''Belli başlı tüm uygarlıklarda eşcinsellik cinsel yaşamın bir parçası olarak süregelmiş, bazı uygarlıklarda (Grekler gibi) bir estetik -erotik anlayışının da öğesi olarak yüceltilmiş, bazı uygarlıklarda ise teşvik görmese bile hoşgörüyle karşılanmıştır. Bir tek Yahudi Hıristiyan geleneğinde, eşcinselliğin sert yaptırımlarla bastırılmak istendiği görülmektedir.
Elimizdeki en eski destan olan Gılgamış Destanı'nın M.Ö. Yedinci Yüzyıl'a ait bir metninde Asurluların ulusal kahramanı Gılgamış'la vahşi savaşçı Enkidu akasındaki efsanevi aşk hikaye edilmektedir.
Grek uygarlığının doruk nortasına ulaştığı Atina'da kadınlar kölelerin biraz üstünde, ikinci sınıf muamelesi görürken, özellikle pederasti (olgunluğa erişmemiş genç erkeklere karşı daha yaşlı bir erkeğin duyduğu ) eşcinsel aşıkların birbirlerine tam takım askeri donatım armağan etmeleri töredendi.
Tep kentinin ünlü 300 kişilik kutsal taburu eşcinsel çiftlerden oluşmuştu. Yıllarca her savaştan galip çıkan bu yenilmez armadayı dize getirmek ancak Makedon Kralı Filip ile oğlu Büyük iskendere nasip olmuştur.
Grekler, bir sevgi ve güzellik idealinin simgesi olmasının dışında, eşcinselliği insanın yaradılışında da görmüşlerdir. Aristofanes'in anlattığı bir efsaneye göre, ilk insanlar erkek, dişi ve hermafrodit olarak üç türden oluşmaktaydı. Tanrılara meydan okumaları sonucu, ceza olarak ortalarından ikiye bölünmüşler; böylece hermafroditten erkek ve dişi heteroseksüeller, erkekten eşcinseller, dişiden ise, lezbiyenler, yani seviciler türeyerek, sonsuza dek öbür yanlarıyla birleşme özlemi içinde yaşamaya mahkum olmuşlardır.
Romalılar eşcinselliği 'Grek töresi' olarak küçümsemekle birlikte, Sezar'ın Bitinya kralı Nikomedes'e olan aşkı, askerleri tarafından seferlerde söylenen şarkılarda dile getirilecek kadar ün kazanmıştı. M.Ö. Altıncı yüzyıldan itibaren de Roma'da eşcinsel seks partilerinin olağan hale geldiği bilinmektedir.
Uzak Doğu uygarlıklarında Grek düşüncesine koşut olgular göze çarpmaktadır. Örneğin, Çin'de Konfüçyüs, çocukların eğitiminde öğretmen-öğrenci dostlu tutku insan sevgisinin en yücelmiş ifade biçimi olarak olağan ve teşvik gören bir olguydu. Ayrıca, gençlerin eğitiminin bir parçasıydı. Yeni yetişen bir erkek çocuğunun eğitimi için yaşlı, deneyimli, ve bilgili bir erkek hocanın yanında kalması gerektiğine inanılırdı.
Eşcinsellik ne diğer eski uygarlıklarda, ne de Greklerde hiç bir zaman kadınsılık anlamına gelmemiştir. Tersine, Greklerde çok büyük önem taşıdığını vurgulamıştır. Bu arada, Greklerde aşağılamakla beraber sık rastlanan eşcinsel fahişelerden bir türü, Çinlilerde Siang-kong denilen tiyatro oyuncusu oğlanlardı. Özel olarak yetiştirilen bu gençler, tiyatroda kadın rollerine çıktıktan başka, şölenlerde de konuklan eğlendirmekle görevlendirilirlerdi.
Japonya'da, genç Samurailer arasında eşcinsellik, Greklerdeki gibi teşvik görmekteydi ve kadına tutulmanın zayıflık ve kadınsılık belirtisi olduğu düşüncesi egemendi. Soylular çevrelerini genellikle kurtizanların oğulları arasından seçilen gençlerle donatırlardı. Aynı kökten gelmelerine karşın, islam ve Yahudi-Hristiyan uygarlıklarının eşcinselliğe karşı değişik tavırlar aldıkları görülür. Yahudiler arasında Mısır'dan kovuluşlarından ve Filistin'e yerleşmelerinden sonra görülen milliyetçi akım, çevre topluluklarında görülen cinsel davranışları tümüyle yasaklayıcı kuralların çoğalması ve tabulaşmasına yol açarken, Müslümanlarda islamiyeti kabul eden yerel kültürlerin davranış biçimlerine uyma şeklinde kendini gösteren bi hoşgörü izlenmiştir. Doğu'da halk edebiyatının önemli bir örneği olan Binbir Gece Masallarında ise eşcinselliğin halk arasında sık rastlanan ve kabul gören bir cinsel davranış biçimi olduğunu gösteren birçok öyküye rastlamak mümkündür. Doğu'dan Batı'ya geçince manzara değişmektedir. Eski Ahit'ten bu yana geçen yirmi beş yüzyıl boyunca Batılı toplumlarda eşcinsellerin çeşitli idam cezalarına çarptırıldığını, hapsedildiklerini, sonuçta sürekli olarak toplum dışına itildiklerini görüyoruz.
