DiSK, çeşitli 'sol' siyasi çevreleri de yanına alarak, 1 Mayıs'ı Taksim'de kutlamakta ısrar etmektedir. KESK, TMMOB ve TTB de DiSK'in bu tutumuna destek vereceklerini açıkladılar.
Elbette ki bu durum, geçmiş yıllarda olup bitenlerden hiç ders alınmadığını göstermesi ve Taksim'e çıkmayı bir araç olmaktan öte amaç haline getiren aşırı idealizme sarılmış olmaları açısından son derece üzüntü vericidir.
Sadece örgüt yöneticileri ve yakın çevreleri değil tüm üyeleri açısından, Taksim'e çıkmayı emekçi çıkarlarının önüne koyan tutumlarıyla geniş üye tabanları açısından nasıl görüldüklerini düşünmekte midirler?
Dahası, bu konfederasyonlar ve meslek örgütleri, kendi üyelerinden de öte, tüm emekçi sınıfların duygu ve düşüncelerini dikkate alma bakımından kendi durumlarını değerlendirmekte midirler?
Taksim için istanbul'da gerçek bir kitle gösterisi yapmayı; krizin yükü, işsizlik ve yoksulluğa karşı mücadele, sendikal hak talepleri gibi konularda tüm emekçileri aydınlatma ve onların ellerini ve seslerini birleştirme konusunu bir kez daha dile getirmek üzere olduklarının farkında mıdırlar?
1 Mayıs'ın geçmişi bize gösteriyor ki, 1 Mayıs'ın 125 yıllık tarihi içinde şekillenen değerleri; birincisi işçi sınıfının sömürüsüz ve savaşsız bir dünya idealini sembolize eden evrensel değerlerdir. 1 Mayıs'ın ikinci önemli özelliği ise 'güncel' ve somut olmasıdır. 1 Mayıs'ın güncelliği de; her 1 Mayıs'ın, sınıfın en temel uluslararası ve ulusal acil taleplerinin en genel (en kapsayıcı) olanlarını kapsayarak kutlandığını göstermektedir.
Adından açıkça belli olduğu gibi 1 Mayıs, işçi Sınıfının Birlik Mücadele ve Dayanışma Günü'dür (Bayramı'dır) ve tarihi boyunca da sendikalar tarafından kutlanmıştır. Partiler, siyasi çevreler, işçi dostları, sendikaların organizasyonlarına katılmış, onları desteklemişlerdir. Yani bizdeki gibi, 'Sendikalar gericidir, gereği gibi bir kızıl 1 Mayıs'ı kutlayamaz' diye sendikaların bir kenara itilmesi, onun yerine siyasi fraksiyonların 1 Mayıs kutladığı görülmemiştir.
Tabii sendikaların da, sekter bir fraksiyon gibi 'sembolleri' öne çıkaran; sınıfın taleplerini, o anki imkanlarını, bilincini, içinde bulunduğu koşulları görmezden gelerek, kendince öne çıkardığı talepler etrafında bir 1 Mayıs kutlaması da sık görülmemiştir; görüldüğü yerde hoş karşılanmamış, bu tür girişimler uzun boylu da yaşamamıştır.
Hele bugün; kapitalizmin en büyük ve en derin krizinin ortalığı kasıp kavurup, yüz binlerce işçinin sokaklara atılıp, işçi hakları gaspının bütün dünyada hızla yaygınlaştığı, en büyük kapitalist güçlerin amansız bir kapitalist model geliştirmek için bütün mali, siyasi ve askeri güçlerin seferber ettiği bir zamanda; sınıfın ve halkların en geniş birliğini sağlamasının en önemli sorun olduğu bir dönmede, Türkiye'nin sendikaları ve emek örgütleri, 'kutsal semboller'le uğraşıp, alan fetişizmi üstünden emekçileri bölemezler. Bu, aşırı bir Bizantizmdir (*).
Ya da Türkiye'de sendikalar, emek örgütleri, işçi sınıfı ve emekçilerin işsizlik, açlık, sendikal haklarının gaspı (sendika yasaları Meclis'ten geçti geçecek aşamaya gelmiştir) koşullarında sendikaların 1 Mayıs'ta gözeteceği en önemli ölçüt; ülkenin her yanında işçilerin, emekçilerin en geniş kesimlerini alanlara çekmek; tüm ülkeyi, işyerlerini, hizmet birimlerini 1 Mayıs alanı yapmaktır.
