bugün

yazık

bir sabah saatiydi.
soğuktu.
o anda kadınının yalnızlığını düşünmek...
yazıktı.

bir olmanın iki olmaktan daha mühim bir mesele olduğunu anladığı bir vakitti.
sıradan, herkesin arkasını dönüp görebileceği bir odanın içindeydi adam.
çaresizliğin kolayca yaşanabileceği bir yerdi, alışılmış.
bir masası vardı, üstünde dolu bir kadeh şarap,
aklında o kadının bilekleri,
ya şeytanın, ya en kutsalın.

bir böcek derisinin altında gezerken,
dirsekleri masaya dayanmış, başı avuçlarında,
düşünüyordu işte o anda en düşünülmeyecek şeyi.
neden o kadın?

sol koluna baktı adam,
ne kadar da sağlıklı, ne kadar da canlı!
hakediyor muydu acaba bu kadar kusursuz olmayı?

acının birbaşınalığını yok edecekti.
bir dikişte içtiği çömlek kadehini kırdı adam,
aklına bir kadının beyaz bilekleri geldi,
kapattı gözlerini.

kalın yünden beyaz kazağı kan içinde,
bir olmanın iki olmaktan daha mühim bir mesele olduğunu düşündü tebessümle,
ve kan da olmalıydı,
soğuk bir sabahın kavuşma ayininde.

kadınına dokunduğu bir zafer anıydı.
bunca zamandır yaşanan iki yalnızlığı düşündü adam,
yazıktı.