internet ve bazi tarih kitaplarında yer aldığı üzere hikayesi çöp ile başlamamıştır. yalandır. yazılan senaryo ile iyimser hava estiren senarist her kimse, tarihi bir bilgi saptırmış, milli eğitim bakanlığına kadar yansıtmıştır. olay şudur;
bir fransız subay 1774 yılında hindistan dan alır fransa ya götürür. elden ele dolaşır. taş napolyon bonapart ın annesi tarafından satın alınır. derken napolyon sürgüne gidiyor. kurtarmak için annesi elması satıyor. bu sefer elmas bizimkilere geçiyor. tepedelenli ali paşa nın askerlerinden biri satın alıyor. ikinci mahmut devrinde tepedelenli öldürülünce hazinesi de ele geçiriliyor. nihai sonuç olarak, kaşıkçı elması da osmanlı hazinesi ne intikal ediyor. olay budur.
yok çöpte bulundu, kuyumcu işledi 48 karat oldu gibi şehir efsanesi cümlelerini utanmadan yeni nesile aktarıyorlar. kaşıkçı elması nın bilinen yıl sayısı 235 dir. üstelik işlenmiş hali ile geçen zaman. üstelik birde hikaye kısmı vardır ki, kesinlikle milli eğitim bakanlığının empoze ettiği çöp hikayesinden daha gerçekcidir. o da şudur, elmas hint kökenli bir balıkçının, şu an elmas yatağı olarak kullanılan bir nehirde ağına takılan kütleyi incelemesiyle başlar. şu an yaklaşık 17 gram, 86 karatlık elmas, 1600 lü yılların başlarında ilk işçiliğini görmüş.
yok, zerrei miskal umrumda değil kaç karat olduğu. değerini sevgiliyle içilen soğuk bir frappe ile asla değişmem de, sadece aklıma şu ironi takıldı. yaklaşık 400 yıl önce bir balıkçının ağına o elmas değil, 170 yıl sonra doğacak napolyon, kellesini bir yalanla kaybedecek bir osmanlı komutanı tepedelenli, yalakalığı ile rütbe alacak bir fransız subayı, ve kimleri güldürüp üzdüyse o kadar insan takılmış aslında o balık ağına.. bir çok insanın kaderini o ağa sığdırmış bu balıkçı abimiz. bu bilgileri bilerek o taşa baktığınızda, barut kokusu ilişir burnunuza..