bugün

yazmak

yılmaz erdoğan'dan... tercüman olmuştur yazamadıklarıma... * * *

Çoktandır tanıyorum bu duyguyu. Bazen bir acı bazen sadece kimliksiz bir bulut sayesinde yirmidokuz harfle burun buruna gelmek... Hadi yanındayız demeleri bana... Biz hala yola sok, şekillendir, içindekilerden bir fihrist yap, sırala, yarala... Aslında komikler. Her şeye çare olabileceklerini sanıyorlar. Oysa beyaz kağıt üstünde bazen çaresiz lekelerden başka bir şey değiller. Mesela şu 'a' harfini ele alalım. Üçünü bir araya getiriyorsun şaşkınlık oluyor. On tanesini biraraya getiriyorsun çığlık kıvamına geliyor.

Harfler kendilerini birşey zannediyorlar.

Yazmakla ilgili ne söyleyebilirim ki, zamana karşı harf zaiyatı. iç yerlerinde beliren gri bir bulutu başkalarınında anlayabileceği hale getirme uğraşı. Oysa ne gerek var bilmiyorum. Kime anlatıyorum? Niçin? Hüzüne fiyakalı bir edebiyat giydirmekten başka nedir ki yazmak. Ya da okuyanı gıdık yerinden dürtmek. Gülsünler diye. Üzülsünler diye... Anlasınlar diye, anlaşsınlar diye. Ve en kimseyle anlaşamayanların işiyken yazmak.

Anlatabilseydim yazmazdım.

Yazınca çekilir biri oluyorum, tek bildiğim bu. Hep başkaları için kağıda döküyorum içimin kirlenen seslerini. Evet seslerde kirlenir. Kokular bile hatta. Eski tadı kalmayabilir buğunun.

Harflerin sözcük oluşturmak için biraraya gelmesi imece usulü bir hüzün inşaatıdır çoğu zaman.

Bu kadar üzgün olmasam yazmazdım.

Yer yüzünün bu yarım adasında (belki tam ada olsaydı herşey daha kolay olurdu), yani bu coğrafyası bile yarım ülkede topu topu yirmi dokuz arkadaşım var. Bazılarıyla çok az görüşsem de, mesela "j" ile pek samimi olduğumuz söylenemez, hep yanımdadır. Bütün sırlarımı biliyor ve benden izin alma nezaketini bile göstermeden açık ediyorlar herşeyi. Kimseyi ağız tadıyla aldatamıyorum bu yüzden. Çizgisiz bir beyaz kağıtla karşılaşmayı görsünler, her şeyi anlatıyorlar. Hemde en burkucu tarafından. Şiir diye bir şey tutturmuşlar, kimseye acımıyorlar.

Bir tek senden korkuyorlar şu sıralar.

Bak şimdide lafı sana getirdiler gördün mü?

Ne zaman seni görsem etrafta kimsecikler olmuyor. Harflerim zavallı seslerin gölgelerine saklanıyor. Oysa herkese seslerini gere gere bağırıyorlardı. Kendilerini arayıpta bulamadıkları bir cakayla bir araya getiren bir dimağ bulmuşlardı ve havalarından geçilmiyordu. Biz istersek bir araya gelir gülmekten öldürürüz sizi ya da göz pınarlarınızı kanatırız istersek, diyorlardı. Onlar benim dilimin kayganlığını aşıp meşhur olmuşlardı. Herkesi etkiliyebileceklerini düşünüyorlardı. Harflerim beni herşeye alet ediyordu.

Ama senden korkuyorlar işte. En çokta suskunluğundan. Zaman durdu sanıyorlar sen susunca. Aptallaşıyorlar. Şimdi ne yapacağız diyorlar. Eyvah oluyor aniden ve panik halinde sesler çıkarmaya başlıyorlar. Onları unuttun, onları istemiyorsun sanıyorlar harflerim. Güleceksin belki ama kaşlarından bile ürküyorlar.

Kaşlarının yayına takılı ok oluyor çünkü gözlerin. Baktığı yerden ses getiren gözlerin... Gözlerinin önünde küçülüyor harflerim. Üzücü bir suskunluğun içinde durup 'hepinizi tanıyorum, şaşırtıcı değilsiniz, bizde bu harflerden çok var' der gibi bakıyor gözlerin.

Gözlerin olmasa yazmazdım ve gözlerin yokken ben iyi bir yazardım.

Bozdun harflerimin fiyakasını.

Ve seninle karşılaştığım, yani annenin seni doğurduğu, bizim birbirimizi doğurduğumuz o günden sonra ilk kez bir araya geliyorlar. Tembelleşmişler. Birbirlerini ilk kez görüyor, ilk defa yanyana geliyor gibiler. Ama şimdi tuhaf ve ilginç bir hevesle ve korkuya direnerek toplanıp bağırmaya başlamalarının bir anlamı olmalı. Sanırım sana alışıyorlar. Kıvırcık saçlı küçük bir kız çocuğunun adının ilk harfinden aldılar işareti belki... şaka yaptığını biliyorlar artık. Seni seviyorlar.

işte bu yüzden sürekli bana 'Seni seviyorum' dedirtiyorlar. Tekrara düşmeyi, sıkıcı olma ya da anlamı aşındırma kaygısını bir yana bıraktılar. Çünkü onlar çok iyi biliyorlar ki iyi filmlerde çok zor söyletilir 'Seni seviyorum' cümlesi. Esas adam yani sapına kadar insan, yürekli, karizmasında fırtınalar barındıran ama işte allah kahretsin ki sevgisini gösteremeyen adam filmin sonunda, ölürken söyler bazen. Hatta cümle 'Seni hep sevdim'e dönüşür. Hep sevmiştir. gizli gizli ağlamıştır, ama o cümleyi söyleyememiştir işte...

Ama ben esas adamları sevmem.

Esas adamlar sıradan insanlar içindir

Sırayı bozmasaydım yazamazdım.

Şimdi harflerim sana, bütün cesaretlerini toplayıp kendilerine çeki düzen vererek 'beğenmesse bozulmayalım arkadaşlar' cümlesinin ardına saklanıp sahip olduğu sesleri titrete titrete bir cümle hediye etmek istiyorlar.

Merhaba, Seni seviyorum, seni sevmeseydim yazamazdım...