bugün

mihriban

ilkokul yıllarımdan tanırım kendisini. bir de ikizi vardı, adı tuğba. 5. sınıftan sonra ayrıldık. gerçi 5 sene boyunca hiç aynı kümenin bir üyesi olmadık. ben hep birinci kümedeydim o ya sonuncu ya da sondan birinci.
beş sene aynı havayı teneffüs ettik, ama karşılıklı iki kelam etmemişizdir belki de. ayrı dünyaların insanıydık.
ben matematik seviyordum, onun kafası hiç bir şeye basmıyordu.
beş sene sonra ben kariyerime devam ettim, o okulu bıraktı. sonra aradan birkaç yıl geçti, annem selamını getirdi.
o kariyerine başka bir mecrada devam etme kararı almış. nişanlanmış. hem de 15 yaşında. belki şu anda üç çocuk annesidir, bilemiyorum.
aradan yıllar yıllar geçti. bazen soruyorum kendi kendime acaba mihriban'ın dünyası mı daha eğlenceli ve anlamlı yoksa benimki mi diye.
kendimi bir çemberin etrafını dolanırken kendi etrafında da içe sirküler hareketler yapıyormuşum gibi hissediyorum.
sürekli daha içe ilerliyorum. ilerdikçe ne zor bir girdaba düştüğümü anlıyorum.
ezcümle hayat kısa, anlamlandırmak için uzun uğraşlar vermek yerine evlenip çoluğa çocuğa karışmak erkenden belki de daha mantıklıdır.

mihriban o günden sonra bir daha selam göndermedi hiç. belki de dördüncü çocuğunu doğururken öldü.
tabiata olan borcunu ödedi ve gitti...