Hikmetini ve içyüzünü öğrenmek istediğim şey, Ben'di.
Kurtulmak, alt etmek istediğim şey Ben'di. Ama alt edemedim, sadece yanılttım, sadece kaçtım ondan, sadece saklanıp gizlendim. Doğrusu, dünyada benim bu Ben'im kadar, bu yaşıyor olduğum, başkaları gibi ve başkalarından ayrı biri olduğum, Siddhartha olduğum bilmecesi kadar kafamı başka hiçbir şey kurcalamadı. Ve dünyada kendim kadar az bildiğim başka hiçbir şey yok. Ben'in bana böylesine yabancı, böylesine bilinmez kalışı bir nedenden, bir tek nedenden kaynaklanıyor: kendimden korkuyordum çünkü kendimden kaçıyordum! Atmanı, yaşamı, tanrısalı, o en son nesneyi ele geçirmek istiyordum. Ama bunu yaparken kendi kendimden oldum. Bundan böyle kendimi öldürüp, kendimi parçalara ayırıp da yıkıntılarn ardında bir giz aramaya kalkmayacağım. Bundan böyle kendi kendime öğretmenlik yapacak, kendi kendimi tanımaya, Siddhartha'nın gizinin tanıyıp öğrenmeye çalışacağım..
Amaç ve öz nesnelerin arasında bir yerde değil, onların içinde, herşeydedir.. Anlamını çıkarmak istediği bir yazıyı okuyan biri, işaretleri ve harfleri küçümsemez; yanılsama, rastlantı ve değersiz bir kabuk diye bakmayıp okur, inceler ve sever onları, her harf karşısında böyle davranır. Oysa dünya kitabını ve kendi varlığımın kitabını okumak isteyen ben ne yaptım, önceden varsaydığım bir anlam uğruna işaretleri ve harfleri hor gördüm, görüngüler dünyasına yanılsama dedim, kendi gözümü ve kendi dilimi nasılsa var olmuş değersiz nesneler saydım. Artık uyandım, ancak bugün açtım dünyaya gözlerimi..
(bkz: hermann hesse)