bugün

sözlük yazarlarından öyküler

uyuyup aynı yerde uyanmak çok kötü lan. küçüklükten beri hayallerim vardı. ı have a dream. birinci hayalim: dedemin bir avizesi vardı. biraz alçaktaydı. erişilebilirdi. ama ben yine de erişemezdim küçüklükten. ona dokunmak büyük bir hayaldi. 11 yaşımda dokundum. bir bok yokmuş. hayalim kırıldı. bu şey gibi, karşıya taşınan ve uzun uzun izlenen, güzel gibi gelen komşu kızının boktan çıkması, gibi bir şey herhalde. ikinci hayalim de uyku ile ilgili. kamera alıcam ve nasıl uyuduğumu kameraya çekicem. bu daha olmadı ama para kazanabilirsem ilk alacağım şey kamera olacak inşallah. çok garip ya. uyumak, uyanmak. rüya görmek. hatta benim gamsız bir arkadaşım var. rüyasında rüya gördüğünü görmüş. adam bana anlattı ilk defa çok normalmiş gibi. daha da anlatmadı. benim öyle anım olacak. ortamı alırım, dağıtırım, ortamın enerjiği olurum, ha bire "hacu şu rüya hikayesini anlatsana" laflarına maruz kalırım. haa zaten anlattım hikaye benim olmasa da. hemi de bire bin kattım da anlattım ama vicdan azabı da duymadım değil. bu arada demin yazdığım hayallerimi okudum. ne tırt bi adammışım ben ya. ama hep kenar mahalleden oluyor bu işler. ufkumuz yok ki hacı. bu kadar yani hayal gücümüz. işte bunları düşündüm. dün, yani cumartesi günü sabah saat 6.30'ta. yeni uyanmamıştım. yeni uyuyacaktım. evde yalnızdım. sabaha kadar oturmuş. hocayı dinlemiş. en karanlıktan bir anda aydınlamaya başlayan havayı seretmiş. fm oynamış. fm forumlarında kariyer hikayelerine -millet sevinsin diye- övgüler düzmüş. bir şekilde geceyi atlatmış, sabaha ulaşmıştım. şimdi uykum da gelmişti. uyuyalım o zaman dedim içimden. ne olacağıdı? ama uyumak istemiyordum. hayattan, bu boş yaşamdan uzaklaşmak istemiyordum. tembellik etmeye devam etmek istiyordum. ama uyku bastırmıştı. uyudum. telefon çalıyordu. başım müthiş ağrıyordu kalktığımda. annem uyan diye arıyordu. kızgın bir şekilde cevap verip kapadım. o cevab veremedi. saate baktım. 11 civarıydı. daha uyunur lan dedim. uyudum uyandım, saat 2 olmuştu. kalktım başım hala daha ağrıyordu. buzdolabını açtım. annemin başım ağrıdığında verdiği mavi ağrı kesici haplardan aradım. bulamadım. yok sandım. sonradan öğrendim ki oradaymış. neyse. önümde hiçbir şey yapmayacağım uzun bir gün vardı. "dışarı çıkılır bugün aslında" diye düşündüm. önce saat 5'e kadar filan fm-forum-sözlük üçgeninde dolaştım. sonra saat 5 civarı evden çıktım. "bu kartım dolu değildir" endişesi ile dedemin bu kartını aldım her zamanki gibi. bursa'da yaşadığımdan heykel veya kent meydanına gidebilirdim. başka bir olasılık yoktu. ben de otobüse binip kent meydanı'nda indim. otobüsten indiğim anda seth cohen'i düşünmeye başladım. kızları genel olarak hiç anlamam bir erkek olarak ama iki şeyi daha da anlamam:kızların bitmek bilmeyen lugano ve seth cohen sevgilerini. hadi lugano chucky, hadi lugano baby face. ama seth cohen çok ortalama bir tip. hatta bana göre yarrak gibi bi tipi var. pardon seth. haa bilmeyen varsa baksın google'dan. bu adam the o.c'de oynuyordu bir aralar. kzılar buna çok bayılıyor yıllardır. yakışıklı değil ama sempatik o mu şimdi yani. seth mi yakışıklı değil ama sempatik. o zaman iyi ama seth de yakışıklıysa yuh artık. seth yakışıklıysa bana niye bakmıyorsunuz allahsızlar? hadi beni geç. seth yakışıklıysa bizim furkan diye bir arkadaş var. onun hepinizi götürmesi lazım. bence öyle. neyse. bu düşüncelerden uzaklaştım çünkü acıkmıştım. saat 5.30'du ve hiç bir şey yememiştim. "kent meydanı'nda inşallah mcdonald's vardır, burger king olmasın, ı love mcdonald's " diye dua ettim. burger king varmış. sonra aklıma heykel'de yani kent meydanına 1.5 km uzaklıkta bir yerde mcdonald's olduğu geldi. oraya yürümeye karar verdim. ama önce cuma günü olmasına rağmen ve çıkış günü olarak dergi üstünde çarşamba yazmasına rağmen alamadığım uykusuz'u almak istedi deli gönül. dienar'a girdim aldım dergiyi. ama küfrümü ettim yine. "tembel herifler" demedim. ama böyle demişim gibi yapın. ya da siz kimsiniz lan? okuyan mı olacak? neyse. ama sonra aklıma geldi. ben de böyle yaşıyordum işte. ben de tembeldim. işlerimi zamanında yapmazdım. misal yiğit özgür köşeyi çizememiş. tembel herif bu hafta eski köşeyi koymuş. bu benim de hayat tarzımdı ama bir fark vardı. bu adamlar para kazanıyordu bu hayat tarzıyla. ben onlara para veriyordum. bunu da geçtim. waikiki de haftalardır görüp 28 yetale olduğu için alamadığım gömlekten en son bir tane kalmıştı. "o inşallah oradadır" diye bir dua daha ettim. para yoktu yanımda ama orada olsundu. belki bir ara alırdım. o dua da tutmadı. o hayal kırıklığıyla yürüdüm yürüdüm. ve mcdonalds'a vardım. "bir hamburger" dedim. çok şaşırdı kasada duran apla. "ne var kızım bir hamburgerde yenir ki ne var" dercesine baktım şaşırmış suratına. doyurmadı tabii tek burger. 210 yekare boşa gitti böylece. sonra sönmez'e kadar yürüdüm. orada bir bim'e girdim. le cola aldım. otobüse bindim. otobüste uzun, sarı, düz saçlı ve elinde telefon bulunan bir kız vardı. ve mesajlaşıyordu. bu mesajlaşma burcu'yla değildi tabii ki bir erkekleydi. istemsiz olarak erkeğin ismini de gördüm bir ara. tahminlerimden biri olan melih'ti bu kardeşimizin ismi. sonra indim otobüsten. eve geldim le cola içtim.