kısa sürede bitirdiğim kitap.
kitabın ana teması yaşam ve ölüm nedir sorusuna cevap bulma arayışı idi. ölümle, ölmek üzere olan ihtiyarın bir atışması tarzında hikayeler eşliğinde akıp gitti kitap.
sırasıyla hikayeler anlatılırken bir yandan da ölüm uzun ihsan efendi'yi öldürmek üzere arıyordu.
hikayeler önce korku teması ile başladı, sonra sırasıyla din, aşk ve sonunda cennetle bitti. en beğendiğim hikaye dünya tarihi oldu ama aslında hepsi de güzel hikayelerdi.
cennet hikayesinde ihtiyar kırmızı başlıklı kızı, ölüm ise süperman'i öykünme aracı olarak kullanmışlardı. gülerk kent ayrıntısı hoştu.
ihsan oktay anar'ın espri yeteneğini çok fazla hissedebildiğimiz bir kitaptı. hemen her öykü de ironiler, istihzalar görmek mümkündü. bu özelliğini göstermesi bakımından da diğer kitaplardan daha farklı bir anlayışı vardı.
okuduğum diğer 3 kitap osmanlı döneminde geçerken bu kitap günümüzden 30 yıl önce geçiyordu ama içinde anlatılan hikayeler çoğunlukla yüzyılın ilk yarısında geçmekteydi. fakat bu noktada birşey dikkatimi çekti.
kullanılan dil ve hikayenin geçtiği dönem bazen belli belirsiz bir huzursuzluk yaratıyordu. oktay anar'ın dili önceki kitaplarda tam anlamıyla osmanlıca ve terimler hakimiyeti altında iken bu kitap da daha modern bir dil göze çarpıyor ama bazı hikayelerde dönem dil konusu yadırgatıcı olabiliyordu. cennete çocuklar gider önermesi ve gülümsemeyen cennete gidemez önermesi kitabın sonunda vurgulanan önermelerdi. Alfred Hitchcock'un kendisini her filme yerleştirmesi gibi ihsan oktay anar da kendisini kitaplarına yerleştirmeyi seviyor. bu durumu bu kitapta da gördük.