bugün

entry'ler (50)

zonguldak tan istanbul a yağma için gelen zihniyet

6-7 Eylül olayları da, Çorum ve Kahramanmaraş'ta yaşanan Alevi yurttaşlarımıza yönelik katliamlar da, Sivas'ta Madımak Oteli'ni yakarak aydınlarımıza yönelik cadı yakılışını yapan da, ve daha bir çok faili meçhullerin arkasında bulunan da aynı zihniyettir. Sürü zihniyetidir. Ancak bu sürü çakal sürüsüdür. (Ne alâka diye düşünenler için not: 6-7 Eylül olaylarını yapanlar da otobüslerle taa Erzurum'dan istanbul'a gelmişlerdi. Çorum ve Kahramanmaraş katliamlarında da başka şehirlerden gelen tetikçiler önemli rol oynamışlardı. Gene Sivas'ta da benzeri provokatörler milleti galeyana getirmek için başka şehirlerden getirildi).

maenad

Maenad

Bir zamanlar sıradandım:
Babamın fasulye ağacının yanında otururdum
Bilgeliğin parmaklarını yerdim.
Süt verirdi kuşlar.
Gök gürlediğinde yassı bir taşın altına saklanırdım.

Ağızların annesi sevmezdi beni.
Yaşlı adam büzülüp taşbebek olmuştu.
Ah, ben de çok büyüğüm geri geri gitmek için:
Kuş sütü tüylerdir,
Fasulye yaprakları eller gibi dilsizdir.

Çok az işe yarar bu ay.
Olgunlaşır ölüler asma yapraklarında.
Aramızdadır kırmızı bir dil.
Anne, girme benim arka bahçeme,
Başka biri olmaktayım.

Köpek başlı, pisboğaz:
Karanlığın böğürtlenleriyle besle beni.
Göz kapakları kapanmaz. Zaman
Salıverir güneşin büyük göbeğinden
Sonsuz yakamozunu.

Yutmalıyım hepsini.
Hanımefendi, bu diğerleri de kim, Ay’ın fıçısında –
Bu uyku ayyaşları, ki kolları bacakları birbiriyle savaşta?
Kan siyahtır bu ışıkta.
Adımı söyle bana.

(1959)

Sylvia Plath (1932-1963, ABD)
Çeviren: ismail Haydar Aksoy

maenad

ismail Haydar Aksoy tarafından çevrilerek Türkçe'deki sesini kazanmayı bekleyen bir Sylvia Plath şiiridir.

Maenad
by Sylvia Plath

Once I was ordinary:
Sat by my father's bean tree
Eating the fingers of wisdom.
The birds made milk.
When it thundered I hid under a flat stone.

The mother of mouths didn't love me.
The old man shrank to a doll.
O I am too big to go backward:
Birdmilk is feathers,
The bean leaves are dumb as hands.

This month is fit for little.
The dead ripen in the grapeleaves.
A red tongue is among us.
Mother, keep out of my barnyard,
I am becoming another.

Dog-head, devourer:
Feed me the berries of dark.
The lids won't shut. Time
Unwinds from the great umbilicus of the sun
Its endless glitter.

I must swallow it all.

Lady, who are these others in the moon's vat ---
Sleepdrunk, their limbs at odds?
In this light the blood is black.
Tell me my name.

fever 103

Bir Sylvia Plath şiiridir:

Fever 103°
by Sylvia Plath

Pure? What does it mean?
The tongues of hell
Are dull, dull as the triple

Tongues of dull, fat Cerebus
Who wheezes at the gate. Incapable
Of licking clean

The aguey tendon, the sin, the sin.
The tinder cries.
The indelible smell

Of a snuffed candle!
Love, love, the low smokes roll
From me like Isadora's scarves, I'm in a fright

One scarf will catch and anchor in the wheel.
Such yellow sullen smokes
Make their own element. They will not rise,

But trundle round the globe
Choking the aged and the meek,
The weak

Hothouse baby in its crib,
The ghastly orchid
Hanging its hanging garden in the air,

Devilish leopard!
Radiation turned it white
And killed it in an hour.

Greasing the bodies of adulterers
Like Hiroshima ash and eating in.
The sin. The sin.

Darling, all night
I have been flickering, off, on, off, on.
The sheets grow heavy as a lecher's kiss.

Three days. Three nights.
Lemon water, chicken
Water, water make me retch.

I am too pure for you or anyone.
Your body
Hurts me as the world hurts God. I am a lantern -

My head a moon
Of Japanese paper, my gold beaten skin
Infinitely delicate and infinitely expensive.

