bugün

kürt

*

çok kitap okuduğunu sanan sözde entel insanlarımız tarafından neredeyse dünyanın en iyi insanları yapılacak, kurtuluş savaşı sırasında sadece kendi emelleri için *, yunanlılar tarafından ege bölgesine sahte atatürk resimleri dağıtılması, saçmasapan hikayeler uydurulması gibi seviyesiz tezgahların mimarı olan ingilizlerin, yine kendi emelleri için kışkırttıkları topluluk. bu işlem öyle bir noktaya gelmiştir ki, bulundukları bölgeleri savundukları halde atatürk'ün kendilerine toprak vereceği yalanıyla kandırılmıştır bu insanlar. isyan bile çıkartmışlardır, yine başkalarının emelleri için.

bu insanlar *, oturdukları zengin, nezih, ırmak kenarı bölgelerden bir kere bile çıkmamış, kimin ne olduğunu görmemiştir. okudukları kitaplar arasında yavuz sultan selim e eşcinsel yakıştırması yapan eserler bulunmakta, mantığıyla değil duygularıyla konuşan bu insanlar da hala bu gerçekdışı kitapları okumaya, yazılanlara inanmaya devam etmektedirler.

ilginçtir, bu insanlar türk lere yapılan zulümleri, haksızlıkları, ihanetleri okumaz, araştırmaz, kabul etmezler / üstünde durmazlar. hak da vermek lazım aslında. niye mi? çünkü hoşgörülü türk insanı kendisine yapılan şerefsizlikten bağıra çağıra söz etmez. yapılan ihanetlere, gösterebileceği tüm anlayışı gösterir. ve bunları, sırf üste çıkabilmek için malzeme olarak kullanmaz. meydan da böyle kalitesiz insanlara kalır haliyle.

erzurum'a 4 yaşında gitmiştim. ilkokula başladığımda bile şehir yeni yeni yapılanıyordu. şehir merkezi dışında doğru düzgün yol, okul, bina yoktu. bu bölgelere asker bakardı. biz de bu bölgelerden birinde yaşıyorduk. çevremizdeki insanlar tamamiyle kürttü. tek tük vardı türk insanı. onlar da ya bizim gibi tayinleri çıkıp da gelenlerdi, ya da asker. her neyse, büyümeye, dışarı çıkmaya, çevremi genişletmeye başladım. bununla beraber birsürü şeyi öğrenmeye de. canını, malını, namusunu koruyan insanlara sebepsiz yere küfür eden, taş atan insanlar gördüm. pazardan aldığı şeyleri taşıyamayan yaşlı kadına yardım öneren gence verilen kırıcı cevapları duydum. misafirliğe gidildiğinde, misafir bayanlara ne gözle bakıldığına şahit oldum. arkasından çantasına vurulan kızkardeşini yanına almak isteyen ağabeye arkadan en az on kişinin saldırdıklarına ve çocuğu vızır vızır arabaların geçtiği bir yola attıklarına tanıklık ettim. arkadaşlarına " bizim evimiz de burası, bir gün beklerim " cümlesini söyleyen çocuğun, aynı gece evinin kapısının zorlandığını, kapı önündeki ayakkabıların çalındığını, ikinci kişi ağzıyla anlattığım / anlatmadığım bir sürü olay gibi bizzat yaşadım.

ve şunu öğrendim. bir insan başkaları tarafından dışlanmaz, soyutlanmaz. bir insan, kesinlikle ve kesinlikle kendi kendini dışlar, soyutlar. kimisi, bi şekilde bu bilince erişir ve dahil olduğu birliği bozmamak için elinden geleni yapar. kimisi de uydurma hikayelerle, seviyesiz propagandalarla, yapmacık bir tarihle bu birliği bozabilmek için elinden geleni yapar.

bugün kimse safkan türk olduğunu iddia etmiyor, kimse yüzde yüz türk milliyeti aramıyor. milliyetçi topluluklar bile bunun ne kadar yanlış bir davranış olduğunu görmeye başlıyorlar.

dedeleri türkiye'ye geldiğinde eğitimsiz, fakir olan, ama kendi çabalarıyla gelişen, büyüyen bir bulgaristan göçmeni aile mensubu olarak, dahil olduğum birliği bozmamak için elimden geleni yapıyorum. eğitim, gelir seviyesi, tarihi saçmalıklar gibi bahaneleri öne sürerek bu birliği bozmaya çalışanlara, hatta bu birlikte olup da bu yalanlara kananlara da götümle gülüyorum.