Ben tavanı güneş yanığı bordo bir doğanla hem okuyup hem de dolmuş taksicilik yapardım. Ölü saatlerde Nalbantoğlu camisinin arkasına çekip vize öncesi genel tekrar için mahfele gelmesini beklerdim.
Göğsünde kavuşturduğu Türk devrim tarihi kitabıyla gelirdi sonra. Anadolu ve Rumeli müdafaa-i hukuk cemiyetini anlatırdı. 1919’da Sivas’ta kurulmuştu. Kilikyalılar yararlı cemiyetti, sakın ismine aldanılmamalıydı.
Ben ellerimi çenemin altına koyup izlerdim sadece. Üşüyen ellerini hohlayarak ısıtıp yeşil fosforlu kalemle önemli yerlerin altını çizerdi. Pembe burnunu, çiselenmiş kirpiklerini izlerdim. Kazağının kolunun ucunu başparmağıyla avucuna sıkıştırıp yarım eldiven gibi yapmasını izlerdim. Çayını içmesini, uzun cümlelere nefesinin yetmeyip sesinin kısılmasını izlerdim hayranlıkla.
isterdim ki hep konuşsun, isterdim ki hep izleyeyim.
Sonra benim ring saatim gelirdi. Ona bakarken içmeyi unuttuğum soğuk çayı bir dikişte içip kalkardık.
Ayazdı heykel. Üşürdü hep, tir tir titrerdi soğuktan.
Türk devrim tarihi kitabını elinden alır koltuğumun altına sıkıştırır elini tutardım. Ona göre ne sıcaktı benim elim.
Arabaya binince beresindeki karları silkeleyip çatlak torpidonun üstüne sererdi. Beresini çıkardığı an saçları mahlep gibi kokardı. Dizlerini kavuşturup öyle otururdu. Elleri dizlerinde giderdik.
Fomara’ya gelene kadar anca ısınırdı. inerken hep dikkatli sür derdi Kitap bende kalabilirdi.
O giderdi ben arkasından bakardım. Sonra kitabı öperdim. El kremi kokardı kitap.
Nihayet sınav açıklanırdı. Kendinden önce benim puanıma bakardı. Dc alsam havalara uçardım ben. O çok kızardı. Sesi titrerdi sinirden.
Özür dilerim aslı, seni üzdüğüm için özür dilerim. Sen anlatırken dinleyemediğim için, sen yemiyorsun diye patateslerinden aşırdığım için çok özür dilerim, gerçekten mi yemiyordun ben yiyeyim diye mi yemiyordun bilmiyorum. Daha başka pek çok şey için özür dilerim, çok özür dilerim.