bugün

sevdiği entry'ler

din halkı uyuşturan bir afyondur

“Din halkı uyuşturan bir afyondur”

(Karl Marks)

-----------------------------------

Karl Marks, Hegel’in hukuk felsefesini eleştirirken, insanın Tanrı ihtiyacının maddî ve felsefî temellerini anlamaya çalışmıştır.

Marx’a göre din, olumlu özellikler taşıyan bir “yanılsama”dır;

acı çeken insanın “tesellisi”dir.

“Din halkı uyuşturan bir afyondur” ifadesini bu anlamda kullanmıştır.

Marx’ın sözleriyle din, ezilen varlığın,
“iç çekişi/inleyişi”,
taş yürekli dünyanın vicdanı,
“ruhsuz maddi koşulların ruhu”dur.

Marx’a göre, bu “yanılsama”yı yok etmeye çalışmak yersizdir;

gereken, ona yol açan ortam ve koşulların ortadan kaldırılmasıdır.

Biz
(bizim gibi düşünenler)

dine değil, dinin siyasallaştırılmasına,

caminin ya da tarikatların toplum üzerinde dini-ideolojik egemenlik kurmasına,
bugünün toplumunu 7. asrın kurallarına göre biçimlendirme girişimine karşıyız.

insanları dinsizleştirmek,
onların inançlarıyla alay etmek ya da din karşıtı propaganda yapmak hiçbir zaman bizim gibi düşünenlerin işi olmamıştır.

Peki biz hangi toplumun bireyleriyiz?

"Biz"

(Bizim gibi düşünenler)

Mustafa Kemal ve arkadaşlarının kurduğu,
aydınlanma ve ilerleme düşüncesine bağlı laik toplumun,
devrim kanunlarıyla kurulan Cumhuriyet’in fertleriyiz.

Tarikat-ticaret-Cemaatin içinde Tanrı’nın kulu değil,
laik hukuk devleti içinde özgür yurttaş olma bilinciyle yetişen Bu bilinç sayesinde Atatürkçü olan cumhuriyet devrimleri öğretmenlerinin yetiştirdiği öğrencileriz.

Biz buyuz!

(Cumhuriyetin öğretmenlerine minnettarız)

görsel

düşün ki o bunu okuyor

görsel

hiç farkına varamadığım sevgililerim olurdu arada,
Ama gece olunca kalan olmazdı.
çocuğu veya annesi vardır diye kalamazlar, bu yüzden genelde kavga çıkardı.

hafta sonunu iple çekerdim kavuşmak için, bir problem çıkar gelemez, hafta sonu zehir gibi olurdu.

görünürde bir sevgilim olsa da ,
odalarda dolaşan biri yoktu.

balkonda çay içelim mi canım,
gelsene güzel bir korku filmi başladı diyen bir ses çıkmazdı.

yatakta sağa sola dönüp uyumaya çalışan bedenim isyan eder,
balkona çıkıp serinleten bir türk kahvesinin aromasında, sarılamadığı
sevgilisinin teninin titreşimlerini arardı.

bu yalnızlık değil,
çaresizliğin tanımıydı aslında..

"Ruhumuzdaki altyazılar"

(Fotoğraf şirince ayasosti kilisesi)

benim ki hep ortada durur

görsel

Bir tuhafiyecinin yanında çıraklık yaptığım yaz tatili bitmiş, okul açılmasına on gün Kala, Orta üçüncü sınıfa hazırlık için kitap defter alma telaşı başlamış,
yazlıklardan
Dönen Arkadaşlarımın hayali tatil aşkları aramızdaki magazin haberlerinin trend topic listesi olmuştu.

Babam gitmiyoruz diye matasyondaki evi kiraya verdiği için denizi ancak
Evimizin mutfağında asılı büyük fotoğraflı takvimde görür.
Geceleri rüyamda, Yüzümü sevinçli bir köpek gibi yalayan dalgalar arasında, bata çıka yüzdüğümü Hayal ederek uyur, sabah altı buçukda başımda dikilen babamın

“kalk işe geç kalacaksın”

Diyen soğuk ses tonu ile uyanır, annemin bir bardak ılık süt
ve bir dilim sanayag sürülmüş ekmeğini ayakkabılarımı giyerken yer ve içer, Babamla birlikte besmele ile açacağım dükkanın kapısında babama hayırlı işler diler,
Kepenk kilitlerini açardim.

Nihayet çalışma sürem bitmişdi.

Annem, öğleyin baban seni terzi Fuat abi'nin dükkanında bekliyor deyince şaşırdım.
Neden dediğimde, “okul için yeni takım elbise diktirecek ben söyledim” dedi.

Fuat abi'nin dükkanı ulu cami civarında ve uzaktı,
ilk takım elbisemi de o dikmişti.

Telaşla evden çıktıgimda annem balkondan sesleniyordu,
"söyle paçaları beş santim uzun yapsın, sonraki sene kısa olmasın."

