Şiddetle topladığını
Mihnetle dağıtır insan
Şefkatle doldur heybeni
Aslolan yediğin içtiğin değil
Var olan mükelleftir yaşamaya
Elinden gidenleri kayıp sanma
Başına gelenleri ayıp sayma
Mümkün olanın dışına çıkma
Olmayanın peşinden koşma.
Önümüz ölüm ardımız enkaz
12345 ve 10 işte kaçınılmaz son
Saklambaç ile kör ebe arası çocukluk
Düz koşu ile yamaç tırmanışı gençlik
Bir fasıldan bir fasıla fasılasız gezdik
Ortasında sınandık devamında bezdik
Yaşamak sancılı düştü rahimden payımıza
Cehd ile ulaşmak elzemdir yarınlarımıza.
Suya düşen gölgem misali titrek
Toprağa iz bırakır adımlarım
Sürgün verir filizlenir dal ucunda
Yaprağın az sonrası çiçekler
Çiçeğin yerini alınca meyveler
Hayat varlığını dokur kökten zirveye...
şiir güzeldir, duyguların bir bir mısralara akması kadar büyüleyici bir şey olabilir mi? şiir seven insan da güzeldir, hem nasıl bir insan şiir sevmez ki öyle değil mi? hani derler ya, yok o evrensel bu evrensel falan ama değil hepsi palavra. dünyada evrensel tek gerçek var o da şiir. dünyanın öbür ucundaki bir şairin yazdığı şiir, anadolu'nun köyündeki bir kadının yüreğine dokunabilir mesela.
Gönlümün derininden
Bir ses gibi yankılansın içimde varlığın,
Sensizlik rüzgarı eserken hüznümü topla,
Gözlerimin ıssız köşelerinde parılda.
Sabahın ışıklarıyla umut dolu,
Gün batımının hüznüyle yoğrulmuş olsun gelişin,
Ellerini uzat, yüreğimdeki karanlığı aydınlat,
Sesin, ruhumun en ince tınısında yankılansın.
Hayatın karmaşasında bir sığınak,
Fırtınalı denizlerde kaybolmuşken deniz fenerim ol,
Zaman ve mekânın ötesinde,
Mesafeler ve yıllar ayıramasın bizi.
Bir ömür boyu süren aşkın şiiri,
En güzel mısrası, en naif sözü ol,
Her satırında adını yazayım, her kelimesinde seni,
Seninle var olayım, seninle anlam bulayım.
Yıldızlarla dolu bir gecede,
Ay ışığı gibi aydınlat karanlığımı,
Her bakışında umut bulayım,
Her gülüşünde huzuru yaşayalım.
ilgi duyan herkesin günün birinde 'melih cevdet anday' ile tanışacağı yazın ürünü.
'teknenin ölümü' şiirinde kısa bir kısım şöyledir;
--spoiler--
Ruh, şarabı gördü üzümden önce
Süt, kan olmak için devinir
Tohum bildi herkesten önce ekmeği
Gün, denizi salıvermeden batmaz.
Ruh, şarabı gördü üzümden önce
Ağaç ne diye kalktı çiçeklendi,
Denize inmesi nedendir?
--spoiler--
Gecenin kucağında bir yıldız kayar,
Gizli bir şarkı rüzgarla akar.
Dudaklarımda akar bir fısıltı, sessizce,
Uzaktan geler bir yankı, derinleştikçe.
Bir gölge gibi süzülür hayal,
Kalbimde yankılanır sessiz bir masal.
Belki de bir anı, belki de bir düş,
Kaybolan her sözün izini sürer bir düşüş.
Rüyaların içinde yüzler kaybolur,
Bir hatıra, bir esinti - zamanla doludur.
Sonsuz okyanusun ortasında bir sal,
Dalgalara kapılmış, sessiz ve dalgalı bir hal.
Gezer gözlerim bulutları uzakta,
Hafif bir sis, belirsiz bir hatıratta.
Zaman durur, anlar geçer,
Bir nefes, bir ses - içimden bir his eser.
