bugün

sevdiği entry'ler

sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

insanlar ölümün ve bir insanı kırmanın zor olduğunu düşünüyor Oysa bir şeyi iyileştirmek ve bir umut aşılayabiliyor olmak bunlardan çok daha zor. Bir çiçeği gövdesinden kırdığınızı düşünün veya elinizdeki bardağı duvara atıp tuzla buz olmasına neden olduğunuzu. Ya da yakın olduğunuz bir insanın bam teline dokunacak o tek sözü söylediğinizi varsayın. Bunlar saniyeler içerisinde gerçekleşiyor. Keza aynı şekilde; ölmek, öldürmek ve belki de her şeyden vazgeçmek. Oysa kırdığınız ve zarar verdiğiniz şeyleri düzeltmeniz yıllar bile alabilir. O insan bir daha güvenmez, bardak eskisi gibi dolmaz ve o bitki de kolay kolay iyileşmez. Umut da yoktur.
Tabii, Ölüm hariç; ölüme ömrünüzü de verseniz çaresi yoktur.
Bazı şeyler basit görünse de zordur işte.

cedidacer

Silinmek değil dert.
Hayat etti beni pert.
Gevezelik etmek değil muradım,
Bi' tatlıyım bi' sert :-).

hoşlanılan kadının size soğuk davranması

kişisel bir tercihtir. fazla duygusal olmayanları etkilemeyebilir ama duygusal birini kendini korumak adına onunla iletişimi azaltmaya yönlendirebilir. saygı duyulmalıdır tabi. herkes farklı bir ruh taşıyor neticede.

midyeci ahmet in 50bin tl maaşla usta araması

50.000 bin maaş ele ayağa düşmedi, herkes sikim sokum bölümleri okuyup üniversite mezunu olunca böyle işler değere bindi.

Git sik sok üniversitede iibf oku bakalım kim sana 50.000 maaş verecek.

Hahahasilktir.

esmeryakisikli denen yazarin ne yapmaya calistigi

anlasilmasi imkansiz olandir.

cop cop entryler, berbat laflar falan. sozlugun kalitesi dusuyor.

kırık olsa duramazsın diyen radyoloji teknisyeni

Anamcağızın ağustosta diz kapağı kırıldı kalbinde problem çıktı ameliyat olamadı. 2 sefer anjiyo oldu. Kalbi düzelirse en iyi ihtimalle Ocak yada şubatta ameliyat olabilecek. Ağrıyor mu çok ağrıyor ama maalesef duruyor çünkü durmak zorunda.

seni senden baska kimse affedemez

manganın yalan adlı şarkısında geçen,insanı kendinden alıp götüren,kim bulmuş nasıl bulmuş diye düşündüren süper söz.

sevgililer günü

14 şubata kabaca 9 ay 10 gün eklediğimizde, doğacak çocuğun yay burcu olması beklenebilir. ve, günün romantizmi, mumu, yemeği, ayısı, fili, hediyesi derken bayağı bir prodüksiyon gerektiren bu günün somut neticesi olarak, yay burcu insanların diğerlerine göre daha fazla olması kabul edilebilir bir öngörüdür..

ama, 2001-2014 türkiye doğum istatistiklerini incelediğimizde en fazla doğumun aslan burcuna, en az doğumun ise sürpriz bir biçimde yay burcuna isabet ettiği görülmüş... insanlar, bırakın en fazlayı, en az doğumu 14 şubat ve civarına endekslemiş ve bu bence sosyolojik bir araştırma konusu olmalı...

teorilerim:
- kızlar fil mil sevmiyor, kalp şeklinde çikolata getirdin diye gel sana bir çocuk doğurayım demiyorlar.. oyuncak ayıya yaptıkları tezahürat falan hep kolpa...
- 14 şubat kutlayan erkek ciddi niyetli değildir, baba olmak istemez (ki, bu çıkarsa çok feci işimize gelir),
- ekonomik tablo 14 şubat falan dinlemiyor, herkes yemeğine falan çıkıp, günü zararsız ziyansız kapatmaya uğraşıyor..

test materyalim bulunmadığı için pratik sonuçlar şu aşamada mümkün görünmüyor.

her gece yeminler ediyorum

Patlamaya hazırım. Bıçak kemiğe dayandı..

tüm sikliler gebersin

Kalbimi çatır çatır kırıp ruhuma hala sönmeyen keskin bir öfke yüklemiş olsalar da asla kadınlar için aynısını yöneltmeyeceğim dilek cümlesi.
Sadece kadınların kalbinin kırıldığını mı zannediyorsunuz yoksa ? iyi kafaymış.

tüm sikliler gebersin

Tüm sikliler gebersin de birbirimize mi kalalım. Kibarca ancak bu kadar yazabildim. Ben katılmıyorum. *

hezeyanlarım yaşanmışlıklarım ve ofis tuvaleti

ofiste tuvalete gitmek; hem doğaya, hem kendinize zulümdür. Çekilmez çiledir. Devinimsel bir serzeniştir. pırt yapan böcektir.

Sabah evden çıkmadan bu işi halletmeniz gerektiğini bilirsiniz, zira evde çözemediğiniz problemler saat 11:00 sularında ofiste ortaya çıkar. Ki bu sadece dışkısal problemler için değil, hatunsal problemlerde de geçerlidir. Şayet kız arkadaşınızla kavga ettiyseniz, ve sabah gönlünü almadan evden çıkarsanız, saat 11:00'de telefon gelir, dakikalarca "hayır, sen beni yanlış anladın" demek zorunda kalırsınız. Lakin bu başka bir yazının konusudur, dağılmayalım.

