"dalgın kuşlar var üstümüzde, kanatlarını yayarak süzülüyorlar oynak kavisler bırakarak arkalarında
gagalarından mektup gibi geçiyor boşluk
ve sessizlik bir yüzük taşı gibi parlıyor gözlerimizde,
dudaklarımızda,
yanık sırtlarımızda.
parmaklarımızla konuşuyoruz biz de, işaret daha çarpıcı
tapınır gibiyiz bu yüzden
çok gerilerde, bilincin ve bilinçaltının da gerisinde,
bize hiç verilmeyenin
boşluk bu
ölü gövdenin küçük mezarı
bir çift kiraz iliştirilmiş de sanki mermerine
bazen tek bir kuşu alıp götürüyor, götürüyor
yaldızdan bir taşın sınırına bırakıyor(göğün yakamozu bu da)
aramayı unutuyoruz birden herhangi bir şeyi,
şurda mı burda mı bakmıyoruz bile
o kadar az, o kadar ortada her şey çünkü
ve soruyoruz kendimize: bir şey mi aratmak istiyordu bize boşluk
bilmediğimiz bir şey mi
bunu bir çocuk yeni kopardığı bir dal parçasını ruhuna batırarak anlatıyor
anlatmış oluyor belki."**