bugün

kavuşma

(bkz: yüksel)
(bkz: babür)

Çölde susuz kalmış ve dizlerinin üzerinde sürünürken bir vahaya denk gelip kana kana su içmeye başlamış bir insanın hissettiği duygudur. Kavuşmak hem bir olguyu hem de bir duyguyu ifade eder. insanı en tatmin eden hislerden biridir.

Şahsen kavuşma duygusunu en yoğun olarak 2020 yılının eylül, Ekim, Kasım ayları ile 2023 yılının eylül ayında ermeni işgalinden kurtulan Karabağ şehirleri için hissettim. En son, en yaralı toprağımız Hocalı'ya kavuştuğumuz gün sevinçten aklımı kaybedeceğimi zannettim.Henüz o kutsal toprağa ayak basmadım fakat bayrağımızın başkomutan ilham Aliyev tarafından göndere çekildiği an hissettiklerimi anlatmaya ciltler dolusu kitaplar yetmez. Bunun en tepe noktası bir gün sözde Ermeni yönetiminin başkenti olan memleketim Revan'a kavuşmak olacaktır şüphesiz...

Elbette Karabağ kadar olması mümkün olmasa da, bazı insanlara kavuşmak, onlara sımsıkı sarılmak da benzer hisler uyandırıyor. Yüksel ve Babür'ü özlemek bu yüzden muhteşem bir duygu. Dayanabileceğim son raddeye kadar dişimi sıkıp, artık hasretten acı çekmeye başladığım zaman onlara koşmayı çok seviyorum. Acıdan zevk almak hiç mantıklı değil evet ama Onları görünce Kararmaya başlayan kalbimde harıbülbüller açıyor. Onlar benim harıbülbül çiçeklerim... Tıpkı sadece Karabağ'da yetişen, şehitlerimizin simgesi olan ve başka hiçbir yerde bulunmayan bu nadide çiçek gibi sadece kalbimin en gizli ve en güzel yerinde açıyorlar.

Harıbülbül, uğruna destan yazılan vatan çiçeği... Hem çiçekle, hem de özlem ve kavuşma ile ilgili yaşanmış bir olay anlatacağım. Karabağ hanlığı'nın Türkmen Kacar hanedanı'na gelin giden begümü ağabegüm ağa Cavanşir, kendisi gibi Türk olan feth ali Şah ile evlendikten sonra Tahran'daki gülistan sarayı'nda yaşamaya başlamış. Fakat Ağabegüm hatun, memleketi Karabağ'ın Şuşa şehrini çok özlüyormuş. Feth ali şah, karısının vatan hasretine daha fazla dayanamayacağını anlayınca "Vətən bağı" yaptırmaya karar vermiş. Adamlarını Karabağ'a gönderip pek çok ağaç fidanı ve çiçek tohumu getirtmiş. içlerinde ancak kökünden sökülerek getirilen harıbülbül de varmış. Vatan bağı sarayın bahçesinde yapıldıktan sonra ağabegüm hatun çok mutlu olmuş fakat kısa bir süre sonra harıbülbüller solup gitmiş. Artık hiçbir yerin Karabağ'a benzemeyeceğini anlayan Ağabegüm hatun bahçenin ortasında ağlayarak doğaçlama şiir söylemiş:

"Baharın Gülşən çağında
Nə gəzirsən bağı bülbül?
Oxudun, ağlım apardın
Oldun məndən yağı (düşman) bülbül.

Vətən bağı al-əlvandır
Yox içində Xarıbülbül
Ömür sürməli dövrandır,
Səsin gəlsin sarı bülbül..."

Harıbülbül olmadan ızdırap çeken ağabegüm ağa Cavanşir'i o kadar iyi anlıyorum ki... insanın en değer verdikleri olmazsa hayatın anlamı kalmaz. Yüksel ve Babür benim içimde asla solmayacak.

insan çok isterse birine kalbiyle, cümleleriyle, sesiyle bile sarılabilir. Hissediyorlar mı bilmiyorum ama hissettiklerine inanmak istiyorum. Günün herhangi bir anında; bazen yolda yürürken, bazen tarihi bir belgeyi tercüme ederken, bazen yemek yerken aklıma geldikleri zaman hayalimde ikisini bağrıma basıyorum. O an istemsizce elimi kalbime götürüyorum. Sol göğsümün altından ya bir avuç kan, ya da gül yaprakları dökülecekmiş gibi geliyor. Telefon çaldığında ekranda ikisinden birinin adını görüyorsam o an zaman duruyor. "ey dünya, şimdi şu an dönmeyi bırak! Lütfen herkes susabilir mi? ilerideki Hanımefendi siz bir saniye bekleyin. Sen, minnak serçe, lütfen önündeki kırıntıyı yerken ötmeye biraz ara ver. Hayatımın anlamı konuşacak şimdi." diyesim geliyor.

Bunun mantıklı olmadığını, olmak zorunda da olmadığını belirtmek istiyorum. Birini çok sevmek için pek çok sebep olabilir ama durup şu, şu, şu sebepten dolayı çok sevdiğini söylemek gerçek sevgi için geçerli değildir. Bazen sadece çok sevmek yeterlidir. Yine de, pek çok kişinin yaptığı tespit doğrudur. Yüksel benim aklımı, mantığımı, hayatımı üzerine inşa ettiğim ve asla ödün vermeyeceğim karakterimi ve değer yargılarımı simgeliyor. Babür ise kalbimi; en ince, hassas, narin, en süslü duygularımı... Birbirini tamamlayan iki kardeşin beni de tamamlayan iki yanımı temsil ediyor olması muhteşem bir duygu.

Yüksel'i su verilmiş çelik gibi seviyorum; babür'ü kristal cam gibi. Atsız'ın dediği gibi: "hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince..."

Kavuşma; ayrılığa dayanmayı sağlayan en güzel beklentisin. Yine bekliyorum...