bugün

entry'ler (22)

gecenin şiiri

mis gibi şeftalinin sırasıdır şimdi.
haziran maziran derken o da çıkacak.
aldatılmış ruhum çıkacak.
adım deliye çıkacak.
mehmet taner
bu kış günü nereden aklıma geldiyse...

türkiye de sol nasıl iktidar olur

olamaz... yani en azından kendi eylemlerini karşıtlarının davranışlarına bir tepki olsun diye ortaya koyarak olamaz... zaten bütün mesele de bu. fiil ve davranışlara değil, o fiil ve davranışları yapan rakiplerimize göre davranma hastalığı sürüp gidiyor. maksat bağ mı, bağcıyı dövmek mi, ona karar verecek önce. gerisi kolay...

sözlüğü ne amaçlı kullanıyorsunuz

bir arkadaş, sürekli not alıyorsun, daha disiplinli not almanı sağlar dedi. sanıyorum doğru söylemiş.

gecenin şiiri

senin gönlün daima meshur ve musahhardır, mazursun

gammın ne olduğunu asla bilmedin mazursun

ben bin gece sensiz kan ağladım

sen bir gece sensiz kalmadın

mazursun!

attila ilhan'ın bir şiir kitabında okumuş ve çok sevmiştim.
ahmet gazzali`ydi sanıyorum.

özgürlük

Gördüm toprağını o acı gülün
O kuş ancak o bahçelerde
Nesini anlatayım ben özgürlüğün
Gün olur zincire vurulmaktır özgürlük
Gün olur göğsünü gere gere
ıslık çalmak caddede
h. h. k.

adalet

'' maksat, zararları defetmek, menfaat ve maslahatlarını sağlamak üzere şeriatın ve akli kanunların hükümlerini yerine getirmekle adaleti hâkim kılmak ve diğer menfaat ve maksatları elde etmektir. tanrı, insanların iyi ve kötü bütün işlerine önem vermiş ise de, adalete gelince tanrı bizzat adaletin kendisine önem verir, ilahi olan diğer hüküm ve kazalara dâhil olan diğer kötülükler gibi zulüme ancak bilaraz önem vermiştir, başka deyimle, şeriataı adaleti hâkim kılmak bizzat, zulüm ve şerrin önüne geçmek ise bilaraz maksuttur. maddelerin icabı olarak bazen külli ve genel olan hayırlar, zararı az olan kötülüğün vukua gelmesiyle sağlanır ve bu küçük zararın husulünden dolayı genel olan bir kötülükte husule gelmiş olur ki, ‘insan cinsi arasında zulüm vukua gelir’in anlamı da budur. bunu iyice kavra.''
mukaddime. ibn-i haldun
abdülbaki gölpınarlı çevirisi, diğerlerinde bu bab çok farklı. adaletin her şeyden öncelikli olduğunu en iyi anlatan metindir, kanımca...

şu anda dinlenilen şarkı

unut beni, cem Karaca.

yalnızlığa iyi gelen şeyler

rus edebiyatı, nuri bilge ceylan, (önce kötü sonra iyi gelir) fotoğraf çekmek, attila ilhan.

türk olmadığım için allah a şükrediyorum

asıl amaç provakasyon olsa da masturbasyonu tek rahatlama aracı olarak kullananların sarf ettiği bildik cümlelerden... neden böyle çıkışlara gerek duyulur hiç anlamadım, anlamayacağım da sanıyorum. etkiye tepki gösterince amaçları da hasıl olmuş oluyor. tuhaf şey... gerçekten anlayamıyorum.

eskiye özlem duyulmasının nedenleri

çünkü insan hatıralar dışında her şeyi tüketirken hatıralar, acı bile olsa dönüşür ve genelde sadece iyi taraflarıyla hep yanıbaşımızda durur. askerlik zordur ama ondan tek kalan şey olan dostluğun hatırına anlatmayı severiz, örneğin. diğer taraftan dönüşen ve daima güzel tarafları hatırlanan hatıralar, bizlere büyük bir haksızlık yapar ve gelecekten beklentimizi de arttırırlar. aslında hayat her zaman berbat bir şekilde sürüp gitmektedir ama geçmişi özlemle anarız yine de... son olarak, zamanın insanı az duygu çok madde olan bir dünyaya doğru savurmasının da bir başka neden olduğu açıktır. iletişimsiz yapamayan günümüz insanı, geçmişte, şimdilerden farklı olarak kendisini sarmalayan çok az çeldirici olduğundan, bol duygu, bol düşünce içinde daha çok idrak ediyor, anın ve yaşadıklarının daha çok farkına varıyordu. sonuç olarak, günümüz insanının duygu durumu çok kolay değişmekte olduğundan, daima daha stabil olan geçmişin hatıralarını özlemle anması normal olsa gerek.

