Dünya çok kötü be çocuk ..
Çok zalim, çok yalan..
Şimdi Gül eğlen, hayat senin bugün. .
Sakın yaşamayı unutma ..
Yarın çok geç hep gülümse olur mu..
Çocuk düşlerine sımsıkı sarıl..
Bugün yaşa,
yarın sen de zalim dünyanın esiri olacaksın..
Büyüyeceksin ..
Unutma düşlerini,içindeki saf kalbi sakın unutma..
Sadece yaşa, umutla. .
Hani çok duyduğumuz, artık klişeleşmiş bir cümle vardır. "Her çocuk bir çiçektir" diye. işte bu benzetmeyi ilk kim yaptıysa iyi ki yapmış, çok da doğru yapmış. Çünkü gerçekten her çocuk bir çiçekmiş, bunu büyüdükçe anlıyorum.
Şöyle bir baktığımızda bir çiçekle bir çocuğun birçok ortak yönü olduğunu görebiliriz. Her çiçeğin ayrı bir rengi, şekli vardır; her çocuğun ayrı bir yeteneği, özelliği olduğu gibi yani. Her çiçeğin yetiştiği toprağın özelliği, açtığı mevsim, istediği ışık miktarı farklıdır. Aynı şekilde her çocuk da birbirinden farklıdır, hepsi bir diğerinden ayrı bir ilgi, alaka ve yetiştirilme şekliyle büyümelidir. ikisi de mutlu eder insanı, çiçek açtığı zaman, çocuk da güldüğü zaman mutlu olursun. Ama en önemlisi ikisi de çok güzeldir, içine başka hiçbir şey katılmamış saf güzellik işte. Ne hoş.
Hikayenin sonu ise biraz hüzünlüdür maalesef çiçek solar, yani çocuk büyür.
üç ay önce yaratık işte, böyle kısa insan falan diye sığ, tabansız, yersiz bi tanımlama yapardım.
çocuk görünce tüylerim ürperiyordu, bu kiminse alsın burdan geçiyordu aklımdan.
üç aydır gecem gündüzüm çocuklarla. benden anne olmaz lan? hehe. büyüdükçe köreldiğimiz bir gerçek. körelmesinler istiyorum. annesi uzakta, saçlarını daha çok seviyorum bi gün. babası asla gelmeyecek, gittiği soğuk ve karanlık mezarı hayal edemediğine eminim. ikide bir yanımda bitiyor. kendinin dediği gibi, kedisinin onun bacaklarına dolandığı gibi dolanıyor bana. sıkı sıkı sarılıyorum. eve gidince sarılamayacağı kolları daha az özlesin istiyorum. biri çok atlıyor zıplıyor. merdivende takılıyor ayakları poşet gibi yakalıyorum tişörtünün yakasından, düşme! küsüyor. konuşmuyor. resim çiziyorum mutsuz bi tiçır çiziyorum. o bi kalp çiziyor. ben gülücük çiziyorum. barışıyor küskünlükleriyle. altına kaçırıyor, arkadaşlarım gülecek bana diye ağlıgor. tiçırda altına kaçırırdı diye avutuyorum. gülüyor. şaşırıyor. ahahahah. tenefüslerde cam kapının önüne her yığıldıklarında, kalbim hopluyor. allaam nolur hepsi sağ olsun diye açıyorum kapıyı.
ilk senemden nasi bi bok yiyip düştüm bu veletlerin arasına bilmiyorum. hafta sonu özlüyorum. gülüşlerini, salak şakalarını, her şeylerini.. bedenim değil ruhum yoruluyor işte. sevmekten, aman birine bişey olacak diye tüm gün kalbim yoruluyor.
evlatlarınız, çocuklarınız ne kadar haylaz olursa olsun, onlara lanet etmeyiniz. Onlara beddua etmeyiniz, onlara karşı olan hüsnü zannınızı tükettiğinizi, ümidinizi yitirdiğinizi asla onlara hissettirmeyiniz.
Bu hayattaki en masum en tatlı varlıklar çocuklardır. Bir sözüyle ya da bir gülümsemesiyle size dünyanın en güzel duygularını yaşatabilirler. Çocuklar iyi ki varlar.
halk arasinda cuce diye tabir edilir. en buyuk ozelligi yetiskinlerin boyuna sarilip sinsice guldukten sonra kakam geldi, bana cukulata al gibi isteklerde bulunmalaridir.
hayatta amacı olmayan insan şeklidir... bir amacı olan herkes bazı sorumlulukları göze almak zorunda ve bir çok şeye dikkat etmelidir, çocukta bu yoktur... amacı yoktur... sadece yaşar.
bu kışın sonlarına doğru, istanbul sokaklarında, gecenin ayazında tanıştığım; ne demek olduğunu gerçek anlamıyla ilk o zaman öğrendiğim kavramdır.
6-7 yaşlarında küçük bir kız çocuğu gördüm, ne yazık ki yere oturup avuçlarını kaldırmış bir vaziyette idi. bu kız, içinde bulunduğu perişanlığa rağmen etrafa gülücükler saçıyordu. nasıl oluyordu da bir insan; hiç hak etmediği bu kötü durumda iken, karnı aç, üstü başı pis ve üstelik de basbayağı çok üşüyor iken hala daha gülümseyebiliyordu? cevabı basitti: çocuk kalbi. her şeyi bağışlayabilen, etrafa sevgi saçan, küçük, küçücük şeylerden bile mutlu olabilen o ruh.
aynı çocuk yerde otururken neredeyse kendi boyuna gelen bir sokak kedisini kucaklamış ve bana sanki dünyaya dair çok önemli bir sırrı göstermişti. o an bu sokak çocuğu kendisi gibi sokaklarda yaşayan sokak kedisini çağırıp severken, şüphesiz başka hiçbir şeyi düşünmüyor, umursamıyordu. adeta tüm bu felaketlere inat, her şeyi unutmuş gibiydi. yanından geçip kendisine bakan insanlar ya da kedinin kirli olup olmaması onu hiç ilgilendirmiyordu. ve mutluydu. sadece bir kediye sevgisini gösterirken bile mutlu olabiliyordu. bu insanlığı aşan bir şeydi. bu gerçek sevgi, saf sevgi, çocuk kalbi ve bu, bu her şeydi.