Bu yüzdendir ki DiSK'in ve onu destekleyenlerin, Taksim'i yeniden bütün taleplerin önüne koyması, elbette anlaşılmazadır. Ve bu en hafifinden sınıfın taleplerine sırt dönmektir.
Bunun içindir ki DiSK, KESK, öteki emek örgütleri içindeki emek davası ve sınıf kaygısı duyan (biliyoruz ki bu örgütlerin içinde, bu kararı geri döndürecek sayıda ve etkinlikte duyarlı sendikacı ve emek örgütü yöneticisi vardır) tüm yöneticilerin bir kez düşünmeleri son derece önemlidir. 1 Mayıs'ı bir şov gününe, fraksiyonların yarış gününe ya da kendi geleceğini kurtarma aletine dönüştürmek isteyenlerin oyunları bozulmalıdır.
Kaldı ki geçmiş yıllardaki deneyimler göstermektedir ki, 1 Mayıs'ta Taksim'e çıkmak için işçilerin Taksim'i fethedecekleri bir güç birikimine ihtiyaç vardır. Bugün, 'Taksim' diyenlerin arkasında böyle bir güç birikimi olmadığı gibi bu gücü oluşturmak için keskin laflardan öte bir gayretleri de yoktur.
Öyle anlaşılmaktadır ki Taksim diyenler; ya Taksim çevresinde polisle çatışmayı yeterli gören bir 'kutlama'ya razıdırlar ya da Avrupa'dan gelecek bir sendikacı heyetinin korumasıyla Taksim'e çıkmayı ummaktadırlar.
'Hayır böyle değil' diyen, şu iki soruya açık ve somut yanıt vermelidir:
Eğer bu iki soruya yanıt verilemiyorsa, her iki yaklaşım da kabul edilemezdir. Dün de kabul edilemezdi, bugünkü koşullarda ise bunda ısrar çok ağır sorumluluk yükler.
Hele Taksim'e çıkma; DiSK'in, 'Türkiye'nin her yerinden Taksim'e gelinecek. Gelinemese bile sendika yöneticilerine bulunduğu yerdeki 1 Mayıs tertip komitelerine girmeme' kararıyla birlikte bu tutum, anlaşılmaz bir 1 Mayıs karşıtlığına dönüşmektedir. KESK'in bölgesel olarak istanbul ve Urfa'ya katılımı da aynı ölçüde yanlıştır. Burada doğru tavır, Türkiye'nin her alanını 1 Mayıs alanına çevirmektir ve bugünkü koşullarda Hakkari'de, Edirne'de, Antep'te, Rize'de her il ve ilçede 1 Mayıs'ı kutlamaya ihtiyacı vardır emekçilerin. Krizin bunalttığı emekçiler, 1 Mayıs’ta kendi güçlerini hissedip başka bir moral ve motivasyonla mücadeleye atılabilir. 1 Mayıs'ın ruhuna yakışan yaklaşım budur. Hedef de bu olmalıdır.
TKP'nin gazetelere geçtiği bir faksla duyurduğuna göre TKP, istanbul-Çağlayan için başvurarak 1 Mayıs'ı orada kutlayacakmış!
Sadece bu kadar olsa, 'TKP bunu hep yapıyor zaten' der geçerdik. Ama bu kararın gerekçesi çok ilginç!
'TKP, bir yandan bir grup sendikacının yanlarına AB temsilcilerini de alarak protokoler bir Taksim kutlaması yaptığı, başka bir tarafta da birkaç bin solcunun polis terörüyle boğuştuğu bir 1 Mayıs tablosunu reddetmektedir' diyerek, doğru bir saptama yapan TKP, bu doğru saptamadan yanlış sonuç çıkarmaktadır. Birbiriyle çelişen başka saptamalarla tavrını açıklamaya çalışan TKP, '...Taksim politikasının altı doldurulmadığı ve somut olarak bütün güçler istanbul’da birleştirilmediği takdirde, Taksim bir kez daha devlet terörüne sahne olacaktır.
Bu durum, Türk-iş Genel Merkezi'nin açıklamaları doğrultusunda düzenlenebilecek bir 1 Mayıs mitingi, emeğin mücadele bayramının 'sınıf bölücüsü' sendikalara kalması anlamına gelir. TKP böyle bir tabloyu kabul etmez' diyor.
