eisenstein'sız sonuçlanamazdı bu 'neye niyet neye kısmet'li macera. sıkılma tehlikesiyle karşı karşıya olacağımın farkındaydım. baskılar beni yıldıramazdı. ömrümün en uzun, ömrümün en siyah-beyaz seanslarından birinde; entelliğe biraz daha yaklaşacaktım, sinemania kokacaktım sonunda. sıkılsam da çaktırmaycaktım, kime? kendime. "hımm, gerçekten devrim niteliğinde bir film, sembolik anlatım ve müzikal sentez harkulade. kesinlikle sinema tarihinin en iyi 3 filminden biri" gibi laflar hazırlamalıydım.
hazırlamalı mıydım?
hacımın yağı, geçelim bu işleri geçelim. açık seçik ifade ediyorum: çook sıkıldım.
gerim gerim gerildim. bayım bayım baydım. terim terim terledim. ve fakat belirtmeden geçmemeliyim ki; ilköğretim tarih müfredatı hiçbir şey öğretmemişse bile bana, şunu sıkı sıkı tembihledi: "evlat, tarihi olaylar, yaşandıkları dönemin şartlarına göre değerlendirilir. bunu bil. bunu söyle. alırım aklını!". bunun içindir ki; ne kadar baysa da, 1920'ler gibi bir dönemde, sinema sanatına yön veren bir ilke imza attığı için tebrik ederim eisenstein'ı. merdiven sahnesi için hele, duble tebrik ederim.