siteler, marketler, sinema da olacak; sokak arası kümes hayvanları da, traktörler, römorklar, bahçeler (hele portakal bahçeleri yaygınsa daha güzel), eski müstakil evler de olacak.
insanları büyükşehirlerde olduğu gibi yurdun dört bir yanından toplama olmayacak.
arabada neşet ertaş-yolcu çaldığı zaman sırıtmayacak.
Sağlığın, huzurun ve işin de varsa değme keyfine.
yaşadığım şeydir, tadından yenmiyor.
------
Mesela evimin önündeki cadde olabildiğine apartmanlarla dolu.
Ama aynı zamanda bir tarafı portakal bahçeleri, baharda cennet kokuları (bkz: portakal çiçeği kokusu), enfes bir manzara.
Binamdan çıkıp yürüme mesafesinde bir kümesim var mesela hobilik. Ufak tefek domates vb ekebileceğim yer var Küçükçe.
Canım sıkıldığında arkadaşlarımla her türlü aktiviteyi de yapmaya sahibim; sinema, tiyatro, kafe her türlü imkan mevcut. Aracın yoksa bile Şehir içi ulaşıma dek imkan her şey var.
Şehrin merkezi bile güzel her yanı Palmiye ağaçları, bisiklet yolları..
Şehir hayatı, bina seviyorum ben zihnimin sürekli dolu olmasını tatlı bir telaşa kapılmayı insan korna seslerini bile özler hale geliyor. Köyde duyguduğun kuş sesleri, koyun kuzu sesleri, köpek sesleri bunların yanında diğer sersler ve temiz hava boğuyor insanı bir süre sonra heleki nere gidersen git kendini oraya ait hissetmiyorsan büyük sorun.
2023ten merhaba. Bu yazdıklarımı unutalım hep beraber bu yazıdan sonra 8 şehir gezdim. 1 inde hala yaşamaya çalışıyorum neyse bir kaç günlüğüne geldim köyüme 2 yıl olmuş gelmeyeli kendi köpeklerim bile beni tanımaz olmuş. Şimdi ne oralıyım ne buralı peki ben nereliyim?...
Hayatında köyde yaşamayanlar köyü çok kolay sanıyor amına koyuyum. Siz iki tavuğa dahi yem veremezsiniz. Her Sabah nizâmi olarak 5'de kalkıp ahıra girin bakalım göreyim sizin o köy romantizminizi. Haybeden Köy yumurtası yok öyle.
istanbul’da doğup büyüyen 24 yaşında bi insanım. Müteveffa dedelerim ve ninelerim birbirlerine yakın köylerde otururlardı. Bu köylere gitmeyi küçükken hiç sevmezdim ama şimdi tek başıma ya da arkadaşlarımla, kuzenlerimle gidip orada kalmama izin vermeyen anne babamı darlamaya başladım gidelim diye. Karşı komşumuzdan aldığımız sütü yoğurt yapar, sebze artıklarını yine karşı komşuya ineğe yem diye veririm. 3 5 tavuk, bir kedi ile işimi görür, sebzemi tarladan koparırım. ilerleyen günlerde bi inek almayı bile düşünebilirim. O otlardan toprağa oturur, sigaramı yakar, kitabımı okurum. Ellerimle beslerim onu.
En büyük hayalim emekliliğimden sonra istanbul’a yakın, sevdiklerime yakın bir köye yerleşmek. Mümkünse şimdi de olabilir ama işim gücüm bu lanet metropolda maalesef.
Aslında asıl köyüme, yani büyüklerimin sonradan gelip yerleşmediği, doğduğu topraklarda yaşamak güzel olabilirdi. Ancak en yakın yerleşim birimine gitmenin bi kenarı uçurum, bir buçuk arabalık bir yolda arabayla 20 30 dakika sürdüğü yerde, geceleri çakal seslerinin geldiği, domuzları ve ayıları mahsullerden uzak tutmak için arada bi silahların patlatıldığı yerde, Trabzon’daki köyümde yaşamak istemem.
köyde 1 aylığına deneme amaçlı kaldım. abi sıkıcı acayip sıkıcı şehirin kalabalığı ve stresinden kaçıyım dedim. tamam beyin bir rahatlıyor ama 1 hafta sonra şehir hayatını özlüyor insan.
ben denize kıyısı olan yer seviyorum. şöyle dalgalar haş huş gidip gelecek köpürecek. uzaktaki adaları felan gemileri seyredeceksin hayallere dalacaksın.