Mavi boyası dökülmüş çift kanatlı tahta kapının ince uzun cam penceresinden görünen,
saçları kırlaşmış ufak tefek, zayıf ve somurtkan bir adam.

boynundaki mezura yatarken bile çıkmıyor galiba diye düşündüğüm ,
sınıf arkadaşım çekingen Neşet' in babası, Fuat amca.

Önce ceket için omuz ve göğüs ölçüsü, kol ölçüsü aldı,

Babam daha gelmemişti.

Selamün aleyküm sesini duyunca babamın geldiğini anladım.
Kafamı çevirdim hoşgeldin baba dedim.
sagol oğlum dediğinde
Fuat amca kollarını kaldır dedi.
Denileni hemen yaptım,
Fuat amca önümde diz çöküp dizlerimin yanından
Bele kadar bacak bel ölçümü aldı,
Sonra bana kısık sesle bakmadan sordu,

“Sağ mı yoksa sol mu”.?

Anlamadım Fuat amca dedim.
Sıkkın bir yüz ifadesi ile tekrar etti,
“sag mı , sol mu oğlum'

Önümde diz çökmüş olan Fuat amcaya aptal aptal bakıyordum,
Döndüm babama baktım,
babam tercüman gazetesinde ki Ahmet kabaklı' nın köşe yazısını okuyordu.

Fuat amca babama döndü,

” Ahmet bu çocuk ne yana yatırıyor” dedi.

Babamda ses yok..

Ben konuşulanlardan hiç bir şey anlamıyorum.
Kafamı tekrar döndüm babam kapının önüne çıkmıştı.

Fuat amca dizleri üzerinde yüzünü bana doğrulttu,

"evladım pipini sağa mı, yoksa
Sola mı yatırıyorsun" derken sesi şefkatliydi.

Ölçüyü ona göre yapacam dedi.

Utanarak cevap verdim.

“Benim ki hep ortada durur”



“Şiiren”

sadece ankara da yaşayanların bilebileceği şeyler

görsel

Siyah beyaz filmlerdeki grinin yirmi dört ton olduğu aşkları özlüyorum,

akşam olup günün son aydınlığı karanlığın elini ürkekçe tuttuğunda,
Buluşmak için okul kapılarında çıkışını beklediğim dakikalar, gülmeye hazırlik yapan konser öncesi kulis telaşına döndürürdü yüzümü.

"Kim o"
sesini kapının arkasında duyamadigim,

Vurdumduymaz zilin, sağır düşüncelere daldığı anları aklıma getirmeye çalışan hafızama öfkelenir,

Dar merdivenlerden aşağı basamakları otomatik sayan içimdeki sesle, siyah beyaz karanlığa düşmemeye çalışırdım.

En sevdiğim tonu,
sert kızgın yağmurun tok sesle, kaldırım üstüne gelişini haber veren nalçalı topuk sesleriydi.

Ürkek Bir Genç kızın peşinden , seni takip ediyorum diyen gri bulutların üzerimize hovarda şalları örttüğü,
Siyah beyaz ankara' da..

(Heidi, kahvemdeki keyif ol)

“Şiiren"

anın görüntüsü

görsel

göğsünün üzerine tıklayan parmaklarımın ucunda hassas bir konu var,

Kalbin bana atıyor,
Duyuyorum,

tembel güneşin, denize esen rüzgara boyun eğdiği saatlerde,

yosun mavisinin, tenime itaat ettiği dakikalar,

hep karışır,

aklımın sol kenarındaki kanapede oturan, susmaz sancılar bağırır,

yengeçler kıskaçlarını aşağı çeker,
dalgalar korkar döner,

Taş kesilir kıvrak balıklar,

kızgın sıcağa bağıran kumlar, teyemmüm eder geçmişe,

hep bir ağızdan rükû'ya durur,

ibadet etmeyen gerçeğin kendisine..

Ve secde eder gerçekler,

Yâr’ in görünmeyen her yerine..

"Şiiren"

işledikleri günahları allah bilirmiş

görsel

Senden esen rüzgarlar eşliğinde biraz serin buraları,

Güneş bile gölgeye çekilmiş,
Çocuklar parkta gözetimsiz,

Annelerin ojesiz ellerinde sert kış'a hazırlık şişleri, haroşa.

Refika menopoza girsem de kurtulsam, ped parasıyla Starbucks' da latte içerim demiş,

Dudaklarda semahatin kızı nişanı atmış, duydun mu.?

