bugün

17 mayıs 2000

ılık bir mayıs günü, gün boyu maçın heyecanıyla yaşanmış saatler geçmek bilmiyor maç saati yaklaştıkça kalp çarpıntıları artıyor, heyecan doruk noktasına çıkıyordu. öyle böyle derken tarihi maç başlar, tv başında heyecandan oturulmaz bile uzunca bir süre ayakta izlenir maç. dakikalar geçer iki takımda gol pozisyonlarına girer, goller kaçar 90 dakika biter ve uzatmalar... o 30 dakikalık uzatma her galatasaraylının ömründeki en uzun 30 dakikadır, 30 yıl gibi gelir geçmek bilmez, hele bir de yenilen bir golle*kupanın kaybedileceğinin biliniyor olması endişesi daha da artırır gerginliği, heyecanı umudu... henry'nin altı pastan kaçırdığı kafa şutu (daha doğrusu taffarel'in kurtardığı) soğuk duş etkisi yaratır, zaman o anda durur sanki... hagi'nin kırmızı kartla oyundan atılması ve arsenal gibi bir rakibe karşı 10 kişi maçı devam ettirebilme zorunda olunması gerçeği gerginliği daha da artırır sigara üstüne sigara yakarsın, tırnak kalmamıştır yenecek parmaklarda. 1 gol yedin mi kupa gidiyor, hayaller, umutlar, bir rüyadan uyanmak gibi... derken büyük kaptan bülent korkmazın kolu çıkar ve çıkık kolla maça devam etmek zorunda kalması, çıkık koluyla formayı giymeye çalışması gözleri doldurur, duygu seli yaşanır hat safhaya çıkar galatasaray sevgisi. uzatma dakikaları da biter, penaltılar ve popescu atar son penaltıyı o anda zaman yine durur gözyaşları sel olur, orgazmdan daha zevkli anlar vardır ya bu da öyle birşey işte. gözyaşları, bağırmaktan kısılmış sesle atılmaya çalışılan çığlıklar... hüngür hüngür ağlarsın seviçten. o an anlarsın ki galatasaray sevgisi bir aşktır, tutkudur. her galatasaraylı için unutulmayan ve asla da unutulmayacak bir gündür 17 mayıs 2000.