bir çok kişi ve kuruluşun nemalandığı, rant kavgasına giriştiği, işçi ve emekçi bayramının 2009 modelidir.
bir grup taksim meydanı'nda halaylarını çekip, elele, kolkola işçilere ve emeğe adanmış bu günü kutladılar(ki bugün bile çalıştırılan emekçilerin sayısı oldukça fazladır). insanca bir şeyleri yapabilmenin gururunu yaşıyorlardı... gereksiz ve bir o kadar da anlamsız olan bir pankartı açmaya çalışanlara da sağ duyuları ile engel olmaya çalıştılar hani...
bir grup vardı ki; ara sokaklardaki arabalar, evler, dükkanlar... başlıca düşmanları arasındaydı polisler ile beraber... misket oynadılar, kafa kondik nidaları eşliğinde. "ateşle oynama çocuğum" diyen ailelerine aldırmaksızın molotof kokteyllerini salladılar. polis müdahele etmekte fazla iyi niyetli davranınca da iş iyiden iyiye zıvanadan çıktı... sonra birkaç gaz bombası ve o tanıdık provokasyon kokan manzara karşımızda!
mecidiyeköy'deki işçi ve emekçilerin arasına karışan, sevgili modlarımıza göre muhtemelen isanlardan oluşan bir grup vardı ki akıllara zarar... ne için savaştığını dahi bilmeksizin savaşıyorlardı. zira yanlarındaki cephane savaş için yetersiz kaldığından olsa gerek o karşı oldukları devletin memurlarına, gene o devletin kaldırım taşları ile taarruza geçiyorlardı.
sonuç itibari ile baktığımızda bir kaç geçmişten gelen alışkanlıklar dışında gayet güzel şekilde kutlanabilen, sağduyuyu en azından şahsıma hissettiren bir işçi bayramı olmuştur. son olarak da sokak arasında kaçışanlara "kaçmayın ulan, gelin buraya... vatan hainleri" anonsu yapan polis memurumuza değinmek isterdim ama kendisine söylenebilecek bir şeyi kendi payıma üzgünüm ama bu yaşıma kadar öğrenemedim. o halde pekala faşist diyebiliriz. zira artık tanımlanamayan her nesneye faşist demek moda... sonun sonu olarak da 1 mayıs 77 de buradan ateş edenler bulunsun pankartının kapattırılması vardır ki akıllara zarardır. yasal olmayan herhangi bir istek barındırmayan pankart şahsi fikrimdir ki gösterilerin sonuna dek orada kalmalı idi... hoş gerçi pankartı gördüğünde "ulan amma beceriksizmişiz" diye iç geçirecek olanların sayısını düşününce pankartın açılabilmiş olması bile çok büyük bir gelişmedir ya ayrı mesele...
bu sene taksimde yapılması ve tüm dünyada geçmiş yıllara göre daha heyecanlı karşılanacağı beklenen kutlamaların tarihi.
bu arada neyi kutladığımızı kısaca hatırlayalım;
--devrim--
ilk kez 1856'da Avustralya'nın Melbourne kentinde taş ve inşaat işçileri, günde sekiz saatlik iş günü için Melbourne Üniversitesi'nden Parlamento Evi'ne kadar bir yürüyüş düzenlediler.
1 Mayıs 1886'da Amerika işçi Sendikaları Konfederasyonu önderliğinde işçiler günde 12 saat, haftada 6 gün olan çalışma takvimine karşı, günlük 8 saatlik çalışma talebiyle iş bıraktılar. Chicago(Şikago)'da yapılan gösterilere yarım milyon işçi katıldı. Luizvil'de (Kentaki) 6 binden fazla siyah ve beyaz işçi, birlikte yürüdü. O dönemde Luizvil'deki parklar, siyahlara kapalıydı. işçiler, sokaklarda yürüdükten sonra hep birlikte Ulusal Park'a girdi. Her eyalet ve kentte, siyah ve beyaz işçilerin birlikte yaptığı gösteriler, gazeteler tarafından, 'Böylece önyargı duvarı yıkılmış oldu' şeklinde yorumlanmıştı.
Bu gösteriler 1 Mayıs'ı izleyen günlerde tüm harareti ile devam etti ve 4 Mayıs'ta kanlı Haymarket Olayı'na yol açtı.
Uygulanan yasal baskılarla bu gösterinin tekrarlanması engellendi. 1889`da toplanan ikinci Enternasyonal'de Fransız bir işçi temsilcisinin önerisiyle 1 Mayıs gününün tüm dünyada "Birlik, mücadele ve dayanışma günü " olarak kutlanmasına karar verildi. Böylece ikinci gösteri 1890 yılında yapılabildi.
