bugün

entry'ler (38)

tahrir vazifeleri

yeraltından notlarla eş zamanlı okunduğunda dostoyevskiden bile soğutabilecek ismet özel kitabıdır. evet sevdiğim insanlar hakkında çok objektif düşünemiyorum ama elden gelen bu. tahrir(yazma) göreviyle vazifelendirildiğini söyleyen huzursuz anlaşılmaz ve sert sözlerin adamına ait sert kitap.

'şimdi ortama ayak uydurmakla büyük bir suça ortak olduğunuzu söylüyorum'

nymphomaniac

gişe sansasyonu yok bilmem ne diyerek kuru gürültü çıkaranlar ve bizim gibi filme çok anlam veremeyenler için dücane cündioğlu yazmış artık çok da konuşmaya gerek yok. http://ducanecundioglusim...ema-delisinin-oykusu.html

salo o le 120 giornate di sodoma

marquis de sade'ın isminin hakkını verdiği bir sadistlikle yazdığı eserinden uyarlanan ve aynı derecede mide bulandırıcı pier paolo pasolini filmi. felsefe ve sinema kitabındaki 'cinselliğin hristiyancası' yazısından ötürü dikkatimi çeken fakat izledikten sonra birkaç gündür kendime gelemediğim filmdir. bazı sahneler aklıma geldikçe-ki aklımdan gitmesi şu anlık zor- şöyle bir titreme yapıyor bende biraz da baş ağrısı. lars von tirer'in nymhomaniac'ından çok daha sert sahneleri var. filmi sonuna kadar izleyebilene helal olsun!

tutunamayanlar

yediyüzyirmidört sayfalık tutunma mücadelesini gün itibari ile kazandığım oğuz atay kitabı. dikkat! tanımı oğuz atayın ta kendisi yapıyor:
tanım:bu kitap ne ciddi kavgaların, ne büyük ve yaygın sıkıntıların ne de ezilen insanların romanıdır; bu kitap mustarip bir ruhun iç çekişlerinin romanıdır. syf.559

o zaman bat dünya bat!

stalker

dücane hocanın ifadesiyle tarkovski sinemanın vicdanıdır. ve bu da benim ifadem olsun stalker sinemanın kayıp ruhudur.

uzak

'ben fotoğrafı bırakıp sinemaya geçicem, tarkovski gibi filmler yapıcam.'-diyordun noldu hani?

yakın zamanda bir ortamda tartıştığımız ertelenmiş cinsellik konusu üzerine izlediğimde yönetmeninde bazı sahneleriyle bana hak verdiğini düşündüğüm nuri bilge ceylan filmi. ilginç olan ise bazı filmler bazı sahneleriyle gerçekliklerini yitirirken uzak filmi bazı sahnelerindeki gerçeklikle film olma özelliğini yitiriyor gibi. bir noktadan sonra iki kişiyi gizli kamera ile izliyormuşsunuz gibi
bir gerçeklik sunuyor size. hareketler, oturmalar, kalkmalar, hatta yan rollerin birer cümlelik replikleri bile öyle doğal oynanmış ki. Evet bir şeyi sadece övmek sağlıklı bir eleştiri olmaz ama kendi adıma başka bir şey yazsam filme haksızlık etmiş olurdum. Bir de mahmut film izlerken tarkovskinin sekanslarının filme dokunuşu, stalker'a burada da rastlamak, ayrı bir güzellik.

not: evet iç sesim haklısın. uzun süredir ismet özel okumuyoruz. eksiğiz.

18 nisan 2014 uludağ sözlük entelektüel hareketi

her daim olması ümidiyle, destekçisiyiz .

bir artı bir eşittir bir

dücane cündioğlunun bersay iletişim aracılığıyla verdiği beş derslik felsefe
derslerinin ilkidir. hayatın matematiksel(muhayyile,bilinç,gök,astronomi)
yorumunun insanoğlunu ve evreni matematikleştirdiği yani makineşletirdiği bir çağda, bir artı bir'in bire eşit olması
imkansızdır ve temenni odur ki 'makinalaşmak istiyorum' algısındaki bir dünyada insanın bir makinadan
daha fazlası olduğunun anlaşıldığı, bir damla artı bir damlanın daha büyük bir damla olduğu yani bir artı birin bire eşit
olabileceği bir dünyada yaşabiliriz.
not: tarkovski de bir filminde bir artı bir eşittir bir' demiş. o zaman ciddi ciddi üzerinde düşünmek lazım.