Oğlan tarafı geri istemiş alpaka gondolu içinde çukulatayı,

Hümeyra ağlıyormuş,

Kız bilezikleri vermem demis,

Oğlunuz kızımı öptü demiş annesi,

Baba Kahveye çıkmıyor, susmuş hiç konuşmuyormuş,

Oğlan kızı çıplak görmüş,

Denizin içinde oynaşmışlar, benim oğlan ablasına söylemiş,

Meğer hoca nikahı yokmuş,

işledikleri günahları Allah bilirmiş,

"Şiiren"

kitap alıntıları

görsel

bu aralar kasvet var siyah gecenin serinliğinde,
az sonra ihtilal sessizliği gelecekmiş gibi ürkek
bir boşluk , uzattığı kelepçe ile yanıma oturacak sanki.

sana söyleyeceklerim var diye başlamasa bari.

bilmiyorum.

hep can sıkıntısı, diye başladığında
ilk gördüğüm, canlı pembe dilinin konuşurken aradan
görünmesiydi,
utanıp, bakışlarımi iki kaşının arasının altında, burnunun
başladığı yere çevirdim.

birisi söyledi ama kim hatırlamıyorum, böyle baktığımda
karşımdaki iki gözüne de bakabildigimi sanırmış.

“Elleriniz ince ve uzun, sanatçı eli gibi güzel”
Dediginde utandım, başımı öne eğdim.
Tekrar kafamı kaldırdığımda, samimi gülümsemesini Gördüm.

Beyaz dişlerinin arasından,
öne doğru hafifçe çıkmış sarıya benzeyen köpek dişleri
Onu biraz daha çocuksu ve masum kılıyordu.

ikimiz de aynı anda konuşmaya başladık,

“Havada ihtilal sessizliği var”

“Şiiren”

(Daha çıkmadı)

sen

görsel

T: ikinci tekil şahıs
: Sen
______________&__________

Elin degmedigi için kahvemde gül yok bugün,

Tam da şimdi saçın koktu yanımda,

Az yaklaşsana yamacıma,

Şiir rüzgarı üflerim biraz da,

Ensende adımlar atar çapkın sözcüklerim,

Saçlarını karıştırır yaramaz gözlerim,

Omuz başında uykuya dalar arzulu hayallerim,

Bir rüzgar estirir sırtına yaslanan dalgalı göğsüm,

Bir balıkçı teknesi gibi alabora olur, belinde kavuşan oruçlu ellerim,

Ruhunda şezlong kurup, kalbinin güneşine teslim olur üşüyen sessizliğim,

Konuşmalarının sıcaklığında ısınır buz tutan düşüncelerim,

Daha önce hiç seni görmeyen gözlerim,

Az yamacıma gelsene,

Hadi, elini uzat elime,
Dudağımda avuçların koksun,

Gözün düşsün, gözümün içindeki yalnız denize,

Bir aydınlık oluşsun ıssız yüreğimde,

Kelebek kanatları acıksın gülüşünün en dibinde,

Bir damla yaş dökülsün yüzünün rengine,

Az yamacıma gelsene..

“Şiiren”

sevgiliyi özlemek

görsel

( Tanımı imkansız aşklar omleti yapıyorum bu sabah)

Buzdolabından çıkarttıgım tereyağının flörtöz kıkırdamalarına, ses çıkarmadan kulak kabarttigimda, çapkın bıyıklı Ezine peynirinin iltifatlarını duydum.

Sizi yatak odasına alacam diye kandırarak , erkenden uyanan teflon tavaya atıp aşkın ateşini yakarken,
Üniversiteden yeni mezun, bir litrelik cam kavanozun içine kırdığım yumurtalar için beni uyarmışlardi.

Bunlar gece hayatını seven, barlara diskoteklere takılan tavuk yumurtasıdır,
Ayıptır söylemesi biraz hafif meşrep olurlar, girdikleri ortamı bozarlar, küfürlü konuşurlar diye.

Henry miller' in, anais nin' e yazdığı aşk mektuplarını okuyan Kayseri ununu hüzünlü görünce sordum.
“iyi misin dostum”
Kitaptan etkilendiğini söyleyince, kafamı sallayıp
Lazımsın bana deyip iki kaşık yumurtaların üstüne bırakırken,

hergün kahvaltı sofrasına bırakmak için gül kesmekte kullandığım maço bakışlı makasın yardımıyla balkondaki minderde tembel tembel yayılan maydonozlardan beli bükülenleri, bel fıtığı ameliyatı yapacam deyip kestim.

Tavada sevişip uyuya kalan peynir tereyağ çiftinin üzerine zayıflama diyeti yaptırdığım bir capia biberi minik minik doğrarken,
“abi ben seni böyle bilmezdim”
Cümlesini duyunca içim acıdı.

Yeteri kadar bekar tuz, biraz havalı pul biber ve kıvam kolaylaştırır diye yeşil gözlü, az zeytinyağını kavanozda depresif mikserle karıştırıp ,
Güleryüzlü teflon tavaya boşaltıp her iki tarafı da havada taklalar attırarak pişirdim..

Canımm...

"çay sevdalari filminin başlama gong' u çaldı."

Bir pembe gülü sofrada sana bakıp üzülsün diye bıraktım.

Çünkü sen beyaz papatyasın..

"Şiiren"