çocukken yapılan şerefsizlikler

entry1147 galeri
    89.
  1. fazla değilim daha 14-15, kavak yelleri denen rüzgarlara açmış bağrımı nahan da böyle bekliyorum. sanıyorum ki bi sihirli değnek dokanacak, reşit olucam, reşit olunca dünya da benim olacak, peh..

    o yaşlarda herkeste olur mu bilmem, bende böyle bi deli mantığı vardı. hani kendini pokemon sanıp da balkondan atlayan bi velet vardı ya, ben vermiştim ona o aklı da. ben daha zararlıydım, kendimi joker zannederdim. iyi ki diyorum iç dünyamda yaşamışım o jokerliği, yoksa benim şakalarım da jokerden geri kalmazdı kadim dost.

    iç dünyamda yaşamak dediysem, bi kaç 'masum' denemede bulunmadım da değildi yalnız.

    --spoiler--
    JokeR, küçük bir delidir. herkesten farklıdır o. ne sinektir ne karo, ne kupa ne de maça. sekiz veya dokuz, papaz veya bacak değildir. her şeyin dışındadır, ötekilerle aynı yere ait değildir. gerçi öbür kartlarla aynı pakette bulunur, ama orası onun kendi evi değildir aslında. bu yüzden de çıkarılıp bir kenara konabilir, hiç arayanı soranı olmadan. her zaman ve her yerde deli şapkası ve şıngırdayan çıngıraklarıyla küçük bir deli çıkabilir ortaya. ve gözlerimizin ta içine bakıp sorar: kimiz biz? nereden geliyoruz?

    beholderr/#4043815
    --spoiler--

    ..şekilli bi imgeden sonra, kendini o zannettiğin şeyin peşinden gitmemek, leylayı kapı komşusu olarak bulup da bi çay içmeye bile gitmeyen mecnun halinden daha zordu zira.

    herniise efenim, karlı yollardan gelelim sadede. işte böyle jokervari bi hayat tarzı seçmiş idim kendime. ilk işim bencilce, korkakça ve bir o kadar da ölümcüldü.

    eveet, ilk işim. jack nicholson ın unutulmaz(!) performansından sonra harekete geçmem için gereken ilk şey bi maskeydi. maske dediysem boya maskesi. hani şu hatunların 'gençlik ve güzelliklerini koruma' materyali olarak kullandıkları zımbırtı var ya ondan. yeri gelmişken onlara da bi mesajım olsun, yapmayın evladım, kullanmayın o ne idüü belirsiz şeyleri. daha çirkin oluyosunuz, öyle böyle değil hemi de, orclardan bile iğrenç. öleceksiniz yau, önce kırış buruş olup sonra öleceksiniz, kandırmayın kendinizi.

    kısık ateşte bıraktığımız sosyal mesajımızdan sonra dönelim ana temaya. bi tasavvur et fani yazar, öyle gözü dönmüş ki naçiz dimağın, bırak biyolojik boya zımbırtılarını direkt plastik boyayla girmiş olaya.

    şöyle ki;
    önce her mahallede bulunan tipik bi inşaat malzemeleri dükkanına daldım. kırmızının en kırmızısı, beyazın en beyazını aldıktan sonra ne halt etmeyeyse ten rengi attım bi de sepete. bi ton parayı teslim edip eve döndüm. kimseler yoktu, yaramazlık için en uygun vakit. sonra sandalye üstünde geçtim aynanın karşısına, lojistik bi analiz yaptım. beyaz şurdan başlayıp şööle sol cenaha uzanıcak, akabinde kırmızı devreye giricekti. bak bunun içinimiş, en özel görev ten renginindi, emniyet subabı. olur da yaramazlık üçüncü şahıslar tarafından farkedilirse bu renk imdada yetişecek, kamuflaj sağlayacaktı. akla bak..

    öyle oldu böyle oldu, güzel bi dayak döşedim suratıma envai çeşit renkle. getirdiğim renkler yetersiz kalmış, guaj ve sulandırılmış pastelle takviye yapmıştım. işin sonunda öyle bi sanat eseri ortaya koymuştum ki, insan ancak bu kadar amına kor kendi suratının. yani yapmaz, en kin duyduğu tuvale bile böyle davranamaz bir ressam. böyle bi ifade manukyan ın dahi ne suratında, ne de orasında var usta..

    operasyon tamamlandıktan sonra ardımda iz bırakmamak için müthiş bi fikir geldi aklıma, artık maddeleri yakacaktım! hadi canım! gerçekten. boyanın yanıcı madde oluşu okuldan sağlanabilecek en faideli bilgilerdendi velet bünye için. bu dahiyane fikrimle gurur duyarken, "ulan ne izi ne işareti, suratın olmuş zaten felaket alameti! bakan 2 kilometre öteden tanır seni.." benzeri bir boka benzemeyen minimal şiir örneği dökülüverdi dudaklarımdan. lakin ben, bununla bile gurur duyacak kadar şerefsizdim.

    işe koyuldum. bütün boyayı küvete döktükten sonra emniyet subabı ten rengini ayırmıştım. fikirlerimle gururlandıkça gururlanıyordum. lakin bu dahiyane akıl boyayı yakmaktansa küvetin deliğini açma fikrini verememişti bana, ya da vermek istememişti ne biliim.

    bir kibrit buluşturdum biyerlerden, çaktığımla küvete attığım bir oldu. sonrasını kesik kesik hatırlıyorum.

    bi defa hayatım boyunca hiç bu kadar cafcaflı bir film izleyemeyeceğime eminim. o alev o görsel efektler.. batman da bile yok böylesi evlaadım..

    ikincisi böyle bi haz bi daha yaşar mıyım onu da bilmem. ciğerlere çekilen karbonmonoksitin verdiği sergüzeştliği 2 kilo eroin çeken adam bile yaşamaz herhalde.

    işte joker buydu. yaptıkları herkesin diline pelesenk olur, ufak işlerle dikkat çekmeyi başarırdı.

    jokerle çelişen yanlarım da yok değildi tabii. bi defa ardımda delil bırakmıştım. ancak öyle delil ki, 7 plaketli cia ajanı gelse anlayamaz o ufacık odada ne döndüğünü. bi kısmı kullanıldıktan sonra yakılan türlü çeşit boya materyali, sahipsiz ve amaçsız bi sandalye, joker resmi, inatla diğerlerinden ayrı tutulmuş ten rengi boya kalıntıları..

    böyle bi fiyaskoya rağmen şakam amacına ulaşmıştı. kapıya ölgün, yarı baygın vaziyette çıktığımda beni gören karşı komşumuz korkudan bayılmış, hastaneye kadar aynı ambulans aracında bana refakat etmişti.

    bir hafta yattıktan sonra eve döndüm. ulan nası bi saplantı olduysa bende şu karakter, daha dönüş yolunda yeni yeni şakalar düşmekteydi körpe aklıma. kapıdan girer girmez yediğim bi kamyon dayakla bu defa aklımın kendisi düştü.

    o dayağın etkisinden mi bilinmez, şimdilerde sessiz sakin biriyim. her türlü kamu görevinde rol üstlenmeye hazır ve nazır bi sorumluluk anlayışım var, sosyal projeler de olabilir. yeter ki esaretin bedeli usulü reject olmayım abi.

    dc comics'i de dava edicem.
    3 ...