Does not my heat astound you. And my light.
All by myself I am a huge camellia
Glowing and coming and going, flush on flush.

I think I am going up,
I think I may rise -
The beads of hot metal fly, and I, love, I

Am a pure acetylene
Virgin
Attended by roses,

By kisses, by cherubim,
By whatever these pink things mean.
Not you, nor him.

Not him, nor him
(My selves dissolving, old whore petticoats) -
To Paradise.
___________________________________________________
103 Derece Ateş

Saf? Nedir anlamı bunun?
Cehennemin dilleri
Kasvetlidir, kasvetin üçlü

Dilleri gibi kasvetli, hırıldar
Kapıda şişko Cerebus. Kendi kendisine
Yalayarak temizlemekten âciz

Babafingosunu, günah, günah.
Haykırır çıra.
Çıkmaz kokusu

Üflenmiş bir mumun!
Aşk, aşk, rezil dumanlar dalgalanır
Benden isadora’nın eşarpları gibi, dehşetteyim

Bir eşarp takılıp kalacak ve çapa atacak tekere diye.
Kendi unsurlarını oluşturur
Böyle sarı kurşuni dumanlar. Doğrulmazlar,

Fakat boğarak yaşlı ve alçakgönüllü olanı
Yuvarlanacak etrafında kürenin,
Güçsüz

Sera bebeği beşiğinde,
Beti benzi atmış orkide
Asıyor havada asılı duran bahçesini onun,

iblis leopar!
Beyaza döndürdü onu radyasyon
Ve öldürdü bir saatte.

Hiroşima külü ve içine yiyerek alışı gibi
Yağlayarak bedenlerini zinacı erkeklerin.
Günah. Günah.

Sevgilim, bütün gece
Yanıp sönmekteyim, kapalı, açık, kapalı, açık.
Bir zamparanın öpüşünce ağırlaştı çarşaflar.

Üç gün. Üç gece.
Limon suyu, tavuk
Suyu, su öğürtür beni.

Sana ya da bir başkasına aşırı arıyım ben.
Bedenin yaralar beni, dünyanın Tanrıyı
Yaraladığı gibi. Bir fenerim ben -

Japon kağıdından
Bir ay başım, dövülmüş altın tenim
Sonsuzca hassas ve sonsuzca pahalı.

Şoke etmez mi seni ısım. Ve ışığım.
Kendi başıma dev bir kamelyayım
Kor parıltılı ve gelirim ve giderim, her bir kızartıda.

Sanırım yukarı çıkıyorum,
Doğrulabilirim sanırım -
Sıcak metal boncuklar uçuşur, ve ben, aşk, ben

Saf asetilenim
Bakireyim
Öpüşler, melekler,

Hangi anlama geliyorsa işte bu pembeler
Hizmet eder bana.
Ne sen, ne de O.

Ne O, ne de O.
(Yaşlı orospu jüponu, özlerim çözülmekte) -
Cennete.

Sylvia Plath (1932-1963, ABD)
Çeviren: ismail Haydar Aksoy

Çevirenin notları:
Ted Hughes tarafından editlenmiş Sylvia Plath’ın toplu şiirlerinde Cerebus olarak geçen adı, çeviride Cerebus olarak bırakmayı tercih ettim. Cerebus, muhtemelen bir yazım hatası sonucu, Cerberus olarak yazılmamış olabilir. Cerberus ya da Türkçe bilinen şekilde Kerberos, Hades’in bekçisi üç başlı bir köpektir.

Kendi yorumlama tarzıma göre, “Fever 103°” şiirinin ana temasının saflık, saflık olgusunun eleştirisi, günah (ve bu çerçevede masturbasyon) olduğunu söyleyebilirim. Kerberos’un babafingosunu, erkek köpeklerin genellikle yaptığı gibi, üreme organını yalayarak temizlememesinin saflık bağlamında verilişi, şiirin ana temasının masturbasyonu günah sayan anlayışla bir hesaplama olduğunu öne sürebilirim.