ölüm

Hoş çakal dostum, hoş çakal, mutluluklar.
Sevgili dostum, yüreğimde yaşayacak anın,
Sonunda ayrılmak yazgısı olsa da insanın.
Hoş çakal dediğimiz gibi buluşmak da var.
Hoş çakal, dostum, el sıkışmadan, suskunlukla,
Sakın üzülme, nedir bu gözlerindeki hüzün?
Şu yaşamda yeni bir şey değil ki ölüm,
Ama pek öyle yeni sayılmaz yaşamak da.
Yesenin
(Yurdanur Salman çevirisi)

sevgi deyince aklınıza ne geliyor

karşılıklı olması ki bu iyi bir şeydir. eşitlik ve denge içerir... az yabancılaşma bol özgürlüktür. aşk ve tutku gibi despot değildir...

elektronik sigara tavsiyesi

pico + ida kullanıyorum. bir-iki günde pamuk, üç-dört günde de tel değiştiriyorum. pamuk, yarım dakikada, tel iki dakikada değişiyor. Sigarayı bırakmak için değil, keyif aldığım için içiyorum. Yoğun sigara içip duman, koku, öksürük ve sabah paslı bir ağızdan bıkanlara (reklam gibi oldu) tavsiye ederim.

kitap alıntıları

“acıları paylaşmak insana özgü bir davranıştır; herkese yaraşır, özellikle de başkalarının desteğine gereksinme duymuş ve bu desteği görmüş olanlara. böyle bir desteğe gereksinme duyup da kavuşma mutluluğuna erişenler arasında ben de varım. ilk gençliğimden bu yana karşı koyulmaz, yüce ve soylu bir sevdayla tutuştum. anlatacak olsam kulaklarınıza inanmaz, duyduklarınızı benim zor koşullarımla bağdaştıramazsınız. sevdamı bilen sağduyulu kişiler beni yüreklendirseler, bana daha fazla değer verseler de, büyük acılara güçlüklere göğüs germek zorunda kaldım. sevdiğim kadının bir suçu yoktu, hak ettiğim sevinçlere izin vermeyen, içimdeki ateşi besleyen tutkunun alevleriydi. bu tutkuydu, yüreğimin gücünün ötesinde acılara boğulmasına yol açan. dostların içimi ferahlatan avutucu sözleri, övülesi oyalamaları olmasaydı, hiç kuşkusuz dayanamaz, ölüp giderdim. bereket kendisi sonsuz olan o, kesin bir yasa koyup yeryüzündeki her şeyi sonlu kıldığı için, sevdaların en ateşlisi sevdam, aklın, mantığın, utancın ya da korkunun hızını kesemediği, belini bükemediği sevdam geçen zamanın etkisiyle öyle duruldu ki, artık içim teknesini fırtınalı tutkuların denizinde batmaktan kurtarmış olanların erincine kavuştu. artık acılar sona erdi, bir zamanlar dayanılması zor olan sevdam, şimdi tatlı bir anı oldu.’
(giovanni boccaccio / decameron)

intihar sebepleri

hayatlarını adadıkları ya da hayatlarının anlamı olarak gördükleri varlıkları kaybedenlerin varacakları nokta. ilk adım depresyondur. sonra bir çemberin içinde döner gibi aynı noktaya saplanıp kalmaya evrilir. hayatın getireceklerinin götüreceklerinden az olduğuna, hatta artık imkansız olduğuna inanmaya başlayınca da geriye bir tek cesaret kalır. cinnet sonrası intiharlarda bu aşamalar bir anda geçilir. cinnet sonrasında yapılan kötü fiil her neyse ortada öylece durmaktadır ve geride sadece cesaret kalmıştır. ancak cesarete de fazla ihtiyaç kalmaz böylesi anlarda. umutsuzluk, utanç, acıma, vicdan rahatsızlığı say say bitmez.. kaosun çözümü bir tetik mesafesindedir artık. stefan zweig, yesenin, mayakovski... bilinçli, planlı ve kararlı intiharların kahramanlarına örnektir. mayakovski, kanıyla '' ölüm bu dünyada yeni bir şey değil ama yaşamak da yeni bir şey olmasa gerek'' diye yazarak intihar eden dostu yesenin'e kızmış ancak kendisi de aynı yolu seçmiştir. intihardan kaçmak için çivinin çiviyi sökeceğine inanmak şarttır. elbette bunun için önce çemberin dışına çıkabilmek gerekir. bir kurt gibi beyni yiyip bitiren her neyse uzaklaşmak gerekir. bazen bir başka kadın/erkek... bazen seyahat ama illaki çemberin dışına çıkmak... tabii en önemlisi de sahici dostlar ki içinizdeki zehri boşaltabilesiniz...