Yani TKP, 'Türkiye'de tek bir 1 Mayıs' savunuyor ama onu da kendi düzenliyor. Üstelik de DiSK ve KESK'i de 'tüm Türkiye'yi istanbul'a çağırmamak ve 1 Mayıs'ı 'sınıf bölücüsü sendikalara' bırakmak'la suçluyor.
işçi sınıfının içinde bulunduğu koşullar (bilinç, örgütlenme düzeyi, taleplerinin aciliyeti ve önemi) ve 1 Mayıs'ın anlamı ve sınıfla bağlantısı gibi şeyler umurunda değil TKP'nin. Varsa yoksa TKP'nin nasıl bir gösteri yapacağı. Önceki 1 Mayıslarda aynı alanda 'ayrı gösteri' yaparak bu tutumunu ortaya koymuştu.
Şimdi de ayrı alanla bunu pekiştiriyor. Gerekçeleri ise tümüyle ayrı bir gösteri için uydurulmuş bahaneler!
Yani rafine bir Bizantizm TKP'ninki de.
Eğer sendikalar ve emek örgütleri, ortak bir istanbul 1 Mayıs'ı ve ülkenin her yerinin 1 Mayıs alanı olduğu amacında birleşirlerse; 2 Mayıs 2009 günü, sermaye basını da emek basını da genel tabloyu; 'Yüz binler, hükümete ve IMF'nin krizin yükünü emekçilere yıkan politikalarına hayır dedi', 'Emekçiler hükümeti uyardı', 'Dev silkelendi!' gibi başlıklarla vereceklerdir. Ülkeye ve dünyaya da böyle bir hava yayılacaktır. Miting alanına gelmeyenler, “Tüh, keşke ben de gitseydim' diyecekler; hükmet ve patronlar kara kara düşünecek, 'Taksim'i verseydik acaba daha iyi mi yapardık?!' diye hayıflanacak.
Ya da 1 Mayıs bölünecek; Taksim ısrarında olanlar bu ısrarını sürdürecek ve tüm ülkedeki 1 Mayıs, Taksim'de çıkarılan gürültünün yattığı sis perdesiyle örtülüp; ne Taksim'deki tepki ne diğer alanlarında yükselen talep ve protestolar görülmeyecek; 'Savaş alanı Taksim!' üstüne nalına da mıhına da vurulan başlıklar ve yorumlar eşliğinde işçi sınıfının ve emekçilerin talepleri bir kez daha gözlerden saklanacak. Burjuva muhalefetin hükümete yönelik tepkileri, AB'den liberallerden gelen 'majestelerinin muhalefeti' tarzı süslü eleştiriler; işçinin, emekçinin 1 Mayıs'ı üstünde koyu bir gölge oluşturacak!
Bu iki 2 Mayıs günü tablosundan:
Hangisi daha çok işçi sınıfının amaçlarıyla ihtiyaçlarıyla uyumlu 1 Mayıs'ı yansıtır?
Hangisi daha çok bir işçi bayramına yakışan bir 1 Mayıs tablosudur?
Hangisi daha devrimci bir 1 Mayıs' ifade eder?
Hangisi daha kızıl bir 1 Mayıs resmidir!
Bu tablolardan ikisinden birini seçmek, bugün Taksim'de ısrar edenlerin elindedir. ikinci tablo ortaya çıkarsa, 'müsebbibi hükümettir, emniyettir' diye kimse kendisini sorumluluktan kurtaramaz. Şimdiden bilinsin!
(*) Bizantizm; siyasi literatürde, gerçekler yerine sembollerin geçirildiği politika tarzına ya da tutuma karşılık gelen bir kavramdır. Adlandırma, Osmanlı orduları Bizans'ın surlarından kente girmektedir; şehir artık düşmek üzeredir. Ama Bizans'ın ileri gelenleri ve halkı, kiliselerde toplanmış; 'bir iğnenin ucunda kırk melek mi dans edebilir yoksa 80 melek mi' üstünden aralarında bölünmüş, derin tartışmalar yapmaktadırlar. Böylesi gerçeklerden uzak bir tutumu niteler Bizantizm. Sınıfın bunca talebi varken, sermaye emeğin haklarına, işçi sınıfının en eski kazanımlarına karşı tarihin en büyük saldırısını; kapitalizm tarihinin en büyük krizini de vesile ederek yürütürken, işçi sınıfının, emekçilerin örgütlerinin en üst yöneticilerinin 'Taksim Meydanı değerleri' üstünden fırtınalar koparmakla kalmayıp 1 Mayıs'ta oluşacak emek güçlerinin birliğini bölmeleri, Bizanslıların melek tartışmasından daha az bir Bizantizm değildir. Belki de Bizanslıların 'bedduası' vardır istanbul'a; ki Bizantizm, böyle yıllardır yakasını bırakmamaktadır istanbul'un.