bugün

ben bu yazıyı anneme yazdım

Annecim..

Nasılsın?

Oturdum ben sana bişeyler yazmak için. Burada çok yazıyorum. Hem sana hem başkasına hem kendime. Kağıtlara yazıyorum tabi, böyle bilgisayar ekranına yazmak bana da zor geliyor hala, arada kalmış bi kuşak olduk biz. Ne bileyim ilk aşk mektubumuzu kağıda yazdık, cevabı kağıt olarak aldık, tamam sonra adapte olduk teknolojiye, ama çok sevdiğimiz için olmadı bu adaptasyon, tek sebebi adapte olamayanların aşk mektuplarına cevap alamaz hale gelmeleriydi. Senin için kağıda yazdıklarımı buradan aynen göndermek uygun gelmedi, bugün bambaşka bir gün çünkü, sen doğmuşsun, doğum günün kutlu olsun. O yüzden başka şeyler yazmalıyım sana diye düşündüm. Bugünlerde zaten sık sık düşünüyodum, senin bi insan olarak doğup büyümeni. Hiç bilmiyoruz biz çocuklar, aslında aklımıza da gelmiyo, siz nasıl bizi hep çocuğunuz olarak görüyorsanız biz de sizi ezelden beri anne-babaymış gibi görüyoruz. Benim yaşlarımda yaşadığın şeyleri düşünmek tuhaf, bilmiyorum sen de bu kadar kızgın ve üzgün müydün benim yaşımdayken, ama düşünüyorum öyle olmak zorunda gibi geliyor. Sen 51 yaşına bastın bugün. Ben daha 25'im. Çalışmak denen şeyin ne kadar boktan birşey olduğuyla yeni yüzleşiyorum tabi. Aslında seçtiğin meslek belki bu yaşlardaki kızgınlığının ya da üzgünlüğünün (hala kesin olarak var olduklarını varsayıyorum) benimki kadar yoğun olmamasını sağlamıştır, sen çocukların-gençlerin gözlerinde bir ışık gördün öğretmenliğe başladığından beri, insanların binyıllardır nasıl düşündüklerini anlattın onlara, insanın nasıl düşünebileceğini gösterdin. Var olduklarından şüphe etmenin ne demek olduğunu anlattın onlara, belki bir kısmı bunu hiç düşünmemişlerdi, bir anda bir ışık yandı kafalarında; bir kısmı yine hiç düşünmemişlerdi, birilerinin düşündüğünü görünce küfür ettiler böyle şeyler düşünenlere, "ne kadar anlamsız şeyler düşünmüş bu insanlar, ne boş şey şu felsefe.." diye geçirdiler akıllarından, bunlar senin cesaretini kırdılar biraz; bir kısmı da benim gibiydi, sürekli kafalarında böyle sorular vardı o zamanlar, ama düşünmeyi bilmiyorlardı, hep havada uçuşuyordu bu sorular, bi türlü toparlayamıyorlardı, var olduklarından nasıl emin olabileceklerini gösterdin onlara, düşünüyorsunuz siz dedin. iyi bir şey mi yaptın kötü bir şey mi yaptın o konuda pek emin değilim aslında, böyle şeyler sorduğumda bana "oğlum öyle şeyler düşünme, bak allaha çok şükür yaşıyoruz" deseydin belki daha mutlu olurdum bugün de o gün de. Ya da el kadar çocukken evde Ahmet Kaya kasedi bulup bi şekilde dinlemiş olmasaydım, bugün sana bunları yazarken hala Ahmet Kaya dinleyip sırılısıklam ağlıyor olmazdım. Ama var olana bir şey katmış olmazdın eğer bunları yapmasaydın, eminim sen de düşünmüşsündür böyle şeyleri, ne katıyorum ben bu dünyaya ya da bir şey katmak zorundamıyım diye, bilmiyorum belki hala sana baktığımda gözünde gördüğüm bişey, adını koyamıyorum, tamamlanmamışlık duygusu desem değil, yarattığın şeyin nereye gittiğini, senin düşündüğünden ve düşünebileceğinden nasıl da farklı bir yol aldığını ve kendinden olan şeyin senden ne kadar farklı ama bir o kadar da senden bir şey olduğunu görmekten gelen şaşkınlık belki. Bilmiyorum belki de sandığın kadar mutlu geçmeyen bir evliliğin doğurduğu çocuğun sana bu kadar senden bir parça gibi gelmesinin getirdiği şaşkınlıktı, bilemiyorum ki, böyle şeyleri paylaşmadın bizimle, bizim iyiliğimiz için; her ne olursa olsun gözünde gördüğüm o bakışın anlamı, sen bir şeyler yaptın anne, bir şey yarattın. Hem binlerce insan yarattın kafalarındaki soru işaretlerini en azından bir yerlerde toparlayabilen, en azından varlığına anlam vermenin sadece kendi dertleri değil insanlık tarihinin derdi olduğunu anlayan insanlar yarattın, hem de beni yarattın.

"Ben" konusunda söyleyecek çok şeyim olduğunu düşünmüyoum. Neden böyle bir kariyer seçtiğim konusunda senin büyük bi payın var, insanın bu meslegi secmesi hele hele bunu tek tercih olarak görmesi için mental ya da en azından varoluşsal problemleri olması gerektiği görüşüne hak veriyorum, senin oğlun olmasaydım böyle problemlerimin olması ihtimali epey düşerdi hem genetik açıdan hem de yetiştirilme açısından. Tercihlerim konusunda seni çok tatmin etmediğimi de düşünüyorum, gerek siyasi tercihlerim (hahaha şaka yapıyorum benim siyasi bi tercihim yok, Bana Dokunmayan Yılan Bin Yaşasın Partisi'ne üyeyim, BDYBYP) olsun gerek beğendiğim kadın tiplemesi olsun. benim siyaset konusundaki derdim temsili demokrasinin doğası gereği bireyi safdışı bırakan bir şey olmasından ileri geliyor, bu yüzden oy verme konusunda kronik bir vicdani redci olacağım sanırım ömrüm boyunca, cozmeye calismaktan vazgec artik. Kadın tercihi konusunda da söyleyebileceğim tek şey şu ki; benim kadın tercihim sensin anne, bana çekici gelen kadın ya senin özelliklerinin büyük bir kısmını taşıyor, ya da seninle yaşadığım çatışmanın benzerini bana yaşattığı için çekici geliyor - ki bu konu başka bir mektubun konusu-. Geçen sene bir ders kapsaminda bir grup terapisine katıldık, orada da açık açık söyledim, "ben anneme aşığım, varsa bu konuda yapabileceğiniz birşey çok memnun olurum" diye. işe yaramadı terapi, ben hala sana aşığım, ve senin gibi olana.

Annecim, şafak türküsü çalıyor bir yandan, burada da şafak sökmek üzere, seni ne kadar çok sevdiğimi asla unutma, saçlarına yıldız düşmüş, koparma olur mu?

Mutlu yıllar.