“isadora’nın eşarpları” muhtemelen 1877-1927 yılları arasında yaşamış danscı Isadora Duncan’ın giyiminde demirbaş statüsünde bulunan rengâhenk eşarplara gönderme yapmaktadır.

april 18

Bir Sylvia Plath şiiridir:

April 18
by Sylvia Plath

the slime of all my yesterdays
rots in the hollow of my skull

and if my stomach would contract
because of some explicable phenomenon
such as pregnancy or constipation

I would not remember you

or that because of sleep
infrequent as a moon of greencheese
that because of food
nourishing as violet leaves
that because of these

and in a few fatal yards of grass
in a few spaces of sky and treetops

a future was lost yesterday
as easily and irretrievably
as a tennis ball at twilight
___________________________________________
18 Nisan

tüm dünlerimin sümüğü
çürür kafatasımdaki oyukta

ve midem kasılsaydı
hamilelik ya da kabızlık gibi
açıklanabilir bir olaydan ötürü

anımsamazdım seni

yahut yeşil peynirden bir ay misali
nadir görülen uykudan ötürü
menekşe yaprakları kadar besleyici
yiyecekten ötürü
tüm bunlardan ötürü işte

ve bazı ölümcül çimenli avlularda
göğün ve ağaç tepelerinin bazı boşluklarında

bir gelecek kayboldu dün
kolayca ve yeri doldurulamazca
bir tenis topu misali alacakaranlıkta

Sylvia Plath (1932-1963, ABD)
Çeviren: ismail Haydar Aksoy

the applicant

Bir Sylvia Plath şiiridir:

The Applicant

First, are you our sort of a person?
Do you wear
A glass eye, false teeth or a crutch,
A brace or a hook,
Rubber breasts or a rubber crotch,

Stitches to show something's missing? No, no? Then
How can we give you a thing?
Stop crying.
Open your hand.
Empty? Empty. Here is a hand

To fill it and willing
To bring teacups and roll away headaches
And do whatever you tell it.
Will you marry it?
It is guaranteed

To thumb shut your eyes at the end
And dissolve of sorrow.
We make new stock from the salt.
I notice you are stark naked.
How about this suit –

Black and stiff, but not a bad fit.
Will you marry it?
It is waterproof, shatterproof, proof
Against fire and bombs through the roof.
Believe me, they'll bury you in it.

Now your head, excuse me, is empty.
I have the ticket for that.
Come here, sweetie, out of the closet.
Well, what do you think of that?
Naked as paper to start

But in twenty-five years she'll be silver,
In fifty, gold.
A living doll, everywhere you look.
It can sew, it can cook,
It can talk, talk, talk.

It works, there is nothing wrong with it.
You have a hole, it's a poultice.
You have an eye, it's an image.
My boy, it's your last resort.
Will you marry it, marry it, marry it.
_____________________________________________
Aday (Sylvia Plath)
Öncelikle, bizim türden biri misin?
Kullanır mısın
Camdan bir gözü, takma dişleri ya da bir koltuk değneğini,
Bir teli yahut bir kancayı,
Kauçuk memeleri ya da kauçuk bir kasığı,

Bir şeyin eksikliğini göstermek için bir ilmiği? Yok, yok mu? Öyleyse
Nasıl verebiliriz sana bir şeyi?
Kes ağlamayı.
Aç ellerini.
Boş mu? Boş. Burada işte dolduracağın

Bir el ve isteklidir
Çay fincanlarını getirmeye ve başağrıları düzlemeye
Ve ne söylersen yapmaya.
Evlenir misin bununla?
Garantilidir

Başparmakla kapatmaya gözlerini en nihayetinde
Ve hüzünden erimeye.
Yeni bir stok mal yapıyoruz tuzdan.
Fark ettim büsbütün çıplaksın.
Ne dersin bu takım elbiseye –

Siyah ve kaskatı, fakat kötü durmadı üstünde.
Evlenir misin bununla?
Suya dayanıklı, yıpranmaya dayanıklı, dayanıklı
Ateşe ve damı delen bombalara.
inan bana, defnederler seni bununla.

Sıra kafanda, kusura bakma, bomboş.
Fakat bunun çaresi bulunur bende.
Gel buraya, tatlım, çık dolaptan dışarı.
Peki, buna ne dersin?
Kağıt gibi yalın başlarken

Fakat yirmi-beş yılda bu kadın gümüş olur,
Ellide, altın.
Canlı bir oyuncak bebek, nereye baksan.
Dikiş dikebilir bu, yemek pişirebilir bu,
Konuşabilir bu, konuşabilir, konuşabilir.

Çalışabilir bu, bir hatası yoktur bunun.
Bir deliğin varsa, yara lapasıdır bu.
Gözün varsa, bir resimdir bu.
Oğlum, senin son çarendir bu.
Evlenmek istersen bununla, evlen bununla, evlen bununla.

Sylvia Plath (1932-1963, ABD)
Çeviren: ismail Haydar Aksoy

mirror

Bir Sylvia Plath şiiridir:

MIRROR
by Sylvia Plath

I am silver and exact. I have no preconceptions.
Whatever I see, I swallow immediately.
Just as it is, unmisted by love or dislike
I am not cruel, only truthful –
The eye of a little god, four-cornered.
Most of the time I meditate on the opposite wall.
It is pink, with speckles. I have looked at it so long
I think it is a part of my heart. But it flickers.
Faces and darkness separate us over and over.