Bazen sabah ki bu umutsuz bekleyişi sonlandırmak için sıcak sular içersiniz, aç karnına sigaralar yakarsınız, artık sizde pavlov'un köpeği misali tuvaleti çağrıştıran uykusuz dergisini incelersiniz bir miktar. son umut doğadan form bile içersiniz, sırf ofiste tuvalete gitmemek için yaparsınız bunu, ama sabah 08:00'de içilen doğadan form, ne yazık ki vücuttan -önüne ne varsa katarak- saat 11:00'de çıkar. işte böyle bir günde, sırasıyla şunlar gerçekleşir;

Masanızdan usulca kalkarsınız, kimse sizi görmesin istersiniz, toplantıya gider gibi ciddi bir surat ifadesi takınırsınız önce, lakin tuvalete gittiğinizi gören insanların aklında "boku ciddiye alan adam" imajı oluşacağından korkarsınız. Bu sefer neşeli bir surat ifadesi takınırsınız, gel gör ki o zamanda insanlar hakkınızda "şen şakrak sıçan adam" diye düşünecektir. En sonunda msn'de iki nokta üst üste ve düz çizgi ile betimlenmiş surat ifadesini takınırsınız. Artık iş arkadaşlarınız, bu işe karşı özel bir hissiyat beslemediğinize inanacaktır. Emin adımlarla yürür, sert bir şekilde kapıyı açar, ve kabine "ulan tuvalet ben mi seni yeneceğim, sen mi beni" bakışı fırlatırsınız.

Kravatla tuvalete gidilmez zira ne zaman nereye düşeceği belli olmaz. kural bir, ortada umarsızça sallanan bir giyim eşyası varsa o mutlaka değmesini istemediğiniz bir yere değecektir. Kravatı çıkarırsınız, ardından gömlek gelir, zira gömlek denen giyim eşyasının en büyük zevki kırışmaktır, ki bir çok evlilik bu sebeptendir. Gömlek erkeklerin evlenmesini sağlayan hain bir kumaş parçasıdır*. Gömleği de çıkardıktan sonra, kravatla birlikte, çocukken bütün naifliğinizle tuvalette neden bulunduğuna anlam veremediğiniz askıya asarsınız.

Klozete şöyle bir bakarsınız, temizdir, ama siz daha temizsinizdir, ya da öyle sanarsınız. klozet kapağı örtüsünü çeker, güzelce klozete yayar, bir miktar tuvalet kağıdı koparır, tuvalete atar, "su sıçramasın dötüme bariyeri" örersiniz, ki bu yaptıklarınızla rahat bir ağaç kestirmişsinizdir doğada. "Her tuvalete gittiğimde bir fidan dikeceğim bundan sonra" diye düşünürsünüz. Klozete oturur, "fidanlar ağaca, ağaçlar ormana, ormanlar yurduma" isimli çocuk şarkısını mırıldana mırıldana işinizi bitirirsiniz.

Her zaman ki gibi tam çıkacakken, tuvalete biri girer, kabinden çıkıp onunla göz göze gelip "I know what you did last summer" diyen bakışlarıyla karşılaşmamak için ayakta kabinde beklersiniz. Vakit geçmektedir. Ofistekiler sizin için endişelenmeye başlamışlardır. Hafif terlemeye başlarsınız, ne yaptığınızı bilen biriyle göz göze gelmek mi, yoksa ofiste nicelerinin "experimental bey'de de ne döt varmış, kaç saat oldu" dercesine size gülümsemeleri mi daha beterdir.

ikinciyi seçersiniz, zira o yüzleşme olay mahalinden daha uzakta olacaktır. En sonunda yeni gelen çıkar, onun o umarsız giriş ve çıkışına özenir, siz de çıkarsınız, ellerinizi yıkar, ellerinizi yıkadığınız belli olsun diye, hafif ıslaklık bırakarak kurularsınız.

Masanıza döndüğünüzde, "işime bu kadar özensem şimdi tüm istanbul benimdi" diye düşünür, işbu entry'i girersiniz.

edit: ofis'te nick'imi bilen tek kişi, pirchul'e ofis'te patlattığı kahkaha için serzenişlerimi, başlığı taşımam konusundaki ısrarı için ise teşekkürlerimi sunarım.

sözlük teşhircisi

Var bir tanesi...

Meriçlerinin salyalarini akıtıyor anca...

Seviyesizliğinde bu kadarı...

Yazık..

kendini düzeltmeye nereden başlamak lazım

Hayatı yaşayıp,sağlam kaziklardan ve tecrübelerden sonra, otomatik basliyorsun.

Evet.

uyumadan önce son yaptığınız şey nedir

Uykusuzluktan gözlerim kapanana kadar oyun oynamaya devam ediyorum. Çünkü birşeylerle uğraşmayınca saçma sapan şeyler düşünüyorum ve moralim çok bozuluyor.
Ben artık sizin gibi güzel hayaller kuramıyorum..

uyumadan önce son yaptığınız şey nedir

Hayal kurmaktır.
Dibine kadar Özgürsün işte burada. Hadi iyi geceler.