(#9185878) izmir gruplarını yerinde, halkapınar spor salonunda takip ettiğim şampiyonadır efendim.
malum kalacak yer sıkıntısı falan internet de yoktu yazamadım sözlüğe ama izmir hakkında bikaç kelam etmezsem olmaz.
halkapınar arena'ya ulaşım kolay, organizasyon sağlamdı. hiç bir sorunla karşılaşmadık. salon önemli maçlarda %80 falan doldu ama bizim yerimiz çok kötü olmasına rağmen ilk maçta iyi yerlere kapağı attığımız için her gün iyi yerlerde izledik maçları.
kanada hiç heyecan vermedi turnuva boyunca. zaten tüm maçlarını da kaybettiler. bi kaç maçı başa baş götürdüler ama kapasiteleri bu kadardı.
lübnan şahsen süpriz yapmasını beklediğim takımdı. onlar da yanılmıyorsam 1 galibiyet aldılar ama jackson vroman hakikaten dikkatimi çekti. 5 numara oynamasına rağmen top getirdi post yaptı falan. el khatip bildiğimiz gibiydi.
fransa kadar da atlet takım görmedim ben. amerikayı ayrı tutuyorum tabi. yahu 178 cmlik albicy diye bi adam var o bile basıyor smaç arkadaş. ama nicolas batum'a da değinmem lazım. tamam agresif değil hırs yok falan diye eleştirliyor ama.ilk olarak mükemmel bir savunmacı. zaten 2 senelik nba kariyerinde bile şimdiden savunması ile öne çıkmaya başladı. bir de öyle rahat smaç basıyor ki arkadaş su içer gibi. diğer değinmem gerenken şey ise boris diaw'ın götü. kim kardashian ile bir akrabalığı olduğunu düşündük biz. öyle çıkabildik işin içinden. o ne büyük bir göttür lan basketçisin sen.
ispanya ise bildiğimiz çizgisinden uzaktı. pau gasol'un yokluğu onları ilk maçtan itibaren çok etkiledi. nispeten kolay maçları tecrübeleri ile kazandılar ama kader maçları olan litvanya ve fransa maçlarını kaybetmelerinde onu çok aradılar. ispanyol oyuncuları genelde severdim, bu görüşüm değişti biraz. rudy fernandez, juan carlos navarro tam birer pislik. hele rudy den nefret ediyorum artık. navarro gene skorer, saf skorer adam. tak tak attı gözümün önünde idmanda 32 tane üçlük arka arkaya. ama bu pislikleri oyun içinde abartılı göstermeleri bi yerde o kadar bezdirdi ki. tüm salon ıslıkladı adamları. ricky rubio ise yıldız falan olmuş ama şutu hala çok kötü. 2008 olimpiyatlarından beri aynı. marc gasol ise hepsi kafası yampeçliklere çalışan takımda gelip oyununu oynayan tek adamdı.
en sevdiğim iki takımı sona bıraktım sözlük.
yeni zelanda'yı izlememin sebebi pero cameron'du. 2002'de dünya basketbol şampiyonasında en iyi 5'e seçildiğinden beri hastasıyım kendisinin zaten. banvit macerası falan da üstüne kaymak olmuştu. kendisi 37 yaşında bu milli takıma abilik etmesi için basketbola döndürüldü ve rolünü bence layığıyla da yaptı. evet artık koşamıyor. zıplayamıyor ama şunu gördüm ki pas yeteneğinden hiç bir şey kaybetmemiş. turnuva boyunca maç başına 3.3 ile de takım lideri. ha bi de turnuvada gördüğüm en iyi asisti de yaptı gözümün önünde teyteytey. takımda kirk penney skorer kimliğiyle dikkatimi zaten önceden çekmişti. burda perçinledi ve anlamadığım tek şey bu adamın neden keşfedilmediği. bir de matt abercrombie var ki ben böyle atlet bir beyaz görmedim.
litvanya benim için her zaman basketbol demek olmuştur. babam küçükken bana sabonis posterli milliyet gazetesini getirdiğinden beri severim litvanyayı. macijauskaslar siskauskaslar lavrinovicler marciulionisler jasikeviciuslar falan. hey gidim. eksik kadroyla gelmişlerdi falan ama adamlar basketbolu biliyorlar bu her hallerinden belliydi zaten. zaten 3. oldular işte herkesi haksız çıkararak. kleiza'nın da avrupaya fazla olduğunu gördük.
bir parantez de litvanyalı taraftarlara açmak istiyorum. nüfusları 3 milyon olan bir ülkeden böuyle basketbolcular nasıl çıkar bunun cevabıdır bu taraftarlar. adamlar basketbolla yatıp kalkıyorlar. o kadar uzaktan yaklaşık 2000 kişi gelmişler, hepsinde formalar bayraklar davullar. dünyanın en iyi taraftarlarıyız diyorlar. öyleler bence de. bir de çok canayakın insanlar. oturduğumuz yer sebebiyle bir kaçıyla konuşma fırsatı buldum. "biz basketbola inanıyoruz" diyorlar adamlar. bayraklarını falan salladık. kazukas diye biriyle baya kanka olduk. seneye avrupa basketbol şampiyonasında gelin benim evimde kalın dedi adam.