dün avrupalıları hindistan'a kadar getirmiş orada bırakmıştık. (bkz: hindistan/#5429326) bugün kaldığımız yerden devam ediyoruz.
vasco de gama 1847 de ümit burnundan dolaşıp bir yıl sonra hindistan'a geldi. buradaki yerel hükümdarlarla iyi ilişkiler kurup bir ticaret ağı oluşturdu. portekizliler 1510 da batı hindistan'a bir ticari üs kurup okyanus ticaretini uzun bir süre, flemenkler 17.yy.da ayaklarını kaydırana kadar, egemenliklerine aldılar.
hindistan'daki moğol egemenliği kaybolunca yerel prensler batılılara ticari imtiyaz verme yarışına girdiler. bunun sebebi elbetteki avrupalılardan askeri destek alıp diğer yerel prenslere üstünlük sağlama çabasıydı. 1750'lerde ingiltere ve fransa dünyanın her yerinde savaşırlarken şüphesiz ki hindistan'da da bir mücadeleye giriştiler. 15 yıl gibi bir süre içinde mücadele ingiltere'nin mutlak galibiyetiyle sonuçlandı.
1600 gibi bir ara kurulan ingiliz şirketi (british east india company) bengal civarında birbiri ardına fabrikalar inşa etmeye başladı. bu fabrikalardan irice olanları aynı zamanda kale vazifesi de görüyordu. şirket kıyı bölgesinde büyük ve bağımsız bir güç haline geldi. hatta bir ara parlemento bir yasa çıkartarak şirketin majestelerine hesap vermesi gerektiğini düzenlemiş ve şirkete bağımsız bir devlet olmadığı hususunu hatırlatmak istemişti. ticaret ve elbette ki askeri üstünlük sayesinden ingilizce ticari dil, ingiliz yasaları da kural haline geldi. bölgedeki ingiliz şirketleri kolonilere uygulanan vergi avantajlarının yardımıyla yerel rakiplerini rekabetin dışına itip hindistan'ın bol miktardaki hammaddelerinden ucuz üretim yapmaya başladılar.
1850 lerde aslında britanya hükümetinin bir kolu gibi hareket eden ingiliz şirketi hindistan'ın iç kesimlerine yollar köprüler ve telegraf hatları çekerek iç hindistan'ı da kontrol altına almaya başladı. sonra sonra 1857'de "sepoy" diye adlandırılan hindistanlı'lar ferman kraliçeninse dağlar bizimdir deyip silahlara sarıldılar.
ingiliz hükümeti isyanı bastırdı ama şirket kapanmaktan kurtulamadı. şirketin mallarına el koyan kraliçe victoria hindistan imparatoriçesi ünvanını aldı. bu çoğu sıradan hintli için pek bir şeyi değiştirmemişti. yalnız 1905'te ingilizler bengal'i iki bölgeye ayırmaya kalkınca bölgede milliyetçiliğin fitili de ateşlenmiş oldu. bir grup milliyetçinin önderlik ettiği ingiliz malları boykotu etkisini gösterdi. yerli üretim patladı, ithalat azaldı. haliyle britanya bengal'i bölemedi ama hindistan parlementosu "swaraj" yani otonomiyi yasalaştırdı.
1. dünya savaşından sonra milliyetçilik hareketleri tekrar ivme kazandı. 1919 yılındaki bir festival esnasında ingiliz askerleri sivil halka ateş açtılar ve 400 hintliyi öldürdüler. kongre başkanı mohandas gandi ingiliz egemenliğine baş kaldıran bir kampanya başlattı. 1939'da ingilizler hintli yöneticilere danışmadan hindistan'ın dünya savaşına girdiğini ilan edince hintistan'ı terk edin hareketi başladı.
savaştan sonra hindistan'ın bağımsızlığı için müzakereler başladı. en büyük sorun hintlilerin çok dinli yapısıydı. bu nedenle hindistan'da herkesin dini inancına eşit mesafede olan laik bir yönetim tarzı benimsendi. teoride her şey güzel olmasına rağmen pratikte işler öyle gitmedi. yüzde 12 oranında olan müslümanlar temsilde adaleti sağlama noktasında diğer dini unsurlarla aynı haklara sahip olamadılar. 1946'da iç savaş başladı. 1947'de hindistan iki devlete bölünerek (hindistan, pakistan) "swaraj"ını kazandı. bugün ikisi de birbirinin en büyük tehtidi. ve ikisinin de nükleer gücü var.
ben bütün bunları neden mi anlattım? hiiç. abd ile hindistan geçen sene sivil nükleer enerji konusunda bir anlaşma imzaladılar. buna göre hindistan amerika'dan nükleer enerjiye ilişkin materyalleri alabilecek. tabi bunun yanında hindistan bir milyarlık nüfusuyla dünyanın en büyük demokrasisi!!!. ırak mı dediniz? boşversenize canım. *