Dinsel doğmanın etkisindeki toplumun baskılarına karşın, özellikle güzel sanatlarda ve dinsel yaşamın içinde eşcinselliğin düşünce ve davranış olarak devam ettiği görülmektedir. Papalık tahtına kadar tırmanan eşcinsellik, güzel sanatlarda Mikelanjve Leonarda da Vincigibi ustaların yapıtlarında yansımıştır. Marlowe, Wilde, Proust ve Gide gibi yazarların yaşam ve yapıtları da, eşcinselliğin en azından bireylerin yaşamında ne denli önemli bir yer tuttuğunun tanıkları olmaktadır.
Yirminci yüzyılda girildiğinde, bir yandan duruma insan hakları açısından bakan hünanistlerin, bir yandan da kendi eğilimlerini savunan eşcinsellerin iki kollu bir özgürleştirme kampanyasına giriştikleri izlenmektedir.
Kinsey'in erkek ve kadın cinselliğiyle ilgilli raporlarının o ana dek saklı kalmış bazı gerçekleri ortaya çıkarmasıyla, özgürleştirme hareketi bilimsel bir destek bulmuştur.
1970 yılının Haziranında New York'ta polisin eşcinsellerin uğrağı olan bir bara baskın yapmasıyla patlak veren olaylar ve 15-20 bin kadar eşcinselin katıldığı ünlü protesto yürüyüşüyle, ilk kez önyargılı bir kamuoyuna kesin bir tepki gösterilmiştir. Bugün bir çok batılı ülkede eşcinsellerin dayanışma örgütleri bulunmaktadır.
Kinsey Raporu, Amerika'daki erkekler arasındaki bir örneklemede orgazmla sonuçlanan eşcinsel temasta bulunmuş erkeklerin oranını yüzde 35.5 olarak göstermekte; orgazm kıstası kaldırılınca bu oran yüzde 50'yi bulmaktadır. Kinsey' in bulguları ayrıca, eşcinsellerin en az heteroseksüeller kadar davranışlarında çeşitlilik gösterdiklerini kanıtlamaktadır. Daha sonraki araştırmacılar tarafından da doğrulandığı gibi, 'tipik' bir eşcinsel yoktur.
Örneğin eşcinsellerin sevişme tarzıyla ilgili sanıların tamamen yanılgılı olduğu, eşcinsellerin kendi açıklamalarından ve yapılan araştırmalardan meydana çıkmaktadır. Eşcinsel ilişki sanıldığı gibi yalnız anal penetrasyon yoluyla gerçekleşmemekte, tersine, anal penetrasyon en az kullanılan yöntemler arasında bulunmaktadır. Aynı heteroseksüeller gibi, eş cinseller de daha çok karşılıklı okşama, mastürbasyon, fellasyo gibi yöntemlere rağbet etmektedirler. En önemlisi, eşcinsel çiftlerde etkenlik ve edilgenlik, şu ya da bu eşe özgü bir rol olmamaktadır. Her iki eş de değişik rolleri üstlenmektedir.
Kamuoyu yanılgılarından ve önyargılarından arındırıldıkça, ileri batılı toplumlardan başlamak üzere, eşcinsellerin uzun süredir uygulanan maddi ve manevi baskılardan artık sıyrılmakta olduklarını söylemek olanaklıdır.
Garip bir tezatla, Batı kültürünün tavrının yumuşamaya ve daha akılcı olmaya başladığı bir sırada, bu konuda tarih boyunca hoş görülü davranmış olan Doğulu toplumlar, Batının kültürel etkisiyle eşcinselliğe karşı Batılıların terketmeye başladıkları tavırları almaya başlamışlardır. Halk, Batılı dogmalar çevresinde düşünmeye alıştıkça, Doğulu toplumlarda her zaman var olan eşcinsellik sosyal bir sorun haline gelir olmuş, hatta Batı yozlaşmasının ithal edilen bir ürünü olarak nitelendirilmiştir.''