izlerken kimi zaman sıksa da, gerçekçiliğiyle "vallaha hep böyle oluyor" dedirten film.
--spoiler--
kahramanımız chris wilton, hayatında istediği yerlere ulaşamamış bir tenis oyuncusudur. gözü yükseklerdedir. teniste çok iyi olmasına rağmen en iyisi olamamıştır. karşısına çıkan tom hewett ve ailesi sayesinde hayatı değişir. iyi bir iş ve iyi bir eş şansını değerlendirir. o arada tom'un nişanlısı nola^ya tutulur. yasak bir ilişki başlar aralarında. istediği hayatı elde etmiştir bir bakıma. iş hayatındaki başarıları, onu seven ailesi ve yüksek yaşam standartları vardır. ama istediği şehveti nola'da bulur. ne var ki nola'yı sevmesinin tek sebebi onun cinsel çekim alanında olmasıdır. birbirleriyle konuşup dertleşemezler, aşk yoktur. başını döndüren bu durum için evliliğini yıkamaz. ne zaman karısıyla konuşsa onun sevilecek yanlarını görür. ona aşık değildir ama ona bu haksızlığı yapamaz. yasak ilişkisini gözden çıkarır, onun getireceği tehlikeleri de yok etmek ister. işte burda nola'nın ve evine kimseyi almayan komşusunun ne kadar şanssız olduğunu görürüz. chris'in işlediği cinayet yanına kalır. evet dünya'da adalet yoktur. günlük, polisin gördüğü rüya, suya düşmeyen yüzük gibi delil olabilecek hiçbir şey onu ele vermez. chris de yoluna devam eder.
yasak ilişkinin evliliği nasıl yıkabileceğini işleyeceğini düşündüğüm film bir anda bambaşka bir şeye dönüşmüştür.
--spoiler--