Yollar kıvrılır, bilinmez ufuklara,
Kavşaklarda belirsizlik, bekler sessiz kuruntulara.
Bir adım atsam, uçurumun kenarında,
Sonsuzluğa düşer bir yaprak, rüzgarla savrularak.
Gecenin en karanlık saatinde,
Kayar bir yıldız, gökyüzünün izinde.
Kelimeler dokunulmaz, fakat hissedilir,
Bir sevda, bir korku, umutla birlikte gelir.
Sessizlikte saklanır, gözlerimde hüzün,
Kalbimde ağırlık, vedamızda gizli yüzün.
Kalbimin derinliklerinde bir sızı
Ve her şeyin ötesinde bir umudun izi.
Günün ortasıydı sana rastladığım vakit
Gözlerine değince gözlerim seslendi bana uyuyan dev
Yanında oturan bir alev aman kaptırma kendini yavaş git
Zamana bırak kendini zamanda önce kendini sev
Başı sonu bilmediğim bir hikayeyim bu rüyada
Atılmamalıyım kendimce ne olduğunu bilmediğim bu rüzgara
Aklımla gönlüm kapışır seni görünce sonsuz bir deryada
Tut kendini,yanarsın ama o gider başka şehire sen başka bir gara
Dinlemeliydim aklımın bana verdiği haklı uyarıyı
Lakin gönlüm baskın geldi bu savaşta gönlüm galip
Şimdi uzun zaman sonra bilmediğim bu topraklarda çıktım dışarıya
Çırılçıplak karşındayım bütünüyle gri , bütünüyle garip
Uzattığını düşünerek ellerini, geçti kaç gecem bilmem artık
Zaman mefhumu kaldı sesinin yanında bir yetim
Yüzünü bir kez daha görebilmek için ruh gemim satılık
Sonunu düşünmeden daldım bu hülyaya safiyane niyetim
Ay kıskansın bırak ben sevdikçe senin güzelliğini
Güneş doğmaya korksun gözlerin yeni güne açılmadan evvel
Ses versen sessiz intiharıma , duysam gönlünün bildiğini
Kesip atsa çığlığını bu rüzgar, duysa birlikteliğimizi şu yedi düvel
Zaman mekan mesafeler sesler dinler diller ve bütün bilinen
Yitirse varlığını yan yana arzı endam edince biçare biz
Geçmişin izi ,geleceğin gizi kalmasa o anın içinde bulsak birbirimizi ebediyen
Günler birbirini kovalar belki , güzel güzel günleri sonra sen tek tek diz
Belki güneş batıdan doğar belki duyarız tüm dünyayı kaplayan bir ses
Bahtın çivilerini yine de beraber çakarız ard arda
Bir öpücüğün vereceği hissi hayal bile edemiyorum, pes
Ellerini tutunca büyüyeceğimi biliyorum bu baharda
Seviyorum demek boş bu devirde duyamazsın benden belki
Aşık olanın ateşi ne zaman maşuğun bağrını yaktı
Sana ne kadar desem de yetmiyor kelimeler, öyle bir gel ki
Demeliyim ki kanımla beraber akan şeyin adı aşktı...
Ekinler baş vermeyince,
Topallamadı kör buzağı.
işte buydu bize sunulan,
Hazırlanan aşkın tuzağı.
Gönül ne kahve istemişti oysa ki
Ne de kahvehane
Sohbet istemişti gönül
Kahve bahane.
Sevmek çaydı ama
Sevilmekte şekerdi.
Bizim gibi garipler ise
Çayı şekersiz içerlerdi.
Uludağdaydık birlikte.
Karı izliyorduk, hatırla
Donu çözülmüş karı unutma
Herkesin elinde ski’si vardı, kayıyordu.
Benimi kırıktı.
Bu sözlerin sahibi de orhan veli kanık’tı amma
Bağrı yanıktı.
Müzik kadar olmasa da evrensel bir dildir. Bunda biraz 'çevirinin' şiirin içinden geçmesinin etkisi var tabi. Eğer her dili anında anlayabilecek olsaydık muhtemelen şiir de müzik kadar evrensel bir dil olurdu.