bugün

three extremes

3 uzakdoğulu yönetmenin insanın içine işleyen 3 kısa filmi. box*, dumplings* ve cut*.
3 filmi birbiriyle karşılaştırmak yönetmenlerine saygısızlık olur.

--spoiler--

box, yavaş ilerleyen ama ilerledikçe insanın kanını donduran bir filmdi. önce karşımıza mavi elbise içinde, dengesiz davranışlar sergileyen yalnız bir kadın çıkmaktadır. "kutu çok dar ve sıcak, nefes alamıyorum" demektedir. kadının geçmişine dönünce aydınlanır bu davranışları. bale yapan iki küçük kız kardeş, bir çadırda kutuya girerek gösteri yapmaktadır. mavi elbiseli kahramanımız, küçük kızlardan shoko isimli olandır, kız kardeşi ise kyoko'dur. başlarındaki eğitmen adam kyoko'yu ona bir kolye vererek ödüllendirir, shoko bunu kıskanarak kardeşini kutuya kapatır. o esnada adam gelir ve shoko ile boğuşmaya başlar, boğuşma esnasında çadırdaki soba yere devrilir ve kyoko yanarak feci şekilde can verir.
shoko hayatının her gününü bunun pişmanlığını duyarak yaşar. ancak kyoko'nun ödüllendirilmesinin sebebi pedofili eğitmenle ilişki yaşamasıdır. çocuk tacizinin ve kıskançlığın doğurduğu sonuçlar, bir insanın her gününü geçmişiyle iç içe yaşamasına ve vicdan azabına sebep olmaktadır.

dumplings bu 3 filmden en içime işleyeniydi diyebilirim. yaşlanma olgusunun yıprattığı bir insanın, doğanın kendisini tüketmesini engellemek için doğayı nasıl tükettiğini gözler önüne serer. çinden getirilen ceninleri genç ve güzel görünmek amacıyla mantı halinde yiyen bir kadın, önce yaptığı şeyden emin olamaz. cenini görüp ne yaptığıyla yüzleşince önce korkar ve tiksintiyle dolar, ancak kocası tarafından yeniden arzulanmaya başlayınca ve etrafı tarafından pohpohlanınca yamyamlığa devam eder. işin içinde yalnızlık korkusu, yaşlanma korkusu, eski günlerin özlemi vardır, ve kendisine güzel günler vaad edildikçe ne iğrenç bir şey yaptığını düşünmeden tüketmeye devam eder. durum öyle bir hâl alır ki, kahramanımız kendi çocuğunu bile yer.
insanın ne bencil bir varlık olduğunu en rahatsız edici biçimde gözümüze sokmaktadır dumplings. güzel kalmak için, ego kıyımına uğramamak için annelik denen kutsal duygudan bile istifa eden bir insandır gözümüzün önüne serilen.

cut'a gelince, chan wook park'ın sert tarzıyla harmanlanmış yoğun bir psikolojik gerilim. hayatını başarısızlıklarla doldurmuş ve bunları kompleks haline getirmiş bir insanın kıskançlığının sonuçları. biraz testere tadı aldım diyebilirim, ama çok daha derinlik sahibi bir film idi. "hem yakışıklısın hem başarılısın hem zenginsin, bir de iyi olursan bize ne kalır şu dünyada" tadında repliklerle hoş bir hal almıştı. hayatın sillesini yemiş bir insanın sadece kıskançlıkla neler yapabileceğini anlatır.

--spoiler--