the fountainhead

entry17 galeri
    12.
  1. yaratıcı ben'e methiye...

    hayatın kaynağına inmek, var olmanın -varsa- manasını bulup çıkarmak, anlamak, kendi mananı anlamak, kendi manasızlıklarını anlamak, amacına kanalize olmak, yolunda ilerlerken eğilmemek bükülmemek, onurlu bir şekilde ayakta kalabilmek... işte tüm bunlarla boğuşurken; sağlam, güvenilir ve oldukça faydalı bir kaynak: the fountainhead.

    howard roark ütopik bir karaktermiş gibi görünse de, aslında onu diğer türlü algılayamamızın müsebbibi olan bu dünya, şartları ve emeği geçenler götopiktir. götlerine sağlık! o kadar güzel have been sıçıyoring ki, o götlerin gerçekten iyi dileklere ihtiyaçları var. daha kurutulacak çok fazla ruh, paçavraya dönüştürülecek milyonlarca taze insan, eblehleştirilmeyi bekleyen kilolarca beyin var.

    Bir çok yerde yanlış yapıldı. yapılıyor. yapılacak. suçu hep dünyaya atmak kolaycılığına kaçıyor değilim. tabii ki suç dünyada ve dünyalılarda. ya kimde olacak? roark gibiler çoğalacağına peter keating ve onun temsil ettiği -yüzeysel, vasat, özden çok biçimi yeğleyen, toplumun onayladığı ve yücelttiği başarı parametrelerini referans alan ve onlara ulaşmak için herkesi, her şeyi ezmekten imtina etmeyen- zihniyet çoğalıyor, çoğalıyor. durdurulamıyor efendim.

    En çok satan gazetemsiler, en çok okunan yazarlar, en çok dinlenen radyolar, en çok oy alan partiler, en çok izlenen filmler, en çok konuşan en konuşmaması gerekenler, en çok susmak zorunda kalan en konuşması gerekenler, allah'a tapar süsü verilmiş paraya tapan sırtlanlar, en gericiler, en ölü gömücüler, en bi modern görünümlü statükocular, en gelene ağam gidene paşamcılar, en yalaka yöneticiler, şuursuz koyunlar, aç gözlü kasaplar, olmanın saf mutluluğunu yaşamaktansa sahip olmanın sığ sularında yüzenler, yandaşlar, güce tapanlar, yalancı yavşaklar, koltuk sevdalıları, iktidar manyakları, yobazlar, faşolar, hayal sikiciliğine sevdalı hayal kurma özürlüleri, gezegeni babasının malı gibi görenler...

    kokutuyosunuz bu dünyayı! kokutuyorsunuz ha mına kayyum!

    vasatı yüceltenlere yazıklar olsun. olsun da. sen necisin birader? ben de onlardan biriydim. ilkokula yeni başladım. okumayı söküyorum yavaş yavaş. heceliyorum şimdilik... howard roark gibi ilkeli ve tutkulu olmak sonradan kazanılacak bir özellik değil. (zaten şu dünyada onun gibi kaç kişi vardır? iki elin parmaklarını geçer mi?) lakin yine de bir elden düşmeci olmamak için gayret etmekte bir sakınca görmüyorum; hayatın her alanında, şu küçük sikindirik çaplarımızda, şu uğraştığımız, uğraşmak zorunda kaldığımız küçük insanlarla örülü mini mini minimal dünyalarımızda...

    ...

    offf. iyiden iyiye kitabın gazına geldim de deli gibi coşuyorum gibi bi hissiyat doğdu içimde şimdi. neyse. ama mal iyi. mal temiz. sağlam. 900 sayfalık bir başyapıt. azılı bir üşengeç olarak böylesi uzunlukta bir kitabı bir daha okur muyum bilmem ama bu kitap, her bir kelimesine değer... egoyu derinlemesine incelerken -evet karakterleri bazen fazla abartılı onu da belirtmek lazım-, ayn rand muhteşem psikolojik analizler de yapıyor. yer yer üslup olarak dostoyevski lezzeti mevcut...

    hayat canınıza okumadan, bu kitabı okuyunuz. ne bileyim, bi faydası olur galiba. olmalı.

    ...

    kitaptan birkaç alıntı:

    "çünkü bir şeyi gerçekten istemek büyük sorumluluktur..."

    "işini iyi yapmanın yerine başka ikameler aramak basit. kolay ikameler tabi. sevgi, cazibe, iyi yüreklilik, sadakat. ama işini yapmanın yerine, başka bir şeyi ikame edemezsin. işte o nokta, elden düşmeciler için yolun sonu. onların gerçeklere, fikirlere, yapılan ve yapılacak işe kaygılandığı yok. onların tüm ilgisi insanlara dönük. "bu doğru mu?" diye sormuyorlar, "başkaları bunu doğru sayıyor mu?" diye soruyorlar. yargılamak için değil, tekrarlamak için. yapmak için değil yapıyor izlenimi vermek için. yaratmak değil, göstermek için. nitelik değil, fors. eğer yapanlar, düşünenler, çalışanlar, üretenler olmasa, dünyanın hali ne olurdu? işte egoistler, benciller, onlar. başkasının beyni aracılığıyla düşünmüyorsun. başkasının elleriyle çalışmıyorsun. bağımsız yargılarını askıya aldın mı, bilincini askıya almışsın demektir. bilinci durdurmak, hayatı durdurmaktır."

    "insanda en çok saygı göstermemiz gereken şey feda edilmemiş bir benlik olmalı."

    "...roark, 'önemi yok steven' dedi. 'var mı? bu konuda ne yapacakları da, buralara kimlerin gelip yaşayacağı da önemsiz. önemli olan, bizim bunu yapmış olmamız. sonradan ne bedel ödetirlerse ödetsinler. bu fırsatı kaçırır mıydın?'"

    "sen işine aşıksın... işte bu senin üzerinde bir lanet.. alnındaki damgayı herkes görebiliyor. sokaktaki insanlara hiç bakmıyor musun? korkmuyor musun onlardan? onları oluşturan madde, işini seven insanlara duydukları nefretten ibaret. kendini onlara apaçık ediyorsun roark."

    ve son olarak muntazaman göz atacağım 903-913 arasındaki sayfalar... yani roark'un mahkemedeki enfes savunması...

    "Hiçbir yaratıcı, kardeşlerine hizmet etmek düşüncesiyle harekete geçmiş değildir. çünkü kardeşleri onun sunduğu hediyeyi reddetmiştir ve o hediye bu kişinin güçlükle sürdürdüğü mücadele dolu hayatı mahvetmiştir. bu kişinin tek gerçeği kendi amacı olmuştur. kendi gerçeği, onu kendi usulünde yapabilmesi, başarabilmesi. bir senfoni, bir kitap, bir motor, bir felsefe, bir uçak ya da bir bina... odur onun hayattaki amacı. hayatı da odur..."

    "yaratıcının temel ihtiyacı bağımsızlıktır. mantık yürüten zihin, herhangi bir türlü zorlama altında çalışamaz. kısıtlanamaz, feda edilemez, başka amaç ve düşüncelere boyun eğemez. gerek işlerlikte, gerekse amaçta, tam bir bağımsızlık ister. bir yaratıcı için, insanlarla olan ilişkilerin tümü ikinci plandadır. elden düşmecinin temel ihtiyacı beslenebilmek için diğer insanlarla olan bağlarını sağlamlaştırmaktır. ilişkileri birinci sıraya koyar."

    ....

    zihniniz; sizi elden düşmeci olmaktan korusun. kendiminki de beni...
    2 ...