şehir insanı

şehir, birçok duygusunu törpülüyor insanın. durmaya, durabilmeye, şöyle bir kenara çekilmeye, kendini dinlemeye izin vermiyor. çirkin ellerini uzatarak sizi müthiş bir akışın içine sokuyor. daha kötüsü insanın bir yerden sonra körele körele bütün farkındalığını yitirmesi gerçekleşiyor. ya da bazılarımız doğrudan bu farkındasızlığın içine doğuyor, düzen buymuş diyerek o da kendini bırakıyor bu acımasız akışa. birbirini dinlemeyen insanlar çoğalıyor. dış görünüşlerine göre sınıflandırılmalar yapılıyor. kalabalıkta omzunun değdiği insanlarla kapanmaz uçurumlar oluşuyor. şükür ki bu kadar ceset arasında duramayan insanlar da çıkıyor da bize de insanın olduğu her yerde umudun da olduğunu kanıtlıyorlar. öyle ki turgut uyarın dağlara çıkma isteğine hak vermemek elde değil ya da cündioğlunun bir adaya kaçışına, mağaralara sığınan insanların incinmişliğine. ama önemli değil bunlar ne de olsa dünyanın merkezine kendimizi koymuş insanlarız. yaşa böyle şehrin insanı, şimdilik ölümüne kadar hayattasın.

ne kedisiz ne kitapsız

gece gece kitap okurken kedinizin gelip kucağınızda uyumasıyla aklınıza bilge karasuyu getiren iç geçirmedir. ikisinden de vazgeçmek çok zor.

charles bukowski

there's a blue bird in my heart . üstat değildir. yaşayış şekli falan da çok tasvip edilmez ama o ses nedir arkadaş. sadece bunun için bile saygı duyulur.

dergi çıkarmak

evet biraz meşakkatli iştir doğrudur fakat herşeye değebilecek eylemdir. tabii eğer dergi çıkarmaktan para kazanmak gibi bir derdiniz yoksa bütün bu resmi işlere gerek kalmaz. o zaman da hatırla iş yapabileceğiniz bir ekibiniz ve en önemlisi bir matbaacı tanıdığınız olması gerekir. sonra alırsınız derginiz gider istiklalde mephisto'ya bırakırsınız onlar da kendi barkodlarını basarlar dergiye ya da kadıköy'de bir kaç cafeye bırakabilirsiniz. bu mekanlara bakın hem bizim dergiyi de görürsünüz. dergi hür tefekkürün kalesidir efenim hem de her şeye rağmen.

dücane cündioğlu

tek başına ense kökünü bile göremeyecek kadar aciz olan insanın hakikat denen zorlu ve tek kişilik yürünen bir yolda bir muallimin eğitiminden geçmek zorunda olduğu gerçeğini göz önüne alırsak kendisi bu konuda iyi bir muallimdir. yoksa bu yol uzundur menzili de çoktur. yanlış yola çıkmamak için soframıza teşrif etmiş düşünce adamıdır.

erkan oğur

bir yazar sayesinde tanıdığım onun içinde geç kalmışlığın acısını her şarkısını dinlediğimde hissettiğim güzel insan. ama geç kaldık diye de öyle tüketim çılgınlığıyla da dinlememek gerekir . böyle bir şeyi erken tüketmek istemiyorum. bir sevda şarkısı müthiştir örneğin ama hep dinlememeye dikkat etmek lazım. müthiş bir değer. hala dinlememiş olan varsa gözü kapalı dinlesin. mecazi değil cidden gözü kapalı dinlesin. bakın nerelere gidiyorsunuz. günlük onca saçma sapan geçici şeylerden sıyrılıp kendinizi dinlemenize fırsat verir. daha ne olsun.

itirazım var

onur ünlünün bu sefer çok tutacak bu sefer çok kişi izleyecek diyerek yaptığına inanmadığım yeni filmi. sen aydınlatırsın geceyi filmini tek kopya ile ana akım sinemanın acımasızlığından korumuş biri olarak bu filmi de öyle çok bir başarı sağlamayacaktır. zaten bunun peşinde olduğunu da sanmam. yine sadece bizim gibi sadık onur ünlü izleyicileri seyredecektir. onbeşinde film festivalindeymiş. merakla bekliyoruz.

masumiyet müzesi

her ne kadar kitabını okuyup gitmeniz gereken bir müze olsa da okumadan gittiğiniz takdirde de yetmişli seksenli yıllara ait eşyaları görebileceğiniz orhan pamuk müzesi. tabii kitabı okuyup o söndürülen sigaraları sıra sıra görmeniz çok farklı bir duygudur. müze-kitap fikrinin orjinalliğine hak vereceksiniz.

gecenin şarkısı

gece gece erkan oğurdan -bir sevda- dinleyebilirim bu kafayla. ama o da dağıtır ya neyse.

osmanlıca

en kestirme yoluyla ecdadın dili evladın bilmediğidenir buna. bu topraklar üzerinde ecdadın dilini bilmemenin çok ızdırabı çekildi, çekiliyor ve ne yazık ki çekilmeye devam edecek. tefekkür derinliği, düşünce ufku, kelimeden manayı gidişin zenginliği için tiz elden öğrenilmesi gerekir.

requiem for a dream

şöyle bir versiyonu vardır ki çok beğenilmiştir
https://www.59saniye.com/...r-a-dream-kukla-versiyon/

ana kitabevi

d&r ve türevlerinden kitap alan insanları cezbetmeyecek cağaloğlundki kitabevidir. kitap konusunda ticari kaygıların en minumum olduğu kitabevlerinde şöyle dükkan sahibi ile oturup bi çay içip kitap sohbeti yapabileceğiniz çok az kitabevi kalmıştır. öğrenciye de süresiz yüzde kırk indirimi mevcuttur.