kur an ı kerim in dilinde kadın

entry1 galeri
    1.
  1. Kuran-ı Kerim'in kadını nasıl tanımladığını bulmak için, önce filolojiden yola çıkmak gerekir.

    Nihayetinde, Kuran düşüncesinin temellerini bize dil aktarmaktadır. Dil vasıtasıyla biz Kuran'ın varlık hakkındaki görüsünü öğreniyoruz.
    Ontolojiden önce filolojiye yönelirsek, Kuran'da kadın için kullanılan sözcüklerin başında nisa sözcüğünün geldiğini görürüz.
    Genelde çoğul için kullanılır ve mücerret yani yalın halde, her hangi bir yaş kategorisine dikkat çekmeksizin, "nisa" kelimesi sadece cins olarak kadını işaret eder.

    Nisa kelimesinin kök harfleri "n-s-e" üç harftir. Arap dilinde bir sözcüğün anlam alanını, etimolojik anlamını, kök anlamını, dahası o sözcüğün Arap dilinde ya da Kur'an düşüncesinde hangi merkezi kavramlarla birlikte anıldığını bulmak için, o sözcüğü oluşturan harflerin kombinasyonlarının anlamlarına bakılır.

    Mesela, üç harfin kombinasyonu altı kelime eder. Dolayısıyla insan kelimesinin kökü olan "ins" ile "nisa" kelimesinin kökü olan "n-s-e" aynı anlam alanına ve kategorisine girer.

    Öncelikle biz, Kuran'ın varlık tasavvuru hakkında şu kanaate varabiliriz: "Kur'an, insana verdiği ismi kadına da verir."

    Yani, kadını doğrudan insan olarak isimlendirir. Öncelikle bunu tespit etmem lazım ki, filolojik olan bu kaideden yola çıkarak Kuranın ontolojik okuyuşunu verebileyim.

    Ontolojik olarak, yani varoluşsal açıdan, kadına erkekten ayrı bir anlam yüklememektedir*.

    Daha doğrusu, "Kuran düşüncesinde cinsiyetin çok özel bir vurgusu yoktur." Onun içindir ki Kuran'da bir çok emir, cinsiyet ayırımı yapılmaksızın, "taglip" yani "galibiyet" kuralınca gelir. Zaten "cem-i müzekker" sayılan, yani eril-çoğul sayılan tüm kelimeler, aynı zamanda dil itibari ile dişil çoğulu da içerdiği için, galibiyet kuralı gereğince kelime her ne kadar eril gelse de, o kelimenin emri veya nehyi, muhatapları kadın olsun erkek olsun tüm inananlardır.

    Örneğin: "Ya eyyuhellezine amenu" ayetinde olduğu gibi. Hiçbir dilci, hiçbir tefsirci çıkıp da "ellezine amenu"daki, "ellezine" ilgi zamiri "erildir", dişil değildir. "Amenu" fiili "dişil" değildir, erildir gerekçesiyle, "bu cümleyle başlayan ayetler kadınları ilgilendirmez!" dememiştir, diyemez.** Böyle bir anlayış da gülünç olur gerçekten.

    O nedenle anlıyoruz ki, Kuranın düşüncesinde insana bakış, cinsiyet merkezli değil; insana bakış, insaniyet merkezlidir!

    Hatta Kuran düşüncesinin temelinde yatan, Arap düşüncesinin en merkezi kavramı "muruet"tir. Türkçeye "mürüvvet" diye geçmiş bu merkezi kavram. Kuran'a yataklık eden Arap dilinin taşıdığı felsefenin, Arap düşünce dünyasının ve hayat tasavvurunun da merkezi bir kavramıdır.

    "Muruet", aynı zamanda hem kişi, fert, insan manasına hem de -lütfen buraya dikkat- kadın manasına gelen "mere" kelimesiyle de ayni köke aittir ve "mere" kelimesi dişildir. işin ilginç olanı da budur.

    Hatta, Kuranda geçen "nefis" kelimesi de "manevi müennes" olarak kabul edilir.

    Kuranda insanın yaratılışına değinen ayetlere baktığımızda, nefse, ilk yaratılışa atıf yapan zamirler eril değil, dişil zamir olarak gelir.

    "Inna halaknakum min nefsin vahidetin ve ceala minha zevceha" daki "ha" zamiri nefse gider. Yani ilk yaratılan şey, özü itibariyle eğer zamirlerden, kelimelerden yola çıkacak olursak eril değil, dişil olduğunu çıkarmamız lazımdır.

    işte Kuranın da yapmak istediği budur! Yani, "Geçin bu erkeklik dişiliği, asıl olan bu değildir!" demektedir.

    Bizi bu eril, dişil zamirler ve kelimeler arasında dolaştırıp durmasının sebebi budur! "Bunlara çok fazla önem atfetmeyin!" "insani insan yapan değerler, onun erkeklik ya da dişiliği değildir!" diyerek Kuran bir eril bir dişil kullanır ve böylece kafamızı doğru olana, önemli olana, önemsenmesi gerekene döndürür.

    O sebeple, "Kuranın ontolojik olarak cinsiyete bakışı" diye bir bakış, aslında yoktur. Kuranın "insiyete/insaniyete bakışı" vardır, cinsiyete değil!

    Özet olarak: "Kuranın bakışı insîdir, cinsî değil!*
    0 ...