josef vissaryonoviç çugaşvili stalin

“herkes kan döküyor diye cevap verdi. kan bir dere gibi aktı, bütün tarih boyunca ve
hala da akmakta. kan döktükleri için de birçok kişiler takdir edildiler, heykelleri dikildi,
yıllarca insanları idare ettiler. tarihi daha büyük bir dikkatle gözden geçirirsen, sözlerimin
manasını anlayacaksın. ben de insanlığa hizmet etmek istiyordum. yapacağım işler bu
saçma hareketimi çoktan unutturacaktı. hatta hareketim saçma bile değildir… şimdi,
başarısızlığa uğradığı için saçma görünür.” dostoyevski, suç ve ceza
sonuç olarak kendi döneminde kendi bakış açısıyla başarılı olsa da ideolojisi başarısız olduğu için başarısız sayılır. ama her tek adam gibi zalimdir. ne adına olursa olsun katil katildir. sürgün ve trenlerde insanları boğarak öldürme yerine keşke kolaya kaçmasa ve leninin bilincin taşınması üzerine düşüncelerini eyleme geçirseydi de onca insanın ölümüne neden olmasaydı.

yahya kemal beyatlı

genç şairlere '' şiirden vazgeçin, Onu yapmayın, o benimle bitti. Müsaadenizle bendeniz o işi yaptım. Artık yapamazsınız” diyen şair. Tabii böyle konuştuğunda sarhoş olduğunu göz ardı etmemek lazım. Malum sarhoşluk bilinçaltının zincirlerini kolayca kırar... Şiiri sanat değil zanaat işidir... Dinlemesi güzeldir. Keyif verir.

erkeğe şiddet

dır dır yaparak olmaz maalesef, keşke o kadar basit olsa. özellikle boşanan babalara reva görülen muamelenin baş aktörü kadınlardır. öldürülen kadınların sayısı tekrarlanır durur ama intiharlar içinde aile geçimsizliği 500 kişinin kendi hayatına son vermesi ile sonuçlanmış. tahmin edin bunun kaçı erkek... alt oranı bulamadım ama bu rakam minimum 325 erkek. kadına şiddet vardır bu ülkede, amenna... ancak kadın faşizmi de vardır. kadına şiddeti kınayalım ama bu şiddete neden olan travmalı kadınları da kınayalım. sırf eziyet olsun diye evladını icra ile vermeyi bir alışkanlığa dönüştüren, ortak velayet bir yana (bu hak sadece ünlüler ve güçlüler içindir) çocuğu göstermeyen, akşama kadar çocuğunun yanında kocasına küfür eden kadınları nereye koyacağız... gördüğüm o ki kadınlar maddecidir. erkeklerden bir takım incelikler beklemelerinin nedeni de ince olmaları değil, erkeklerin bağlılığını teyittir. ammaaaa... tüm bunlarda en büyük pay da hukuğundur biline... hakimlerin adaletle değil, aman başıma bir iş gelmesin diyerek korkuyla hüküm verdiği ve erkeklerin canına okuduğu başka bir ülke var mı acaba.. açın bakın, eğer kadına şiddet varsa ki vardır, bunun bir nedeni de erkeği çıkmaz yollarda delirten hukuk sistemidir. hakimlerdir... anayasa mahkemesi onlarca karar vermiştir gerekçesiz tedbir kararı olmaz diye ama hakimlerin umurunda bile olmaz. kadına şiddet klibi çekenler bir de bu meseleye el atsınlar bir zahmet...

nazım hikmet

Tarif kabul etmez, - diyorlar, - istanbulun sefaleti, 
milleti, - diyorlar, - kırıp geçirdi açlık, 
verem illeti, - diyorlar, - diz boyu. 
Şu kadarcık kız çocuklarını, - diyorlar, - 
yangın yerlerinde, sinema localarında... . . . . . . . . . . . . 
Kara haberler geliyor uzaktaki şehrimden : 
namuslu, çalışkan, fakir insanların şehri - 
sahici istanbulum, 
sevgilim, senin mekânın olan 
ve nereye sürülsem, hangi hapiste yatsam 
sırtımda, torbamın içinde götürdüğüm 
ve evlât acısı gibi yüreğimde, 
senin hayalin gibi gözlerimde taşıdığım şehir...
Piraye için Yazılmış Saat 21 Şiirleri - 13 Kasım 1945

türkiye de müslüman var mı

bu gün bir diyaloğa kulak misafiri oldum. biri diğerine 'elhamdülillah iki kere hatmettim...' dedi. diğeri 'kuran' ımı?' diye sorunca' hayır, risaleleri, ' cevabını verdi. diyaloğun ileri safhalarında hatmedenin kuran' ı hiç okumadığını da duydum. bir insan marksistim diyorsa en azından kapitali ya da el yazmalarını okumuştur diye düşünüyor insan. leninist'se devlet ve devrim, mesela. müslüman da kuran'ı okusun bizahmet. bu açıdan bakınca sanırım, tıpkı marksist sayısı gibi müslüman sayısı da çok az bu ülkede.