bugün

funda

funda yedi yaşında bir kız idi. 1982 yılının en güzel şeyiydi o. bembeyaz yüzünde inatla ışıldayan iri, kapkara gözleri vardı. yaşama sevinci vardı o gözlerde. hayat ne kadar güzeldi funda gülerken. tanrısal bir büyü beklerdi kirpiklerinde. yaz sıcağında karpuz yiyen, akşamüstüne doğru saçları rüzgarda yanaklarına yapışan bir kızdı. düşüp dizlerini yaraladığında uf olan yerlerini öpmek istediğim yegane kızdı funda.
sabah kalktığımda içimde birşeyler pır pır ederdi. funda taa şuramdaydı. funda'yı görmeden geçen her gün ziyandı. boşa yaşanmıştı.

sonra mahalleye bora adında bir çocuk taşındı. sahi tanrı bana neden böyle birşey yapmıştı ki? bora'nın, yeleğiyle, şapkasıyla, topukları mahmuzlu çizmelerine kadar tam takım bir kovboy elbisesi vardı. kısa sürede kasabamızın şerifi oluverdi. bora 1982'de bahçelievler'de yaşayan bir çocuk. nereden buldun o elbiseyi be eşşoğlueşek! bora'nın kılıfından çıkardığı siyah ve parlak tabancası her allah'ın günü bize küfür ediyordu.

bir hafta sürmeden funda'nın iri gözleri usulca bora'ya kaydı. funda ellerini yanaklarına koyup bora ne derse dinleyen salak bir kıza dönüştü. benim güzel fundam nereye gitti? hala oralarda bir yerde olmalıydı. aklımı kaçırıcam. benim fundam gamzelerini, gülüşlerini bora'ya verdi. tebessüm ettiği zaman gözüken o tavşan dişlerini bora seyrediyordu artık. oysa bora asla bilemezdi aşkı ve funda'yı. kedilerin kuyruğuna teneke bağlayan, sapanla kuş avlayan taş kalpli bir piçti o. pes etmeye niyetim yoktu ama funda'nın gözleri gözlerime değsin diye çırpındıkça maymunlaşıyordum sanki. bora onu tersledikçe karizmatik oldu, ben yaltaklandıkça zevzek...

günler böyle azap içinde geçerken funda birgün evinin penceresinde salçalı ekmek yerken dedi ki "babamın tayini bolu'ya çıktı." anneme koşup "tayin ne demek anne?" dedim. annem "gidiyorlar yavrum" dedi. içimden birşey koptu. ertesi gün funda'yı bir bedford kamyonuna yüklediler. aşka dair ne varsa bir kamyona sığdırdılar. bedford hoyratça gaza bastı. egzoz dumanı simsiyah içime doldu. içimde kaldı. bir taş salladım bedford'a. funda'mı aldı götürdü diye. hava kararıyordu. kış geliyordu, funda gidiyordu. ben şimdi nasıl yaşayacaktım? sonra gözlerim bora'yı aradı sokakta. bora'yı nergis adında bir kızla gülüşürlerken yakaladım. bir taş da bora'ya salladım. bora'nın kafası yarılıverdi. salya sümük ağlarken bir taraftan da annesine parmağıyla beni gösteriyordu. bora ağlıyor ben ağlıyorum. öyle güzel ağlıyorum ki bir günahtan arınır gibi. sessizce.
bora ağlıyor ben ağlıyorum.