--devrim--
macır pazarından 2.el gaz maskesi buldum 12 tl ye. yalnız ufak bir sorun var, gözler açıkta kalıyor. alt kattaki kaynakçının gözlükleri alıcam muhtemelen. hazırlıklar tamam, saat 10:00 da Pangaltı/Şişli de buluşuyoruz. iğne deliği kadar boşluk bulsak yeter, gireriz taksim'e. ha boşluk bulamazsak ne mi olur? yeni bi yol yaparız m.k.
makul 1 mayıs 2009 makul bir kalabalığın taksim'e gidip, makul olmayan olaylarşa karşılaşacağı,
bu olayın belli kesimlerce makul karşılanmayacağı,
bazı kesimlerce -biz makul olun demiştik... deneceği,
her sene olduğu gibi makul olmayan bir polis kitlesinin olacağı,
polisin makul olmayan bir tavırla adam döveceği,
taksim'in 1 mayıs kutlamaları için makul olup olmadığı tartışmalarının daha ne kadar süreceğinin merak edileceği,
ve daha ne kadar can yanacak? bunun makulü nedir? bu uğurda ölenlerin en makul rakamı kaçtır? sorularının sorulacağı
gün...
yaklaşık 5 bin işçinin 1977'den sonra ilk defa Taksim'de mutlu mesut kutladığı, saat 13.30 sıralarında yine efendi efendi biten bayramdır. "Makul sayı" dolayısıyla yine de sendika başkanlarının ve üyelerinin kursağında kalmıştır 1 Mayıs. Umarım, Muammer Güler, Tayyip Erdoğan ve tayfası, 1 Mayıs' ın Taksim'de kutlandığı sürece meydanda taş, sopa yerine barış ve umut dolu sloganlar atılacağını, gaz bombalarına, coplara, kasklara hiç de gerek olmayacağını anlamışlardır.
disk'in söke söke, direne direne sadece beşbin kişiyle de olsa taksim meydanı'nda yerini aldığı tarihtir 1 mayıs 2009.
türk-iş ve hak-iş'in sendika değil ancak bir dernek halini geldiğinin karinesidir 1 mayıs 2009.
türk sendikacılığının 12 eylül heyhulası sonrası nasıl büyük bir darbe aldığının göstergesidir.
30 yıl önce yüzbinlerce kişinin kutladığı bayramın bugün ancak 5000 kişiyle kutlanabilmesi ne hazindir. kimse farkına varmasa da salt işçi sınıfı için değil tüm türk halkı için çok hazindir. zira, örgütlenememiş bir halk kendini yönetenler tarafından öğütülmeye mahkumdur.
o örgütlenememiş halk ki, brüt 666 tl asgari ücrete layık görülmüş halktır. yarısı kayıtdışı çalışan, sağlık güvencesi elinden alınmış halktır. gençlerinin %20'si işsiz olan, %10'u iş aramayı da bırakmış halktır. sağlı sollu yalanlarla dolanlarla kandırılmış, sindirilmiş halktır. yazık ki, halkımdır.
burdan televizyon başından izleyip ahkam kesmenin kolay olduğu gündür...
kardeşim çıkın bir meydana öyle televizyondan gösterildiği gibi şenlik içinde geçmedi bu bayram heee çok meraklıysanız katılan bir kaç kişiye sorun da ne kadar aptal olduğunuz ortaya çıkmasın bari...
birincisi: polis televizyonda gösterildiği gibi hiçte nazik davranmadı ara sokaklarda neler yaptığını kendim gördüm.
ikincisi:taş atan,atm camlarını indiren solcuları bende eleştiyiroum lakin,devrimcileri bu durumada getiren emniyettir.
iki dallama koymuşlar televizyona "biz demiştik zaten diks kesk katılsa bişey olmaz onlar cici örgütler"
eğer bu işçi bayramıysa ve siz bunun adını emek ve dayanışma günü koyduysanız o meydana herkesi alıcaksınız öyle chp vari örgütleri yada sendikaları değil...
şimdi taş atan devrimcileri görünce "ulan hayvan utanmıyormusun" diyorsunuz peki saat 8 30 sıralarında bir gençi hiç bişey yapmadığı halde 50 tane polis öldüreyesiye dövdü 50 diyorunm bakın,yer pangaaltı disk binasının bir ön sokağı,orda simit dünyasında ve yolda olan bir çok kişi gördü (bunu doğrulıya bilirler) o kadar ki 50-55 yaşlarında bir teyze polise söylemediği laf kalmadı araya girmeseler dalıcaktı o derece yani.
kısacası söylemek istediğim olaylar hiçte dışarıdan yansıtıldığı gibi değil hiç yürümediysem 5 km yol yürüdüm ayıp bee ayıp...
işçiler gelmeye başladılar, bir iki şarkı duyduk, bir iki de konuşma yapıldı, meydanda seyrek bir kalabalık vardı ve biz asıl mitingin başlamasını beklerken kalabalık dağılmaya koyuldu.
