kıştı... Kar yağmış, yollar kapanmıştı. O nedenle yolculuğumuzu yollar açılana kadar ertelemiştik.
Ertesi sabah hava günlük güneşlik, çatılardan eriyen karın suyu şıpır şıpır akıyor, kuşlar bahar gelecek zannetmiş şakıyorlar. Yola çıkmaya karar verdik ve yolculuk başladı. Yollar eriyen karın etkisiyle hafif ıslak yolun kenarında kar yığınları var. Babam çok hız yapmayı sevmez, en fazla 90'la gider ama o bile çok yüksek hızdır bazen. Bir virajı döndük, iki dağın arasında gölge bir yola girdik ve bir anda yolun buz olduğunu farkettik ama çok geçti, araba bir anda dönmeye başladı.
Bende şöyle bir ruh yapısı vardır; olay anında değil olaydan sonra korkarım. içinde bulunduğum otomobil başıboş şekilde kendi etrafında dönerek hızla ilerlerken ben babama dönüp baktım. Yüzünde bir dehşet ifadesi, direksiyona yapışmış ve arabayı toparlamak için çaresizce çırpınıyor, arkaya dönüp baktığımda annem 'allahım allahım' diye bağırıyor. En garibiyse ablamın o anki haliydi. Hiç bir şey olmuyormuş gibi sakin sakin arkasına yaşlanmış ve o kadar rahat görünüyor ki. Dudakları kımıldıyor, belli ki dua okuyor.
Araba kendi etrafında 5 veya 6 tur attı ve sonunda tam da gideceğimiz yol istikametine dönük şekilde durdu. Müthiş bir tehlike atlatmıştık, bu travmayla rengimiz kaçmış vaziyette öylece kalakaldık. Bir dakika sonra o neydi öyle falan derken babam 'gizli buz var, farketmedim. iyi ki aşağıya uçmadik. Ya karşıdan başka bir araba falan gelseydi' dedi. Sonra arabayı çalıştırdı ve yola devpam ettik. Pek konuşmadık ama hepimizin en çok şaşırdığı şey o dönemeçte neden dümdüz uçuruma doğru değil de onca yolu yoldan çıkmadan gittiğimizdi. Hala da merak ediyorum. Belki de ablamın okuduğu dualar bizi kurtarmıştı. Bilmiyorum.