hani derler ya, hayat fena halde futbola benzer diye, aynen öyle.
yedek kulübesine düşen, kadroya giremeyen futbolcu ne yapar? ya formayı kaptırdığı futbolcunun tökezlemesini bekler, ya da daha çok mücadele edip o formayı kapmaya çalışır.
veya hiçbir mücadelenin içine girmeden o takımdan uzaklaşır.
ama hayat futbola sadece benzediğinden, bir takım olmadığından sizin bu takımdan uzaklaşma şansınız yok.
iki ihtimaliniz var. ya mücadele edeceksiniz, lafın gelişi değil gerçekten çalışarak bu hayatta bir yerlere geleceksiniz, veya tüm suçu hakeme, saha şartlarına, oyuna atıp pes edeceksiniz.
küçük bir azınlık dışında bu ülkede büyük çoğunluk hemen hemen aynı şartlar altında başlıyor hayat mücadelesine. ama yol uzadıkça insanların geldiği yer değişiyor.
hani o lise sıralarında sen nice fındıklar kırarken, sınıfın piçi modunda en güzel zamanlarını yaşarken, inek lan bu dediğin, durmadan çalışan çocuk var ya, işte o sana hayat maratonunda tur bindirmiş oluyor.
hani sen, o gün canın işe gitmek istemediği için hastayım yalanını söylediğinde, gerçekten hasta olmasına rağmen işe giden adam var ya, senin kovulduğun yerde müdür oluyor.
uzun lafın kısası, elin ayağın tuttuğu sürece, bariz bir aptal olmadığın sürece, mücadeleni verdiğin sürece o formayı her zaman kaparsın. ama her şeyin suçunu kadere, tanrıya artık neye inanıyorsan ona atarsan, hayatın boyunca başkalarının golünü seyreden yedeklerden biri olarak kalırsın.