Anlayamadık.
Miting daha sonra mı başlayacak dedik.
Sonra anladık ki miting bitmiş.
Hayatımda gördüğüm en acıklı mitingdi herhalde bu.
Taksim Meydanına da birkaç bin işçi girmişti.
Yıllardan beri 1 Mayıs ta Taksim Meydanı na girilmesine devlet izin vermediği için Taksim e girebilmek büyük bir devrimci başarı olarak değerlendirilmişti.
Bazı küçük gruplar da Taksim in arka sokaklarında polisle çatışmış, molotofkokteyli atmış, camları kırmıştı.
işçinin, emekçinin bayramı istanbul da böyle kutlanmıştı.
Gelecek yıl, Taksim Meydanı na girişe izin verilirse 1 Mayıs ın neredeyse hiçbir anlamı kalmayacak.
Niye böyle oldu peki?
Nedeni çok karışık değil.
Ezilen kitleler meydanlara bir umutla bir hayalle, bir beklentiyle giderler.
Çoğunluğu ordunun denetimine girmiş olan sendikaların, işçiye, emekçiye, yoksula, ezilene bir umut vermesi mümkün mü?
1977de Taksim de öldürülen yoldaşlarının katillerini aramayanların, o katillerin bugünkü uzantısı olan çetelerle kolkola girenlerin, kitleleri harekete geçirecek bir hedefi ortaya koymaları mümkün mü?
Devrimciliği Ergenekon yandaşlığına, ordu hayranlığına indirgemiş olanların bir heyecan yaratması mümkün mü?
Devrim halkla olur.
Devrimi orduyla yapmak isteyenlerin devrimci bir ateşi yakmaları mümkün mü?
Bugün devrimci etiketini benimseyerek ortalarda dolaşanların çoğu eski yoldaşlarının katilleriyle çoktan anlaştılar.
Devrimcilik, ilericilik, solculuk diye faili meçhullerin faillerini& koruyanlara, canileri umut olarak görenlere, darbeciliği alkışlayanlara rastlıyorsanız, devrim bir umut olur mu?
Devrim, böyle bir şey değil.
Devrim, cesaret ister.
Devrim, mücadele ister.
Devrim, sisteme ve o sistemin silahlı bekçilerine kafa tutmak ister.
Devrim, değiştirmek ister.
Devrim, halkına güven ister.
Devrim, halkına zulmeden gaddar darbecilerden hesap sormak ister.
Öyle o partiyle, bu partiyle uğraşmaz, bütün o partilerin arkasında duran ve adına sistem denilen yapının üstüne gider doğrudan.
Bir amacı olur.
Bir hedefi olur.
Halkının en özgür, en zengin, en mutlu yaşayacağı yolu açmak için uğraşır.
Halkından nefret ederek, halkını küçümseyerek, halkını horlayarak devrim mi olur, devrimcilik mi olur?
Efendilerinin postal bağlarını kendine bayrak yapanların devrimciliği, sahtekârlıktan başka bir şey değildir.
Devrim, sahtekârlarla olmaz.
Devrim, kavgayla olur.
Devrim, yürekle olur.
Devrim, değiştirir.
Ezilenlerin ezilmesini önlemektir devrimin işi.
Dünya değişiyor diye ağlamaz devrimci, dünyanın değişmesi sevindirir onu.
Ve bir yandan dünya değişsin diye uğraşırken bir yandan da ezilenleri değişen dünyanın sarsıntılarından korumak için yollar arar.
O yoldur devrimin hayali.
O yolu bulmaktır devrimin umudu.
Eşitlik ister, hakkaniyet ister, özgürlük ister.
Bir ulusun değil bütün ulusların hakkını savunur, ezilenlerin sadece kendine benzeyenini değil bütün ezilenleri kucaklar.
O marşlar boşuna yazılmadı, o marşlar boşuna söylenmedi.
Bırakın devrimin yerine darbeyi koyanları, bırakın enternasyonalizmin yerine ulusalcılığı koyanları, bırakın bir zamanlar kurbanların yanındayken şimdi katillerin yanında olanları.
Devrim, halkıyla yürür.
Devrim, dünyayla yürür.
Ve hiç unutmayın...
Mutlu bir hayat filizlenir kavganın ufuklarında.
Binler yürür o zaman, on binler, yüz binler, milyonlar yürür.