'u gerçekten bilmediğimizi yüzümüze vuruyor film. kapıcı ali'nin ise kendi çöplüğünde kendini güvende hissetmesine yer veriliyor. korkak ama kendini iyi hissediyor.
genel itibariyle iyi bir film.
sesler o kadar güzel kullanılmış ki film müziğine gerek kalmamış, iyi ki de yapmamışlar. mithat beyin koleksiyonu aslında gelecek ile savaşını anlatır bize 'yaşlılar gelecekleriyle değil, geçmişleriyle yaşar' sözünün doğruluğunu ispatlar. ali, mithat bey sayesinde kırar, bodrum katındaki dairesinin duvarlarını, hayata açılır ve istanbul ansiklopedisinin 11. cildini bırakması ile mithat beyin yaşadığını, var olduğunu bilen tek insandır filmde.
pelin esmer in hem yazdığı hem de yönettiği 2009 yılı yapımı bir film.
öncelikle şunu söyleyeyim tam bir bağımsız film havasında. dip seslerdeki distortion, abartılı dış sesler, sabitlenmiş kamera bize hep bağımsız film havasında çekildiğini anlatıyor. buradan de pelin esmer'in nuri bilge ceylan'dan oldukça etkilendiği rahatlıkla söyleyebiliriz. her ne kadar konular farklı da olsa izlerken ben hep üç maymun filmini izliyormuş gibi hissettim.
pelin esmer'i fazla tanımıyorum. ama sanat hayatına böyle güzel işlerle başlaması güzel. ilerde ülkemizi temsil edecek güzel işler çıkaracağına olan inancım da bu filmle birlikte oldukça arttı.
mithat bey benim fikrime göre çöp evde yaşıyor. ben gelemem öyle itiş kakış şeylerin içinde oturmaya, daralırım, afaganlar basar. maddi yönden de bir sıkıntısı olmayan oldukça yaşlı biri neden çamaşırlarını elde yıkar? tamam kolleksiyon iyi bir şey de arkadaş üç şeyin kolleksiyonunu yap, beş şeyin yap ama bu nedir? bildiğin çöp ev. gömlek kolleksiyonu olur mu a benim güzel mithat amcam?