bunu kabul etmek kolay değil. insan kendini hep ölümsüz sanıyor. hep bir “ileride” var zannediyoruz. yapacak çok şeyimiz, yaşayacak çok vaktimiz var sanıyoruz. ama günler geçiyor, aylar, yıllar geçiyor ve bir bakıyorsun hayatının büyük kısmı arkanda kalmış. geriye dönüp baktığında neyi hatırlıyorsun? kaç anın gerçekten yaşanmaya değerdi? kaç insanı gerçekten sevdin? kaç defa “iyi ki” dedin?
ne kadar sevilmiş olursan ol, ne kadar iz bırakmış olursan ol dünya sensiz dönmeye devam edecek. içinde en çok yaşadığın, en çok sevdiğin şehir bile seni unutacak. bir zamanlar yürüdüğün yolların üzerinden binlerce insan geçecek, oturduğun o banka başkaları oturacak, tuttuğun fincan başkasının elinde olacak. ve senin varlığından kimsenin haberi olmayacak.
o mezar, ıssız bir yerde tek başına kalacak. rüzgar uğuldayacak, yağmur yağacak, kar üstünü örtecek, otlar saracak taşını. ama sen hiçbirini hissedemeyeceksin. ne gündüzü bileceksin ne geceyi. sadece sessizlik. sonsuz, dipsiz bir sessizlik.
ve dünya dönmeye devam edecek. sabahlar yine aydınlanacak, şarkılar çalacak, sokaklar yine kalabalık olacak, insanlar gülecek, ağlayacak, sevecek, kavga edecek… ama sen olmayacaksın. senin için hiçbir şey değişmeyecek. sen, o mezarda, o toprağın altında bir başına kalacaksın. ve kimse fark etmeyecek.
üzülme.