Now I am a lake. A woman bends over me.
Searching my reaches for what she really is.
Then she turns to those liars, the candles or the moon.
I see her back, and reflect it faithfully
She rewards me with tears and an agitation of hands.
I am important to her. She comes and goes.
Each morning it is her face that replaces the darkness.
In me she has drowned a young girl, and in me an old woman
Rises toward her day after day, like a terrible fish.
__________________________________________________________
Ayna
Gümüştenim ve hatasızım. Önyargısızım.
Gördüğümü anında yutarım.
Olduğum gibiyim, sevgiyle ya da sevgisizlikle puslanmadım.
Zalim değilim ben, yalnızca gerçekçiyim –
Dört köşeli, küçük bir Tanrı gözüyüm.
Çoğu zaman karşı duvarı düşünürüm.
Benekleriyle pembedir. Sanırım o denli baktığımdan
Yüreğimin bir parçasıdır. Fakat çırpınır.
Yüzler ve karanlık bizi tekrar tekrar ayırır.

Bir gölüm şimdi ben. Araştırarak
Kendisi olan ufuklarımı, eğilir üzerime bir kadın.
Sonra döner o yalancılara, mumlara ya da aya.
Sırtını görürüm, ve yansıtırım sadık bir şekilde.
Göz yaşlarıyla ve ellerin tahrikiyle ödüllendirir beni.
Onun için önemliyim. Gelir ve gider.
Yüzüdür her sabah karanlığın yerini alan.
içimde boğdu genç bir kızı, ve korkunç bir balık gibi
Yaşlı bir kadın doğrulur ona doğru içimde günden güne.

Sylvia Plath (1932-1963, ABD)
Çeviren: ismail Haydar Aksoy

daddy

Babişko

Yapmazsın artık,
Yapmazsın. Bir hapşırık
Ya da soluk alış benim için cesaret işi.
Ey yoksul ve beyaz, bir ayak gibi
içinde otuz yıl yaşadığım siyah papuç.

Babişko, seni öldürmek zorundaydım.
Sen kendin öldün, ben zaman bulamadım -
Mermer misali ağır, bir çanta dolusu Tanrı,
Tiksinç anıt, tek bir boz tırnaklı,
Bir Frisco foku kadar endamlı.

Ve hilkat garibesi Atlas’ta bir kafa
Akıtır yeşil fasulyeleri maviliklere,
Güzelim Nauset açıklarındaki sulara.
Dua ederdim kendine gelesin diye.
Ach, du.

Alman dilinde, o Lehistan şehrini
Ezerek yamyassı etti
Savaşlar, savaşlar, savaşların merdanesi.
Fakat o şehrin adı sıradandır.
Leh dostum diyor ki

Bir ya da iki düzine vardır.
Yani asla söyleyemem nereye
Koyduğunu papucunu, tohumunu,
Seninle hiç konuşamadım.
Çeneme saplandı dilim.

Dikenli tellerin tuzağına saplandı.
Ich, ich, ich, ich,
Handiyse konuşamıyordum.
Her Alman’ı sen sanıyordum.
Ve o tiksindirici lisan

Bir lokomotif misali, bir lokomotif gibi
Çufçuflayarak Dachau’ya, Auschwitz’e,
Götürüyordu beni Belsen’e, bir Yahudi misali.
Konuşmaya başladım bir Yahudi gibi.
Sanırım pekala olabilirim bir Yahudi.

Tirol’un karları, Viyana’nın berrak birası
Ne o denli saftır ne de gerçeğin aslı.
Çingene atalarımla ve tuhaf talihimle
Ve Taroc iskambil destemle ve Taroc destemle
Biraz Yahudi olabilirim.

Hep korktum senden,
Luftwaffe oluşundan, karmaşık belâgatından.
Ve o düzgün bıyığından
Ve o parlak mavi Aryan gözlerinden.
Panzer-adam, panzer-adam, Hey Sen –

Tanrı değilsin fakat bir gamalı haçsın
Öyle karasın ki bütün gökleri boğarsın.
Bir Faşist’e tapar her kadın,
iner yüze çizmesi o hayvanın,
Senin gibi hayvandır yüreği o hayvanın.

Babişko, durursun karatahtanın önünde,
Bende bulunan o resminde,
Ayağın yerine, çenen ikiye ayrıktır
Ne ki daha az şeytan sayılmazsın, hayır
Benim kıpkırmızı yüreğimi ısırıp ikiye bölen

O karanlık adamsın tastamam.
Seni gömdüklerinde on yaşındaydım.
Yirmisindeyken ölmeye çalıştım
Ve geri dönmeye, geriye, sana dönmeye.
Yapabilir diye düşündüm kemikler bile.

Ama çıkardılar beni çuvaldan,
Ve zamkladılar parçalarımı tekrardan.
Ve anladım ne yapılması gerektiğini.
Yaptım senin bir modelini.
Ve raflarla vidalara duyduğu sevgisini

Kara giysilerde taşıyan Meinkampf bakışlı bir adam.
Ve dedim ki, yapabilirim, evet.
Yani babişko, nihayete erdim nihayet.
Kara telefon kesildi kökünden.
Kıvrıla kıvrıla geçemez artık sesler.

Birini öldürmüş olsaydım, öldürürdüm iki kişi–
Ve bir zaman boyunca kanımı içti,
Öldürürdüm sen olduğunu söyleyen vampiri.
Yedi yıl boyunca, eğer bilmek istersen.
Babişko, artık sırt üstü uzanabilirsin.

Bir kazık o şişko kara kalbine,
Ve köylüler hiç sevmedi seni.
Dans edip tepiniyorlar üzerinde.
Hep biliyorlardı sen olduğunu.
Babişko, babişko, bok herif, işim bitti seninle.

Sylvia Plath (1932-1963, ABD)
Çeviren: ismail Haydar Aksoy

'Daddy' şiirini Sylvia Plath'ın sesinden dinlemek için: http://www.youtube.com/watch? v=6hHjctqSBwM

the moon and the yew tree

Çeviren: ismail Haydar Aksoy

child

Bir Sylvia Plath şiiridir:
Child
by Sylvia Plath

Your clear eye is the one absolutely beautiful thing.
I want to fill it with color and ducks,
The zoo of the new

Whose names you meditate -
April snowdrop, Indian pipe,
Little

Stalk without wrinkle,
Pool in which images
Should be grand and classical

Not this troublous
Wringing of hands, this dark
Ceiling without a star
_______________________________
Çocuk

Güzel bir şeydir kesinlikle berrak gözün.
Renkle ve ördeklerle doldurmak isterim onu,
Yeni olanın hayvanat bahçesiyle

Ki tefekküre dalarsın adlarıyla –
Nisan kardeleni, Kızılderili piposu, (*)
Dümdüz

Küçük bitki sapı,
Muhteşem ve geleneksel tasvirlerde
Birleşebilir

Ellerin bu sıkıntılı
Burulması değil, bu yıldızsız
Karanlık tavan

Sylvia Plath (1932-1963, ABD)
Çeviren: ismail Haydar Aksoy

(*)çevirenin notu: “Kızılderili piposu”, “Indian pipe” karşılığı olarak kullanılmıştır. Latince adı 'Monotropa uniflora” olan çiçeği pipo şeklinde beyaz bir bitkidir.

ennui

Can Sıkıntısı

Çay yaprakları engelliyor afete davetiye çıkaranları,
tasarlarlar hiçin bulunduğu gelecekleri;
çingene ayasının çaprazında ve esnerken kız
fethedilecek bir varta kalmadığı kehanetinde bulunacak hâlâ.
Tehlike temelsizdir şimdi: naif şövalye
bulur modası geçmiş devleri ve adı duyulmamış ejderhaları,
düpedüz saçmasapan bir şekilde suçlarken
bezgin prensesler dehşete meyil duyulmasını.

James’vari korudaki hayvan sıçramayacak asla,
zorlayarak kahramanın bunalımlı donuk kariyerini;
ve ilgisiz melekler oynarken Tanrı’nın kozunu,
canı sıkılmış arena güruhu bir kezcik hevesli görünür,
tahribat olsun umuduyla, ne ricalar ne de ikramiyeler
ayartabilecek yazgının anlamsız kapısından hanımı ya da kaplanı.

Sylvia Plath (1932-1963, ABD)
Çeviren: ismail Haydar Aksoy

mad girls love song

Çeviren: ismail Haydar Aksoy

i am vertical

Çeviren: ismail Haydar Aksoy

the night dances

Çeviren: ismail Haydar Aksoy

southern sunrise

Çeviren: ismail Haydar Aksoy

elm

Çeviren: ismail Haydar Aksoy

cut

Çeviren: ismail Haydar Aksoy

barren woman

Çeviren: ismail Haydar Aksoy

winter trees

Çeviren: ismail Haydar Aksoy

tulips

Çeviren: ismail Haydar Aksoy